Sin taşı'nın hikayesi oldukça etkileyici, teşekkürler makaleniz için...
Sultan II.Bayezid'in sekiz oğlu olmuş, ancak, beşi babalarının sağlığında vefat etmişlerdi. Yaş sırasına göre üç oğlu; Ahmet, Korkut ve Selim, babalarının saltanatında taht kavgasına tutuştular.
Bayezid de oğullarıyla yaptığı bir ahidname ile sağ olduğu müddetçe tahtta kendisinin kalacağı sözünü verdi. Ancak olaylar öyle gelişti ki padişah verdiği bu sözü tutamadı ve büyük oğu Ahmed'i tahta çıkartma kararı aldı. Bunun üzerine küçük oğlu, Şehzade Selim, 40 bin kişilik bir ordu toplayıp, babası ile savaştı ama yenildi. Fakat taht kavgasına devam etti. Padişah büyük oğlu Ahmed'i İstanbul'a çağırıp tahtı ona teslim edecekken, yeniçeriler karşı gelip isyan çıkarttılar. Selim'e sadakat gösteriyor ve tahta çıkmasını istiyorlardı. Ahmet taraftarları bu defa Selim'in tahta çıkmaması için diğer şehzade Korkut'u davet etmişler, ancak yeniçeriler, Selim'den başkasını istemediklerini bildirmişlerdi. 1512 yılı Nisan ayında Yavuz Sultan Selim tahta çıktı. Ama saltanatı kısa sürdü. 21 Eylül 1520 Cuma akşamı, Çorlu'nın Sırt köyünde, sırtında çıkan çıban yüzünden derin acılar içinde hayata veda etti. Henüz elli bir yaşındaydı.
Ölümü gizlendi. Tek oğlu Süleyman, Manisa'da valiydi. İstanbul'a çağrıldı. Saraya ulaşınca da padişahın ölümü ilan edildi. Oğul Kanuni Sultan Süleyman tahta oturunca, cenaze Edirnekapı Bağlar mevkiinde karşılandı. Fâtih Camii’nde Zenbilli Ali Efendi tarafından namazı kılındı ve türbenin olduğu yere defnedildi.
Çukurbostan yanındaki bu mevki, Mirza Sarayı olarak geçiyordu. Padişah sevdiği bu yere ara sıra gezinti de tertip ederdi. Sağlığında burada başlattığı külliyesi yarım kalmıştı. Kanuni, hem külliyeyi tamamladı hem de babasının kabri üzerine türbesini de yaptırdı.
Türbe
Sekiz kenarlı, dilimli kubbeli türbe kesme taştan inşa edilmiş. Mimarının, o sırada mimar başı olan Acem Ali olduğu tahmin ediliyor. Her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere bulunuyor. Pencerelerin etrafı derin silmelerle zenginleştirilmiş, üst pencere kemer ve bordürleri kırmızı taşla tezyin edilmiştir. Bugün çimento ile sıvalı alt pencere kemer aynalarında vaktiyle camidekilerin benzeri çini panolar olduğu tahmin edilmektedir. Türbe kapısı söve kemeri geçmeli siyah ve beyaz mermerden, ahşap kanatlar sedef ve fildişi kakmalı kündekârî tekniğiyle inşa edilmiş. Kapı üzerinde kitâbesi bulunmuyor ama iki taraftaki büyük ve muhteşem çini panolarda kitâbeler konulmuş. Sarı rengin hâkim olduğu bu sır altı tekniğindeki çini panolarda lâcivert üstüne beyaz celî sülüs hatla türbenin Kanûnî Sultan Süleyman’ın emriyle 929 Muharreminde (Aralık 1522), yani cami ile aynı tarihte yaptırıldığı yazılmıştır.
Türbenin içinde heybetli sandukası ve muhteşem kavuğu ile sadece Yavuz Sultan Selim’in kabri vardır. Evliya Çelebi bu hali, “Sultan Selim’in kabr-i şerifinde olan mehâbet hiçbir padişah türbesinde yoktur, selîmî destarıyla güya bir ejder-i heftser-misâl kemingâhta âmâde yatar” diye tasvir eder.
Türbe içindeki kaftan ve Sin Taşı'nın hikayesi
Bu türbeyi diğer padişah türbelerinden ayıran özellik sandukanın üzerinde sergilenen kaftan ve türbe girişinde sol taraftaki Sin taşıdır. İşte taşın ve kaftanın hikayesi;
Devrin en önemli alimi İbn-i Kemal Kemalpaşazade'nin gerçek ismi; Şemseddin Ahmed'ti. Alim ve tarihçiydi. Kanuni devrinde şeyhülislamlığa getirilmişti. II.Bayazıd, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde yaşamış ve üç padişahın da sevgi ve saygısını kazanmıştı. Hadis, tefsir, fıkıh gibi dinî ilimler başta olmak üzere tarih, edebiyat, felsefe, dil ve tıp alanlarında eser vermiş çok yönlü bir âlimdi. Anadolu kazaskerliği sırasında, Yavuz Sultan Selim ile Mısır seferine katılmış, padişahtan büyük itibar görmüştü. Mısır seferi dönüşünde atının ayağından sıçrayan çamur, padişahın kaftanını kirletince mahcup olmuştu. Bunun üzerine padişah; “Hocam üzülmeyiniz. Sizin gibi bir alimin ayağından sıçrayan çamur bizim için bir ziynettir” diyerek gönlünü almış, kaftanının ölümünden sonra sandukası üzerine örtülmesi vasiyetinde bulunmuştu. Sandukanın biraz üzerinde bulunan cama yayılmış olan kaftan, padişahın vasiyeti gereği beş yüz seneden bu yana burada sergilenmektedir. Gayet sade olan kaftan, bez astarlı, kumaşı düz, şeker renginde ve kendinden harelidir.
Sin taşı hikayesine gelince; Sultan Selim ve devrin büyük âlimi İbn-i Kemal Kemal- paşazade, Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin bir kitabını okurken, bir sayfada " Sin Şına girince Mim’in kabri ortaya çıkar", şeklinde rumuzlu bir ifadeye rastlıyorlar. Padişah da alim de bu şifreli sözü anlayıp çözerler.
Tasavvuf ve İslâm düşünce tarihinde büyük etkileri bulunan sûfî müellif İbnü’l-Arabî’, yani Muhyiddin-i Arabî, 1240 tarihinde Dımaşk’ta Benî Zekî’lerin mâlikânesinde vefat eder. Kāsiyûn Dağı eteğindeki Sâlihiye semtinde bulunan Kadı Muhyiddin İbnü’z-Zekî ailesinin kabristanına defnedilir. Daha sonra iki oğlunun da gömüldüğü bu yer sonraki devirlerde Şam bölgesinde yaygınlık kazanmaya başlayan tasavvuf karşıtı akımların oluşturduğu aleyhte propagandalar neticesinde bakımsız kalarak unutulmaya yüz tutar. Yaklaşık üç yüz sene sonra, Yavuz Sultan Selim 24 Ağustos 1516 tarihinde Mercidâbık Savaşını kazandıktan sonra Halebe girmiş, iki hafta sonra da oradan ayrılıp eylül ayı sonunda Şam'a ulaşmıştı. Kemalpaşazade ile birlikte asırlar önce, eserlerini yanlış anlayıp karşı çıkan bazı Suriye âlimlerinin de etkisiyle harabeye çevrilip kaybolan kabri arayıp bulurlar. Muhyiddin-i Arabî'nin şifreli cümlesindeki Sin harfinin Selime, Şın harfinin Şama, Mimin de Muhyiddine işaret olduğu kanaatine varmışlardı. Bu yüzden tespit edilen mezar gün yüzüne çıkarışır. Üzerine bir türbe, cami ve aş evi yapıldıktan sonra da İstanbul’a dönülür. Türbedeki taş levha bu yüzden "Sin Taşı" olarak isimlendiriliyor.
Diğer padişah türbelerinden farklı hikayeler barındıran bu türbe bir padişah külliyesinin içinde bulunuyor. Haliç'e ve hemen hemen bütün şehre hakim bir noktada koğuşlanmış. Yavuz Sultan Selim değişik bir padişah. Sevenleri çok ama adı İstanbul'da bir köprüye verildiğinde itiraz edenlerin sesi bir hayli güçlü çıkmıştı. Türbenin hemen yanında eşinin yani Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Ayşe Hafsa Valide Sultan'ın türbesi var. Bu türbenin de hemen yanında Şehzadeler Türbesi, onun yanında da Sultan Abdülmecit'in on dokuzuncu yüzyılda yapılmış olan türbesi bulunuyor. Bir de bir padişah eşinin üstü açık türbesi ile bir padişah kızının mezarı var. Külliyenin bütün haziresi bu türbelerden ibaret, ama hikayeler açısından oldukça zengin.
Sin taşı'nın hikayesi oldukça etkileyici, teşekkürler makaleniz için...
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri