Turizme her şey dahildir
Yıllar önce (1980 başları 1990 sonları) bir hafta ya da on günlük her turumun sonunda gezdirdiğim, İngilizce ya da Almanca konuşan insanlara, bu tur sırasında en çok neden hoşlandıklarını sormayı adet edinmiştim. Yanıtlar genellikle iki konuda yoğunlaşıyordu (%80+). Yemekler ve uğradığımız köy!
Kaldığımız oteller, gezdiğimiz Efes, Truva gibi antik kentler, Topkapı, Ayasofya, Anadolu Medeniyetleri gibi müzeler, Eşrefoğlu, Süleymaniye gibi camiler, Grand Hyatt, Turban, Talya gibi konaklama tesisleri bu iki kalemin, yemekler ve köy, yanında oldukça düşük notlar alıyorlardı. Eğer yemekler ilk sırayı almışsa köy ikinci sıraya düşüyor, köy ilk sırayı almışsa yemekler ikinci sıraya geriliyordu. Sayısal olarak çok olmasa da zaman zaman bu ilk iki sıraya Efes, Bergama gibi antik kentler, Süleymaniye gibi camiler ya da Anadolu Medeniyetleri gibi müzelerden biri dahil olabiliyordu.
Yediklerimiz yol üzeri lokantalarının ya da konakladığımız otellerin mütevazi ancak yerel yemekleriydi. Tencere yemekleri. Neredeyse her öğünden sonra “bu öncekinden daha lezzetliydi” tekerlemesini duyduğumu hatırlıyorum.
Köy ise sıradan, yabancı turistle hemen hiç karşılaşmamış bir Anadolu köyü. Her turumda bir başka eldeğmemiş köye uğruyordum. Hatta yolda bana 1-5 arasında bir sayı söyleyin diyor arkasından sağ mı sol mu diye soruyordum. Cevaba göre, örneğin soldan üçüncü kavşaktan sapıyor 3-5 km sonra ulaştığımız ilk köyde duruyorduk. Ben köy hakkında bir şeyler anlatırken önce köyün çocukları biraz sonra da köy kahvesinin genellikle yaşlı müdavimleri sarıyordu etrafımızı. Pencerelerinin perdesini aralayan kadınlarda meraklı bakışlarıyla ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Üç beş sohbetten sonra büyük olasılıkla ya köy kahvesinde çay, ya da birinin evinde ayran içmeye davet ediliyorduk. Ben hep ev davetini tercih etmiş ve bunu belli de etmişimdir.
Evin basitliği, insanların yüzlerine yansıyan sıcaklık ve cömertliği hemen her defasında derinden etkiliyordu yol arkadaşlarımı. Yol boyunca köyü ve köylüleri konuşuyorlardı.
Antalya Gökbük köyünde Amerikalı elit yol arkadaşlarımın köylülerle aynı masanın etrafında okey oynamaktan aldıkları keyfi, hemen hepsinin ülkelerine okey takımlarıyla dönmelerini turizmin neresine koyacağız?
Şimdi buna ne diyeceğiz? Kültür turizmi mi, köy turizmi mi, yemek turizmi mi, okey turizmi mi, yat turizmi mi? paket turizmi mi? Ne?
Aslında bir hizmetler, ürünler, etkinlikler, duygular, vb. bütünü olan turizmi kültür turizmi, kitle turizmi, golf turizmi, bungee jumping turizmi gibi parçalara ayırıp kategorize etmek yapılabilecek yanlışların en büyüklerinden biridir.
Hiçbir turizm ürünü ya da hizmeti bir başka turizm ürünü ya da hizmetinin alternatifi değildir. Olamaz da. Sadece destekçisi, tamamlayıcısı olur. Yani aslında “alternatif turizm” diye bir kavram yoktur. Turizmin alternatifleri vardır.
Kısacası; her şey turizme dahildir ya da turizm her şeye dahildir.
Aslında rehberliklerini yaptığım yol arkadaşlarımın seçimi çok manidar. Seçtiklerinin hiç birine hiç bir turizm kitabında ayrı bir turizm kategorisi olarak rastlamadım. Burada geçen yemek turizm sektörü tanımlarından çok farklı bir olgu. Her ikisi de bu ülkenin farklılığını temsil ediyor ve yerel halkın, tüm uzantılarıyla (yemek, kilim, okey, vb.), en önemli turizm ürünü olduğunun altını çiziyor.
Biz tanıtım derken ağırlığı her birinin gelmeden önce pek çok benzerini (ülkesinde ya da ülkesi dışında) gördüğü antik kentlerimize, koylarımıza, dağlarımıza, vb. veriyoruz. Ücra bir köyün değerinden, değerli olabileceği düşüncesinden çok uzaklardayız.
Aslında turizmin 12 aya yayılması da bir mevsim sorunu değil bir anlayış sorunudur. Farklı taleplere yanıt verebilecek ürün ve hizmet paletiniz ne denli zengin, çeşitli ve de farklı ise alternatifiniz ve turizm aylarınız o denli, zengin, bol ve uzun demektir.
HER ŞEY TURİZME DAHİLDİR.
Bu Makale 15.10.2017 - 11:33:05 tarihinde eklendi.