''Sevgili TurizmGünel okurları, Uzunca bir aradan sonra devam eden sezon ve ekonomik beklentiler ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Geçtiğimiz hafta pazar günü yapılan seçimlerden sonra siyasi belirsizliğin sona ermesi ile ekonomide mucizeler isteyen kesimleri bekleyen hayal kırıklığı olduğunu belirtmek isterim. Biz ekonomistler ve finansçılar eldeki verilerle hareket ederiz. Bu da bizleri işimizde başarılı yapar. Aksi olduğu takdirde insanlara umut veya karamsarlık satan profesyoneller olmaktan öteye gidemeyiz.
ENFLASYONUN BU DENLİ ŞAŞMASININ NEDENLERİNDEN BİRİ ENFLASYON
Öncelikle ele almamız gereken konu hedeflerimizin neresinde olduğumuz. Merkez bankasının Ocak 2018 beklenti anketlerinde yıl sonu enflasyon seviyesi TÜFE % 9,24 idi, Haziran 2018 beklenti anketinde ise TÜFE cari yıl sonu beklentisi % 12,28 e çıktı. Haziran TÜFE rakamı ise yıllık 15,39 olarak beyan edildi. Öyle ise öncelikle şunu bilmemiz gerekir: bu yıl sonunda, sene başında açıklanan % 9,24 seviyeleri görmek imkansız. Beklenebilecek en makul seviye % 16-17 bandı olacaktır. Enflasyonun bu denli şaşmasının temel sebeplerinden bir tanesi ise kurdaki artıştır.
FAİZLER 19-20 BANDINDA OLACAKTIR
Yine TCMB‘nin ocak ayındaki beklenti anketine göre yıl sonu USD/TL döviz kuru 4,1156 iken Haziran beklenti anketine göre bu rakam yıl sonu 4,58 e yükseltilmiştir. Bugün itibarı ile ise USD/TL döviz kuru 4,64 tür, benim yıl sonu beklentim 4,70-5.00 bandıdır. Bir de faizlere bakalım o halde. Yine TCMB’nin Ocak ayı beklenti anketine göre Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyetinin %12,15 olması öngörülmektedir. Haziran ayı beklenti anketinde AOFM % 17,43 olarak yıl sonu için belirlenmiştir. Enflasyon beklentime oranla faizlerin de en iyi ihtimalle bugünkü sevilerinde olması gerektiğini, ancak gerçekçi yaklaşımla % 19-20 bandında olabileceğini de belirtmek isterim. Ekonomideki makro ve mikro verilere ve güçlü bir siyasi irade ile faizlerin aşağı çekilmesinin iki türlü sonucu olacaktır: ya sermaye girişi azalacak ya da var olan sermaye, üretime ve yeni yatırımlara ya da var olan yatırım araçlarına yönelecektir. Üretime ve yeni yatırımlara yönelmesi durumunda üretim ve arz artacak enflasyon düşecek, var olan yatırım araçlarına yönelmesi durumunda ise spekülatif olarak borsa yükselecek ve döviz borsa denkleminde ülkemizden yine milyonlarca euro veya dolar çıkacaktır.
İFLASA KADAR GİDEN SÜREÇLER YAŞANABİLİR
Tüm bu rakamlar ne ifade ediyor diyenleri duyar gibiyim. O halde sade bir vatandaşın anlayabileceği şekilde izah edelim. Para arzının yeterli olmadığı veya sermayenin tabana yayılmak yerine belli bazı kesimlerin elinde toplandığı ekonomilerde, sermaye sahiplerinin veya devlet tarafından arz edilen sermayenin yatırıma veya üretime dönüşmemesi durumunda, yeterli mal ve hizmet üretilememesi sonucu ortaya çıkar. Bu da arz talep dengesinin bozulmasına veya emtialarda yeterli arz olmadığı için ve talep arttığı için emtia fiyatlarının artmasına sebep olur. Bu da enflasyon artışını doğurur. Artan enflasyon sonucunda, fiyatların artışına karşın ihtiyaçlarını karşılaması gereken insanlar ve işletmeler artan fiyatlar karşısında daha fazla nakde ihtiyaç duyar. Bu da faizlerin artmasına neden olur. Bir işletmede nakit döngüsünde sorun çıkmaya başladığı anda artan faizlerden dolayı kar marjları düşeceğinden işletme daha fazla üretmediği sürece, özellikle işletme sermaye eksiği de varsa iflasa kadar gidecek süreçlerle karşı karşıya kalır.
ÜRETEN TOPLUM OLMA ÖZELLİĞİMİZİ TÜKETEN TOPLUM OLMA YÖNÜNDE YÖNÜNDE KAYBETTİ
Yukarıdaki yazılanlardan çıkarmamız gereken sonuç şu olmalıdır: Türkiye özellikle 1980 sonrasından başlayarak üreten toplum olma özelliğini tüketen toplum olma yönünde kaybetmiştir. Yapılan yatırımların ülkenin ihtiyacı olan üretime yönelik yatırımlar yerine , Katma Değeri Olmayan yatırımlar olması dolayısıyla yüksek enflasyon, aşırı dış borçlanma, ülke para biriminde aşırı değer kaybı gibi sonuçlarla karşı karşıya kalmıştır.
Alınan borçlar ile betonarme yatırımların ağırlığı; tarıma dayalı sanayi, enerji sektörü, ağır sanayi yatırımlarının üzerinde kaldığı için talep edilen emtianın yurtiçinde üretimi mümkün olmadığından yurtdışından ithalat yapılarak bu talep açığı kapatılmaya çalışıldı. Çalışıldıkça da borçlanma arttı. Ekonomik dengelere bağlı olarak para değerindeki düşüş ve ödenen faiz nedeni ile her geçen gün dış borçlanma daha fazla arttı.
ÜRETİME DAYALI EKONOMİYE YÖNELMEK KAÇINILMAZ
Son 4 yıldır yaşanan siyasi karışıklıklar, darbe teşebbüsü, Avrupa ve dünya ülkeleri ile olan siyasi çatışmalar ekonomide dışa bağımlı olan Türkiye’nin tüm dengelerini alt üst etmiştir. Bundan sonraki yeni dönemde üretime dayalı ekonomi modeline yatırım yapmak kaçınılmazdır. Özellikle yılın 365 günü güneş altında olan ülkemizde GES yatırımları arttırılırsa, içerideki ihtiyacı karşıladıktan sonra ihracat yapabilir konuma dahi gelebiliriz. Tarıma dayalı sanayi modeli ile, üreticinin değil de aracının para kazandığı sistem yıkılarak üreticinin hak ettiği karşılığı aldığı tüketicinin de bütçesini rahatlatacak fiyatların oluştuğu bir ortam sağlanabilir. Aracıların spekülasyonları nedeni ile her fiyatı artan ürünü dışarıdan ithal etmeye kalktığımızda ise aracılar ve spekülatörler daha fazla kazanmaya başlar. Üretici küserek üretimi bırakır, artan fiyatlar ile enflasyon önü alınamaz bir hale gelir. Bu sadece tarım için değil tüm sektörler için geçerlidir.
TURİZM İÇİN 10-20 YILLIK PLANLAR YAPILMALI
Bu tablo içerisinde bacasız sanayi turizm ise en fazla önem verilmesi gereken sektörlerin başında gelmektedir. Türkiye‘ye gelen yabancı turistin kişi başı harcama tutarının şu anda 600 eur seviyesinde. Türkiye’nin hak ettiği turist başına harcamanın İspanya’daki gibi 1.000 eur seviyelerine gelmesi durumunda kısa vadede turizmden 30 milyar dola gelir elde edilmesi; açığın kapatılmasına, istihdama ve nakit döngüsünün artmasına çok büyük katkı sağlayacaktır. Daha önceki dönemlerde özellikle açıklanan istihdam paketleri ile turizme yapılan destekler, 10-20 yıllık programlarla daha ciddi planlanmalı ve sektör yatırımcıları ile daha aktif bir şekilde çalışmalar yürütmeli. Turizm yönetiminde profesyonellerin de yönetime ortak edilmesi bu sektörün önünü açacaktır. Yatırımların planlı ve ekonomik ölçeklere uygun olması durumunda hem boşa yatırım yapılmamış olacak hem de katma değeri yüksek, kişi başı harcamayı arttıracak ürünlerin önü açılacaktır.
Bu görüşler içerisinde herkes için sezonun bol kazançlı ve ülke ekonomisine olan ciddi kaynağı ve desteği sağlayacak bir sezon geçirilmesini dilerim.''
Bu Makale 05.07.2018 - 09:28:57 tarihinde eklendi.
İşte turizm sektörünün bu verileri çok dikkatli incelemesi ve ona göre planlama yapması gerekiyor. Koşullar elbette önemli ama koşulları bilip strateji geliştirmek daha önemli.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.