Strabon, Geographika’sında kenti şu şekilde anlatır; Zelitis’te Semiramis tepesi üzerinde, içinde Armeinalıların da saygı gösterdikleri Anaitis’e ait bir tapınak bulunan tahkim edilmiş olan Zela (günümüzde Zile) vardır. Şimdi burada yapılan kutsal ayinler daha da kutsal bir karakter taşır. Bütün Pontus halkı en önemli sorunlarına ilişkin yeminlerini burada yaparlar. Krallar zamanında tapınak hizmetkarlarının sayısı ve rahibe verilen onur evvelce sözünü ettiğim şekildeydi; fakat şimdi her şey Pythodoris’in egemenliği altındadır. Birçok kimseler tapınak hizmetkarlarının sayısını ve tapınağın gelirlerini kötüye kullanmışlar ve azaltmışlardır. Komşu topraklar de yani Zelitis’te (içinde bir tepe üzerinde Zela kenti bulunur) çeşitli nüfuz alanlarına bölünmüştür. Çünkü eski devirlerde krallar Zela’yı bir kent olarak değil; fakat Pers tanrılarının kutsal bir alanı olarak idare ederlerdi ve rahip her şeyin efendisiydi. Burada çok sayıda tapınak hizmetkarı ve zengin gelir kaynaklarına sahip olan rahip otururdu. Bu kutsal arazi kendi öz topraklarıymış gibi rahibe ve kalabalık maiyetine bağlıydı. Pompeius, Zelitis’in sınırlarını birçok eyaletler ilave ederek genişletmiş ve Megalapolis’e yaptığı gibi Zela’ya da kent sıfatını vermiş ve Megalapolis’i Kulupene ve Kamisene’yle birleştirerek bir eyalet haline getirmiştir. Son ikisi hem Küçük Arenia hem de Lauiansene’ye sınır oluşturur. Burada kaya tuzu ve şimdi harabe halinde olan Kamisa isminde bir kale bulunur. Daha sonraki Roma valileri bu iki ülkenin bir kısmını Komana rahiplerine, bir kısmını Zela rahibine, bir kısmını da Galatia tetrarkhesleri hanedanından olan Ateporiks’e tahsis etmiştir; fakat şimdi Ateporiks öldüğüne göre, çok büyük olmayan bu kısım Romalılara tabi bir eyalet haline getirilmiş (halkı özel bir siyasi organizasyonu olan Karana’yla birleştiğinden burası Karanitis ismini almıştır) olup, geri kalan kısım Pythodoris ve Dyteutos’a aittir.
Sezar Ve Zile
Roma Diktatörü C. Iulius Caesar (Jül Sezar), M.Ö.100. yılın 13 Temmuz günü Roma’da doğmuştu. Değişik görevler, inişler ve çıkışlar yaşamış, Roma Senatosunun kendisine verdiği İmparator ünvanını özel ad gibi kullanma yetkisinden ziyade Dictatör Perpetus’u kullanmayı yeğlemişti. M.Ö. 15 Mart 44 Yılında, bir senato toplantısı sırasında uğradığı bir suikast sonucunda ölürken ağzından çıkan “Et tu Brüte & Sen de mi Brütüs” sözcükleri iki bin yıldan bu yana unutulmamış ve toplum tarafından sıklıkla kullanılıp söylenmiştir. Ama tarihin bu büyük diktatörünün unutulmayan başka sözleri de bulunuyor. Veni, Vidi, Vici. Sadece, bu sözler Sezar’ın dilinden dökülmemiş, bir mektupla Anadolu’dan Roma Senatosu’na yazılmıştı.
