Turizmde toparlanma stratejisinin analizi ve sentezi
Türk Turizminin hızla gelişerek gelmiş olduğu noktada, herkesin karşılaşılan olumsuzluklar karşısında mağdur ve ümitsiz olduğu görülüyor. Sürdürmeye gayret ettiğim ‘araştırmacı yazarlık’ misyonumla, bu konularda yıllardır vermeye çalıştığım piyasa destekleri ise, maalesef hiç yerini bulamıyor. Yeni bir yol ayrımına gelinen şu günlerde, bu konuları masaya yatırıp ‘nedenleri ve sonuçları’ açısından tekrar özetlemekte yarar var.
Henüz Anadolu’nun müstesna değerlerinin çok az bir bölümünü devreye sokarak ‘sürekli gelişiyoruz ve çok başarılıyız’ psikolojisi içinde, en önemli kriter olan ‘performans ölçütlerini’ gözden kaçıran turizm yapısını ‘çarpık turizm’ olarak tariflediğimiz malumdur. Aslında eldeki imkanları kullanamayıp heba eden ve çok yönlü etkileşim ve koordinasyonu yakalayamayan turizmde ‘Stratejik Planlama’ görüşlerimiz de çok açıktır.
Günümüzden 16 yıl önce Mayıs 1999’da göreve gelen Bakan Mumcu döneminde başlatılan ‘2’inci Turizm Hamlesi’ atılımları sayesinde 9 yıl önce resmen devreye girmiş olan ulusal stratejimizi ‘bugün hepten unuttuğumuz’ çıplak gerçekleri, yakın tarihimizden bile gerekli dersleri alamadığımızı açıkça ispatlamaktadır. Bu durumu ‘balık hafızası’ ile geçiştirmek mümkün; ama bugün dibe vurmuş olan turizm, neden hala çözüm aramıyor?
Yüzeysel olarak bakınca ‘herkesin turizmin yanında olduğu ve söylemlerle desteklediği’ görülmesine rağmen, son krizlerle gelinen derin bunalımlarda bile genel tavırlar, neden sadece bugünü kurtarabilmek kaygılarının ötesine geçemiyor? Oysa son 6 yıldır çok yoğun takip ettiğimiz piyasada, stratejik atılım sürecinde beşinci şansı kullanabilmenin eşiğinde olunmasına rağmen, turizm camiasının bu durumun farkında bile olmadığı açıktır.
TURİZMİN TEMEL YAPISI VE KARAR SÜRECİNİN ANALİZİ
Ulusal stratejimizin ana yaklaşımı olan KAMU ve ÖZEL İŞ BİRLİĞİ prensibinden hareket ederek çizilecek olan basit tabloda, kamu açısından öne çıkan Turizm Bakanlığı’dır ve diğer ilgili kurumları koordine etmek gibi çok kritik bir rol üstlenmiştir. Özel sektör parselinde ise ‘tüm turizmin paydaşları’ yer alsa da, bu geniş kavramda sadece ‘aktif turizm erbabı’ düşünülerek ‘pasif turizm’ paydaşlarının hep dışarıda kalması vardır.
Özel kesimin temel karakteri, turizm endüstrisinin alt sektörleri konumunda olan ve konaklama, acente ve rehberler gibi meslek grupları önde gelmek üzere, çok çeşitli lojistik ve destek faaliyetlerinin tümünün yer almasıyla oluşuyor. Bu kanatta aktif paydaşların oluşturduğu sivil toplum kurumlarının ‘turizm adına yapılan faaliyetlerde’ kendi mesleki görüşleri ötesinde, turizmin bütünsel çıkarlarının ihmal edilmesi ise, olağandır.
İş birliği kavramının uygulanmasında, bu çok sektörlü ve kurumları bağdaştıran bir ‘temel işlerlik yapısı ve yol-yordam-yöntem birliği sağlayan ortak yöntemler ve hedefler’ ise, stratejik planlama ile sağlanan bir düzen gerektirmektedir. İşte 16 yıldır ihtiyacı hissedilen ve ciddi atılımlara rağmen bir türlü doldurulamayan boşluk budur. Kamu kesimi atak yaparak 2023 Stratejisini yapmış, ama özel kesim bu yenilikçi atılımı yadırgamıştır.
Oysa 2007 yılı mart ayında yürürlüğe giren ulusal stratejimizin detaylarında, daha önce Bakanlıkça üstlenilen birçok yetkinin ve yönetsel karar sürecinin, yerel konseyler kanalıyla turizmin cephelerinde çözümlenmesi ve merkezden rahatça koordine edilebilmesi gözetilmiştir. Hantal bir yatay örgüt düzeninden, işlevsel bir dikey örgütlenmeye geçiş devrimi niteliğinde olan bu yaklaşım, temelde ‘mesleki örgütleri’ ürkütmüş gibidir?
Son 9 yıldır turizmin STK’larınca verilen tüm demeçlerde, hiç dile getirilmemiş olan ve ‘fiilen görmezden gelinerek yok sayılan’ stratejimiz ise, şimdi yeni Hükümetin yeni Turizm Bakanı tarafından “yeniden ele alarak güncellenecek” ifadesiyle, aktif gündeme gelmektedir. Eski stratejinin ana fikrini ve yöntemlerini henüz sindirememiş olan özel kesim, bu yenilikçi ‘ortaklık yaklaşımlar’” kapsamında, acaba nasıl hareket edecek?
TURİZMDE ULUSAL STRATEJİK ATILIM VE HAKİM ZİHNİYETLER
Araştırmacı yazarlık misyonumda sürdürdüğüm analize dayalı makalelerimde, hiçbir kişi ve kurumu doğrudan suçlamamaya özen göstererek, ortaya çıkan olumsuzlukları ‘zihniyet hazretleri’ kavramına havale etmekle yetindim. Çarpık turizm düzeninin içinde yaşayan bu olgu, aslında büyük çapta ‘düzensizliğin doğurduğu bir anonim suçluluk ortamını’ ifade etmektedir; turizmde ‘yeni bir makro düzen’ gelmedikçe de sürdürülecektir.
Bu kapsamda geçmişten basit örnekler verilebilir. Yıllardır ‘sürdürülebilir turizm’ kavramı çok kullanılmasına karşın, Turizm Bakanımız tarafından ‘Datça koylarının turşusunu mu kuracaksınız?’ sorusu bile sorulmuştur. Öte yandan ‘5 yıldızlı otellere 3 yıldızlı çevre’ olarak yerel belediyeleri eleştiren otel patronlarımız ve ‘Valinin turizm fuarında ne işi var?’ diye sorabilen otel müdürlerimiz de olmuştur. Bunların hepsi geçmişte kaldı.
Fakat şimdi gelinen noktada ‘bütünsel bakışla öncelikli kararlar’ sürecinde hala büyük zafiyetler vardır. Özellikle ‘yetiştirilen öğrencilerin sadece yüzde 5’inin turizmde kalabildiğini’ ifade eden üniversitelerimizin, yeni eğitim yasaları peşinde koşarak ‘neden yetişmiş elemanları bile sektörden kaçıran zihniyetleri incelemediği’ konusunu çözemedim. Ayrıca planlama ve Ar-Ge boşluklarını dolduramayan akademistler gerçeğimiz de var...
Türk turizm endüstrisinin ‘destinasyon yönetimi’ kavramıyla sağlıklı gelişerek bugün 5-10 destinasyonda planlı ve istikrarlı bir çizgiye oturabilmiş olması gerekirken, halen ulusal stratejimizde milli örgütlenme modeli olarak tescil edilen ‘Yerel Konseyler Modeli’nde acaba neden tek bir örnek bile devreye giremedi? Turizmde kafalar çok karışık ve yöntemler de çok belirsiz durumda olup, ümitler ise sürekli yitirilmektedir.
Herhangi bir vesileyle bir araya gelebilen turizm paydaşları, sadece dar görüşlerle sürdürdükleri etkileşim ortamlarında, en fazla birbirlerine dert yanarak mutlu olabiliyor. En ciddi toplantılarda bile sonuç raporu ve yenilikçi bir karar atılımı üretemeyen bu geleneksel yaklaşımlarda da, medyaya yansıyan demeçlerdeki ‘lafla peynir gemisi yürütme anlayışı’ yansıtılmaktadır. En acıklı yönü ise somut çözümler aranmamasıdır.
Sonuçta gelinen noktada: Bakanlıkça yapılmış olan turizm stratejisi, yine Bakanlıkça uygulanamamış ve özel kesim de bu hayati konuda hiç oralı olmamıştır. Bugün, elindeki gerçek otel ve yatak sayısını bilmeyen ve el yordamı yapılan tanıtma ve pazarlama çalışmalarını yönetemeyecek bir fiili durum vardır. Turizmin en acil yarası olan arz-talep dengesizliğinde ‘yatırımlar dursun’ kampanyaları açılmış, ‘yeni pazar’ lafı edilmemiştir.
Şimdi yeni Bakan sinerjisi ile kıvılcım alabilecek bir ‘yeni ufuklar atılımı’ söz konusudur. Fakat bu konuda iki büyük engel mevcut:
1) Özel kesimin bu atılımlara ayak uydurabilmesi
2) Bakanlık uzman kadrolarının ağırlıklı olarak kültüre dönüşmesi nedeniyle, gündemdeki teknik atılımları gereğince yönetebilir halde olmaması.
Bu konularda ciddi önlemler alınmalıdır. Stratejik ‘kamu-özel iş birliği’ mutlaka kurulmalıdır.
Söz konusu 16 yıllık 'neye niyet ve neye kısmet' sürecinde, başlatılamayan ve yerine oturtulamayan makro turizm veriminde en önemli performans göstergesi olan ‘yıllık turizm gelirleri’ açısından da ciddi ve detaylı analizlerimiz mevcut. Eski stratejimize göre 2013’te 50 milyarı aşmış olması gereken gelirlerde, yüzde 20 gibi vasat bir kayıp oranı üzerinden, plansız geçirilen her yılın en az 10 milyar dolarlık ilave kayba yol açtığı bilinmelidir.
Bakanımızın geçen hafta verdiği demecindeki ‘kriz yönetimi tedbirleri ve teşvikleri’ müjdesine sevinen turizm camiası, çok muhtemelen ‘Turizm stratejisini yenilemek ve yapısal tedbirlerini almak’ sözcüklerini fark bile edememiştir. Söz konusu olan ‘farkındalık ve idrak sürecini’ sağlama almak ve stratejik hamlenin krizlerin karmaşasında boğulmasını önlemek üzere, bu teknik çalışmaların ayrıca ve hızla yürütülmesini tavsiye ederiz.
Bu Makale 06.01.2016 - 09:39:22 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
GÜNCEL DURUM: Yeni Bakanımızın son Antalya ve İzmir
beyanlarıyla gündeme gelen Stratejik Atılımları kapsamında, hızla ele alınarak revize edilmesi söz konusu olan Ulusal Stratejinin KAMU ve ÖZEL Ortaklığı ile birlikte, devreye sokulması, turizmin tüm çehresini değiştirecek “planlı döneme geçiş”tir. Yerel Turizm KONSEYLERİ Modeliyle kurulması gereken Bölgesel Turizm Yönetimi sayesinde Türk Turizminin yepyeni bir yapıya kavuşacağının İdrak edilerek, bu Yenilikçi Düzenin her yönüyle sindirmesi ve bu yılı da kaybedebilecek tereddütlere düşülmeden, hızla uygulanması gerekmektedir. Piyasada yıllardır hayal edilen ve çeşitli Oldu Bitti formülleriyle zorlama öneriler üretilmiş olan Milli Çatı Örgütü konusu ise, faaliyete geçecek tüm Yerel Konseylerin Ankarada birleşerek oluşacak Ulusal Turizm Konseyi Bütünlüğünde hayata kavuşup, tüm Dünyada çok geniş yankılar yaratacak olan Çağdaş bir uygulamadır. Önemle Bilgilerinize..