Turizmde sorunun bir parçası olmak mı, olmamak mı? İşte sorun bu
Kaos ve kargaşa aklı nerelere götürebilir sorusunun akademik yanıtı tarihe altın harflerle geçecektir. Bu dönemde izan ve havsala düşkünlüğü tavan yaptığı için her yer vıcık ve cıvık bir vaziyette.
Delirme noktasında her türlü baskı altında kalan geniş halk kitleleri acaba bir umut olur mu diye baktıkları her mecradan bilgi yerine safsata elde etmektedirler. Ancak bazı iddialar o kadar uçuk kaçık ki bu yayınlar nasıl hazırlanır, yayınlanır ve izlettirilir diye insanın ciddi düşünmesi gerekiyor. Genel çizgi olarak akla zarar haberler gerçekleri yansıtmak yerine içi boş hayal kırıntıları ile beyin kıvrımları eksikliğini hemen belli ediyor. Seviye bu kadar düşünce bunun tedavisi var mı yoksa umutsuz vaka mıdır sormak gerek.
Bir TV kanalında program konuğu açıklıyor, “Biz inşaat sektöründe dünya ikincisiyiz, mobilyada İsveç’i geçtik, seramikte İtalya’nın tüm fabrikalarını aldık”. Ne anlarsınız?
Sanayiciler ve inşaat firmaları demek ki sınırları aşmışlar, büyük atılımlar yaparak ülkeyi önce bu sektörlerde, sonra da diğerlerinde ileri hamleler yapmışlar. Sonuçta tüm bunların getirisi ile araştırma geliştirme, yeni ürün üretimi, icat konularında artık tutulamaz duruma gelen bir ülke söz konusudur. İyi de bu kadar atmasyonun anlamı nedir? Habercilik olmadığı kesin ama neye veya kime hizmet ettiği anlaşılamıyor.
Bunu duyunca insanın aklına ilk gelen düşünceler, küresel inşaat pazarının, CIC's (Construction Intelligence Center) tarafından açıklanan verilerle 2105 yılında 8,5 trilyon USD olan kapasitenin, 2020 yılı hedefinin 10,3 trilyon USD değerinden ülkemiz inşaat sektörünün çok iyi gelir elde edebileceği veya böyle bir kapasitesi olduğudur. Öyle ya, program konuğu ikinci sırada olmayı böyle anlatıyor çünkü. Ancak program sunucusunun hazırlıksız, bilgi eksikliği ile sormadığı soru, ikincilik derecesinin niteliğidir. Hâlbuki bir tık yapıp Müteahhitler Birliği web sitesine girmek zahmetinde olsa, orada Birlik Başkanı tarafından açıklanan bilginin müteahhit sayısı bakımından ikinciliği ifade ettiğini ve 7 yıldır aynı seviyeyi muhafaza ettiğimizi öğrenirdi. Yani sayısal adet ile ikinciyiz ama nitelik, kalite ve iş yapma becerisi bilinmiyor. Her isteyenin müteahhit firması kurma serbestisi olduğuna göre sayı az kalmış birincilik kaçırılmış demektir.
İsveç mobilya sektörü ve temsil ettiği dünya devi marka ise ibretlik örnektir, ama sunucu niye zahmet edip araştırsın ve bilgi edinsin ki? Konuk öyle söylüyor diye onun kayığına bindi gidiyor. İnsanın ağzı açık kalıyor ve dayanamayıp programı kapatıyorsunuz. İtalya seramiğine girmeye bile gerek yok.
Bir TV konuğu, “Sahilde yollar yapmak yerine tünel kazarak şehirleri birbirine bağlayalım” diye iştahla ağzını şapırdatıyor.