Pontos Krallığı, Büyük lakaplı, VI.Mithradates Eupator’un yönetiminde en güçlü devrelerini yaşamıştı. Ancak Roma bu başarılardan memnun değildi. Pontos’un sınırları oldukça genişlemişti. Kral Mithridates VI Eupator, M.Ö.132 Yılında Sinop’ta doğmuş, M.Ö.111 – 63 yılları arasında hüküm sürmüştü. Amacı, Pontus’u, bütün Anadolu’yu içine alan bir devlet haline getirmekti. Roma’nın buna izin vermesine imkan bulunmuyordu. Ve, Roma, Konsül Sulla komutasında, Büyük Mithradates’i durdurmak için harekete geçti. Böylece, Roma ile Mithradates arasında yıllarca süren Mithradates Harpleri başladı. I.Mithradates Harbi, M.Ö.88-85 yılları arasındaydı. İkinci harp, M.Ö.83’te başlamış ve 81 yılında Sulla tarafından sonuçlandırılmıştı. Ama Pontos kralı da damadı olan Armenia Kralı Tigranes de büyüme hayallerinden vazgeçmemişlerdi. Roma, M.Ö.74 Yılının iki konsülünü, Pontos ve Armenia Krallarıyla savaşmaları için görevlendirmişti. M.Ö.72 Yılında, mağlup olan Mithradates Pontos’a çekilmek zorunda kalmıştı. Ama Romalı konsül, Pontos’u da zapt edince 71 yılında kral, Armenia’da bulunan damadı Tigranes’in yanına gitmiş fakat savaş da, Pontos Kralının inadı da bitmemişti. Konsül Lucullus, Tigranes’ten Pontus kralını teslim etmesini istemiş, olumlu bir sonuç alamayınca 69 yılında Tigranes ile savaşmıştı. Lucullus, bu savaşlarda başarılı olmuştu fakat Roma ile arası açılmış, onu çekemeyenler tarafından bazı valilikleri iptal ettirilmişti. 68 Yılına gelindiğinde, Lucullus, Mithradates ile Tigranes’i ele geçirmek maksadıyla harekete geçmişti. Van Gölü’nün kuzey batısında ikisini de yenilgiye uğratmış fakat daha kuzeye gitme isteği ordusu tarafından ret edilmişti. Bu durumda Lucullus, Ermenistan’dan ayrılıp Mezopotamya’ya dönünce, Mithradates de tekrar Pontos’a gidip ordusunun başına geçmiş, damadı da yine eski gücüne kavuşmuştu. Lucullus’un ordusu ise o yaz başında kendiliğinden dağılmıştı. Tarihçiler, Lucullus’un akıllı bir kumandan ve mükemmel bir teşkilatçı olduğunu ama ne yazık ki ordusunu bir arada tutabilecek kabiliyette olmadığını söyler. Roma’ya dönerken, eski çağlardan beri Ön Asya’da yetiştirilmekte olan en iyi meyveleri özellikle de, erik, kiraz ve şeftaliyi de Avrupa’ya götürdüğünü belirtirler.
M.Ö. 67 Yılı ilkbaharında, Roma bu işle ilgili olarak geniş bir yetki ve güçlü bir donanma ile Pompeis’i görevlendirmiş ve doğuya göndermişti. Mithradates bu defa kesin bir yenilgi yaşayıp Pontus’u terk etmek zorunda kalmış, artık damadı tarafından da kabul edilmediğinden, Kırım’a geçmişti. Bu sırada Armenia Kralı Tigranes’in de, oğlu Tigranes ile başı dertteydi. Oğul Tigranes, babasına karşı cephe almış ve Pompeis’e sığınmıştı. Baba Tigranes yapabileceği şey olmadığını düşünüp, tacını Pompeis’e teslim etmeye karar verince, Pompeis, tacı ona geri vererek, krallığının devam etmesini istemiş ve sunduğu bütün koşullar da Tigranes tarafından kabul edilmişti.
Roma’da Sezar ile Pompeius arasında baş gösteren iç çekişmeden yararlanan Kırım’daki Bosporos Kralı II. Pharnakes, Pontos topraklarını yeniden ele geçirip tahta oturdu. Asia Eyaleti’ne gelen Caesar de Mısır’a geçmişti. Pompeis Mısır’daydı. Fakat Mısır, Pompeis’in son durağı olmuş, bir kayıkla karaya yaklaşırken Mısır Kralı tarafından öldürülmüştü. 2 Ekim günü Caesar’a sunulan bir tepside, Pompeis’in başı ve mühür yüzüğü duruyordu. Bunu gören Caesar, bu ezeli rakibi için gözyaşları dökmüştü. 47 Senesi Haziran ayına gelindiğinde, Filistin, Suriye ve Kilikia üzerinden geçerek Halys (Kızılırmak) Nehri’nin doğusunda bulunan Tokat Zela’ya geçen Caesar’ın hedefi bu defa Mithrdates’in oğlu ve Kırım Kralı olan Pharnakes’ti. Zela’da yani günümüz Zile’sinde iki ordu karşı karşıya gelmiş ve savaş o kadar kısa sürmüştü ki; Roma’lı diktatör, Roma Senatosu’na kısa bir mektup yazarak şöyle dedi; Veni, Vidi, Vici. Yani,Geldim, Gördüm, Yendim. Pontos toprakları yeniden Roma’nın eline geçti.
İki bin yıldan bu yana okunan bu kısacık mektup, bir amaç için yazılmıştı. O, kısa bir anlatımla gücünü göstermek istiyor, özellikle Lucullus ve Pompeis’in bütün başarılarına rağmen yıllarca süren Roma- Mithradates Harpleri üzerinden kendi başarısını öne çıkartmak istiyordu. Aradan bu kadar uzun bir zaman geçmesine rağmen hala söylendiğine göre, istediği de olmuş gibi görünüyor.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri