Türkiye turizmden bir kazanım elde etti mi?
Yıl 1980 ve dünyadaki ekonomik krizin perdelenme çabaları ile birlikte küresel güç olduğunu ilan eden kâğıttan kaplanlar, sözde büyük devletler, kendi ülkelerindeki derin ekonomik açıkları kapatabilmek değil dikkati başka yere çekmek ve kendilerine bağımlı politikalar sürdürebilmek için gelişmekte olan ülkelerde “turizm” oyunu başlattılar.
Esas olan içinde oldukları uçsuz bucaksız krizi yaygınlaştırmaktan başka bir şey değildi. Bizlerin çok yakından defalarca şahit olduğumuz bu taktik cambaza baktırma yöntemidir. Ancak gelişmiş ülkeler bunu yaparken turizmden nasibini almamış ve plan ile program kavramı olmayan ülkelerde kendi mallarını da pazarlama olanağı buldular. Yani meşhur kazan-kazan yöntemi onlar için geçerli oldu.
Bu hamle karşısında işi hiç bilmeyen ancak girişimci ruhu(!) kabaran yatırımcılar hurra tesis inşa ederek turizme soyundular. Tabi ki soyunmanın da bir adabı vardır ancak sonuçta bugünlere kadar gelindi ve turizm adını krize bıraktı.
Toplumların gelişme seviyeleri bina inşa etmek ve beton yapıları yatırım aracı olarak kullanmak olgusundan kolaylıkla anlaşılır. En basit anlatımla eldeki mevcut birikim ve potansiyel betona yatırılır ve kazanım bir bina olur. Bunun ekonomik etkisi içinde yaşan kişi sayısı kadar dar ve sınırlıdır. Aynı yatırım imalat, sanayi veya teknolojiye yapılsa oradan gelecek kazanımlar ev alma dürtüsünün üzerinde olacaktır. Buradaki aldatmaca ev sahibi olamasa bile bireyin gözüne sokulan ve her tarafta yapılmakta olan değişik tarz inşaatların reklam olarak kullanılıp oya devşirilmesidir. Eğer bir mukayese yapmak isterseniz ileri toplumlardaki evler ile asfalt arasındaki mesafe ile gelişmemiş toplumlardaki mesafeyi ölçün. Sosyolojik olarak yolun yakınına ev kondurmak o yolu kullanan insanlara net olmayan ancak kafasını meşgul edecek bir görüntü verir. Çünkü yoldan geçerken o evi yeteri kadar detaylı görme şansına sahip değildir. Ancak bilinçaltına sürekli yeni binalar kondurularak hedef de belirtilir. Biz zaman sonra hedefe ulaşmak için harekete geçecektir. Oradaki yolu kullanan oy potansiyeline sahip insanlara seçim propagandası sırasında yapılan inşaatları anlatmak görsel ve duyusal pazarlama taktiğidir. Vatandaş oturamasa bile yoldan geçerken gördüğü bina şekillerinden ve gösterişinden etkilenir.
Diğer yandan görünmeyen alt yapı yerine üst yapılar göz önündedir. Çünkü alt yapı planlama ve mühendislik açısından pek çok detayları içerir ve harcanan kaynakların halka gösterme karşılığı düşüktür. Vatandaş alt yapı yerine alacağı konuta odaklanır. Ancak konutlar çoğaldıkça ihmal edilen alt yapılar sorunlar olarak ortaya çıkar ve bu sefer düzen sokulması ilk maliyetlerinden kat be kat fazladır. Bu mantık yaygın olunca endüstriyel yapılarda durum daha kritik hale gelir. Özellikle otel, restoran ve hastane yatırımlarında müthiş devlet destekleri ile binalar yapılır ancak maliyet hesabı ve verimlilik katsayıları alsa göz önünde tutulmaz. Eğer bu açıdan bakılırsa tesislerin maliyetlerinin göründüğü ve açıklanandan çok daha yüksek olduğu düşünülebilir.
Tesis inşası için gözden çıkartılan topraklar, doğal zenginlikler ve geri getirilmesi olanaksız tabiat varlıkları hatta son zamanlarda eski tarih kalıntılarının üzerine yapılan tesislerin burada bahsi geçen ve gözle görünmeyen ancak algılanması için dikkat gerektiren kayıplarının hesabı yapılırsa turizm olgusunun zarar ettirici etkisi anlaşılır. Çözüm veya çare nedir diye soran olursa, projelerde istisna olmadan ÇED, doğa, tarih unsurları dışında oluşturulacak tesislerin kendi içinde bölgesel gelişme planlarına uygun olarak yapılması gereklidir. İlave olarak bu tesislerin yerleşim şartlarının mutlaka şehir plancıları tarafından geliştirilen projelere uygunluğu aranmalıdır. İşte o zaman turizm yatırım ve yatırımcıları seçici olabilir.
Sektör kriz vardır, yoktur, o ülke gider, bu ülke gelir gibi kısır tartışmalarla vakit kaybededursun, ekolojik ayak izi rakamlarına bakmak turizmden para kazanan her profesyonelin alışkanlığı olmalıdır. Aşağıda meraklısı için bir web site adreslerini veriyorum. Tavsiye ederim girip bakın ve bilgi edinin. Türkiye’nin biyo-kapasite açığı diğer ülkelerden daha fazladır. İlginç olan bilgilerden biri şaşırtıcıdır çünkü eldeki veriler ile bizim alışkanlığımızı devam ettirdiğimiz takdirde 1,5 adet Dünya gerekliliği ortaya çıkmakta. Bunun yorumunu yapmanızda sayılmaz yarar var.
Bana göre kriz varken geniş kapsamlı bir plan yapılarak süratle açıkların giderilmesi yoluna girilebilir. İnsan yaşamını devam ettirecek en temel üç unsur olan su-hava-gıda konusunda korumacı ve yeniden temiz hale getirilmesi çalışmaları yapılmalıdır. Toz duman arasında geri kazanılamayacak varlıklarımızı da elden çıkarttığımız zaman bugünkü tesisleri bırakın içinde yatıracak, harabe diye dolaştıracak insan bile bulamayız. İş bu kadar ciddidir ve son kerteye gelmeden en ivedi çözümler devreye konmalıdır. Ama tüm çalışmalarda bilim, teknik, mühendislik, mimarlık ve çevre konusunda ağırlığı ve deneyimi olan işin ehli profesyoneller yer almalıdır. Bu konuda mühendislik odalarına yetki ve sorumluluk verilmelidir. Başka Dünya ve başka Türkiye olmadığını artık anlamalıyız.
http://www.footprintnetwork.org/ecological_footprint_nations/ecological_per_capita.html
Bu Makale 27.06.2016 - 10:51:09 tarihinde eklendi.