Malum konumuz turizm ya, şehirlerin kara yolu ile bağlanması ile turist sayısının şıpın artacağı bilgisi güveni içinde gelirleri ikiye katladı bile. Hele yeşil yol projesinin en önde savunucusu oldu, iyi mi? Eğer yollar yapılır ve yaylalar birbirine bağlanırsa turizm gelirleri artacak, yöre halkı zenginlikten paraları koyacak küp bulamayacakmış. Nereden ele almaya çalışsanız dökülen bir savlar zinciri. Ne alakası var yaylalara yol yapmakla ziyaretçi sayısının artmasının? İlginçtir ne sunucu ne de konuk, turizmde ileri ülke örneklerinden bihaber oldukları için sanıyorlar ki yabancı ülkelerde dağlar, otobanlar ve tünellerle birbirine bağlanmıştır. Nasıl bir bağnazlık örneğidir bu?
Diğer ilginç savunma görüşü de şimdiye kadar sahile yapılan yolların denizle halkın arasına girmesi ve bu konuda şikâyetlerin olması imiş! Sahildeki deniz üstü yol ÇED ve mevcut uygulama tekniklerine uyumsuz ve bilgili meslek insanlarının karşı olduğu bir icraattı. Yasal olarak durdurulamadı, çünkü adalet mekanizması ağır işlemektedir. Söz konusu yollar denizin gazabına uğramış ve birçok ilde yollar sökülerek eski yollara bağlanmıştır. Yapılan masraflar da denize kum oldu herhalde...
Bir ilin valisi bir programa bağlanıyor, kendi ilinde turizm patlaması olduğunu, tesislerde yer kalmadığını söylüyor ve bu nedenle yatırımcıları yöreye çağırıyor. Çünkü tesislerde o an yer olmaması hemen ilave tesis inşaatlarının gereksinimini ifade ediyormuş!
Bakar mısınız mantığa? Her şey günlük, anında ve taze olacak. Öyle ki eğer o dönem yer yoksa hemen yeni tesisler yapılmalıdır. Bir sonraki yıl aynı talep olur mu? Hesaplama, teknik çalışmalar, kapasite tahmini, 30-50 yıllık planlar da ne demek efendim, tesisler dolup taşıyor demek ki potansiyel tavan yapmış. Bu görüş hangi turizmde ileri ülkede vardır, ben duymadım. Hele bir kamu yöneticisinin bu konuda abartılı girişimciliği ele almasını şahsen hiç anlamadım. Bu işleri kotaracak o kadar fazla ara kademeler var ki, hani insan “Herkes işini yapsa memleket kalkınacak ama bir türlü bırakmıyorlar” lafının doğruluğu test ediliyormuş diye düşünüyor.
Bir TV konuğu ise “Şehir planlamasını devlet yapmalı, kamu kentleri düzenlemelidir” diye eleştiri yapıyor. Yani pek farkında değil ama bugünkü mevcut durumu eleştiriyor.
Şehir planlamasını yapacak insanlar o konuda teknik eğitim almış olmalıdır. Ama yetmez, mimarlar, mühendisler, bağımsız profesyonel teknik danışmanlar, çevre örgütleri, halk da işin içinde olmalıdır. Yerel yönetimler bugünkü yapıları ve iş yapma örnekleriyle kapasite, bilgi, beceri ve deneyim olarak bu tanıma asla uymamaktadır. Bunun tek nedeni ise “ben yaptım oldu” kafa yapısıdır. Kendi yaptığı her şeyi beğenen ve eleştiri kabul etmeyen yönetici tarzı iflas etmiştir. Aksini iddia eden varsa mevcut büyük şehirler içinde, örneğin İstanbul ve Ankara için trafik veya konut veya yeşil alanlar konusunu incelesin. Her şey tıkırında mı, o halde 50 yıl sonrasına ait şehir planlarını açıklasın biz de öğrenelim. Diğer yandan uzman olmak ile yönetici olmak arasında çok büyük fark vardır. Bunu anlamak zorundayız artık. Eğer ülkemiz hesap verilebilir bir statüye ulaşırsa, bugün yapılanların bir tek adedinin bile yapılamaz olduğu ortaya çıkacaktır. İleri ülkelerde kamu bilinci ve parası en kutsal şeydir, çünkü vatandaş ödediği vergisi ile hizmet bekler, parasının çarçur edilmesini değil.
Yurt dışında marka şehirler, örneğin Londra, Paris, Berlin, Madrid, Roma, New York nasıl bir planla gelişiyor inceleyin, bakın bakalım kaç on yıllık planları varmış. Artık bazı şeylere karar vermemiz gerekmiyor mu? Kalabalık insan sayısı hiç bir şey ifade etmez. Büyük sınırlara sahip bir şehir solda sıfırdır. İşin anlaşılmaz boyutu ise turizmle ilgisi olan ve olmayan bir dizi büyük unvan sahipleri sürekli olarak turizm açılımları yapmaktalar ve her gün değişik bir fikir ile kafaları karıştırmaktalar. Halen Türkiye turizmden en yüksek geliri elde etme şansına sahiptir ama buna ulaşmak için bugüne kadar yapılan her şeyin çöp kutusuna atılması ve olması gereken yeni bir yapı inşası gereklidir.
Yeni bir STÖ, “İnşaat Platformu” kurulmuş ve kendini “yeni nesil” olarak tanımlamakta. Ne demekse?
Başkanının olmadığını iddia eden bu kuruluşu dikkatli incelerseniz katmanlar olarak sadece inşaat sektöründeki yüklenici ve üreticiler var. STÖ kurunca her türlü derde çare olacağı gibi sapkın bir düşünce var. Ayakları yere basmazsa istediğiniz kadar örgüt kurun fayda bulunmaz. Herhalde dünyadaki STÖ sayısı bakımından birincilik bizdedir. Çünkü STÖ'ler ilginç bir makam yeridir ve eğer tekrar seçilmek isteyen mevcut başkan o dönem seçilmezse, hemen yandaşları ile yeni ve paralel bir STÖ kurar böylece tekrar makam sahibi olur. Ona gösterilen sahte ilgi ve alaka bazen kritik kararlar alınmasında başat rol bile oynar. İşte en büyük felaket burada başlamaktadır.
Peki, nedir bu? Hangimiz bu kibri, bu yüksekten bakışı ve dev aynasından bakmayı anlayabiliyor? Yapacak yığınla iş varken ana hedef yerine eften püften işlerle vakit ve para harcamanın kalkınma ile bir ilgisi olabilir mi? Özellikle turizm konusunda boş geçirilen her gün hepimize zarardır. Burada akılcı çalışmalar, yöntemler ve politikalardan bahsediyorum. Yoksa göz boyayıcı, bir gün sonra kimseye fayda sağlamayan yöntemlerden değil. Yine tekrarlayalım, turizm için temiz çevre, deniz, su, orman, bitki örtüsü, insan kaynağı, organik gıda üretimi, doğal yapılar, tarihi birikimlerin korunması, turiste rahat hareket etme serbestisi, denetim ve kültürel tanıtım gereklidir. Anadolu 60.000 yıldan beri bize hizmet ediyor ama biz onun gözünü çıkartıyor, elini ve ayağını kesiyor, damarlarındaki kanı emiyoruz. Bunun tam tersine kafa yormamız gerekiyor. Alt yapısı hazır, sağlam, düzenli, ulaşılabilir, toplu taşıma olanakları gelişmiş, üreten ve ürettiğini marka oluşturarak pazarlayabilen bir sektör kurgusu yapmak gerekli.
Gıda tesisi planlaması uzmanı olduğum için bildiğim bir örneği vermek isterim. Sadece Türk yemeklerini sunma becerisi göstersek bir turistin en az 18-20 kez ülkeye gelip Anadolu’nun farklı yörelerinde konaklaması potansiyelini yakalamak işten bile değil. Yurt dışındaki sunumlarda bunu anlattığımız zaman dinleyenler şaşkınlık geçiriyorlar ama işlem bir türlü çalışmaya alınmıyor.
Gücünün farkında olmayan kendini cüce olarak görür ve sadece aldığı buyrukları yerine getirir.
Bu Makale 24.08.2015 - 10:42:29 tarihinde eklendi.