15 Kasım – 18 Aralık tarihleri arasında katıldığım üç farklı zirve, turizm sektörünün dinamiklerini derinlemesine inceleme fırsatı sundu. İlk olarak, Uzak Rota etkinliğinde konuşmacı olarak yer aldım. Bu panelde, pandemi nedeniyle turizm sektörünün kaybettiği iş gücü ve çözüm önerileri üzerine bilgiler paylaştık. Sonrasında, 21-22 Kasım tarihlerinde Londra'da düzenlenen Dijital Turizm Zirvesinde Avrupa'daki turizm şirketlerinin dijitalleşme ve sürdürülebilirlik konularındaki çalışmalarını takip ettim. Ardından, 18 Aralık’ta İstanbul Zorlu PSM’de gerçekleşen İstanbul Pazarlama Zirvesinde çeşitli panelleri izleme şansı buldum; bu panellerden özellikle Alarko Holding Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilirlik Direktörü Canan Egüz Coşkun ile Alaaddin Ajans Ortağı Murat Doğu’nun sunumları dikkatimi çekti. Tüm bu deneyimler ışığında, 2024 yılı için değerlendirmelerimi ve 2025 yılına dair öngörülerimi içeren bir yazı yazmaya karar verdim.
Pandemi Etkisi
Öncelikle geçmişe, 2020 yılına geri dönmek istiyorum, zira bu döneme değinmeden bugünü anlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Mart 2020’de pandemi ilan edildiğinde, ülkemizde ve dünyada büyük bir kaos yaşandı. Turizmle bağlantılı pek çok sektörde çalışan bireyler hızla işten çıkarılmaya başlandı. Bu durum çok sayıda insanı olumsuz etkiledi. Bir yazımda hepimiz birbirimizin müşterisiyiz demiştim. 2020’de, Türkiye’de kapanma sürelerinin uzaması nedeniyle ekonomik istikrarın derinden sarsılacağını daha o dönemde öngörmüştüm. Öngörmemek mümkün müydü? Türkiye çok uzun süredir üretime değil, ithalata dayalı vergilendirme ve inşaat sektörüne bel bağlamış durumda. Geçmişte, Yunanistan’ın krizle mücadele ettiği günlerde, benzer bir durumun Türkiye’de de yaşanabileceğini düşünmüştüm. Türk turizmi, o dönemde Yunanistan’ın sorunlarından faydalanıp müşteri çektiği için kendini iyi hissederken, komşuda yaşanan zorlukların bir gün Türkiye’ye de yansıması ihtimalini göz ardı etmemek gerektiğini biliyordum. Zira, dünya ne kadar parçalanmış görünse de bu sistem bir bütündür ve yerel coğrafyada yaşanan her gelişme, süreklilik arz eden etkileriyle birlikte başka bölgeleri de etkilemektedir. Öngörülerim ve değerlendirmelerim, genel olarak tutarlı bir çizgide ilerledi. Yazılarımı da her zaman bu ön görüler doğrultusunda kaleme alıyorum. Ancak belirtmek isterim ki, amacım sadece dikkat çekmek değil, turizme ve ülkemize katkı sunan, kalıcı etki yaratacak işler üzerinde yoğunlaşmaktır.
2020 yılında başlayan dalgalanma sürecinin 2025 yılında zirveye ulaşacağını tahmin ediyorum. Göle atılan bir taş misali, 2020’de oluşan halkalar, birbirinin üzerine eklenerek büyümekte; her yeni halka, bir öncekinden daha geniş ve etkili olmaktadır. 2025, bu büyük halkaların ve önemli durgunlukların yılı olabilir. Türkiye, bir süredir ekonomik resesyon sürecindedir. Ülkenin ana pazarlarındaki durumun da pek değişiklik göstermediği görülmektedir. Dünya genelindeki pandemi etkileri halka halinde büyüyerek, kıyıya doğru ilerlemektedir ancak bunun için daha fazla zamana ihtiyaç duyulacaktır. Önlem almak ve COP odaklı ilerlemek şarttır.
Konaklama işletmelerinin maliyetleri, günümüzde olağanüstü bir artış göstermiştir. 2025’te kemer sıkma politikaları yoğunluk kazanabilir. Geçmiş yıllarda elde edilen yüksek karlılıklar artık mevcut olmadığından, her kalemde meydana gelen maliyet artışları, yatırımcılar ve işletme sahipleri için ek yükler oluşturmaktadır. İstihdamın sürekliliği açısından hem çalışanlara hem de işverenlere ihtiyaç bulunmaktadır. Çalışan haklarını savunmaya önem verdiğim kadar, işverenlerin maliyet sorunlarına da dikkat çekmek istemekteyim. Artan maliyetler, farklı alanlarda tasarruf yapılmasına yol açacak; bu durum da daha fazla çalışan memnuniyetsizliğine, kalitede düşüşe ve usulsüzlüklerin artmasına neden olacaktır.
Bu bağlamda, sektörün öncelikle israfı önlemeye yönelik modellere odaklanması gerektiği kanaatindeyim. İsraf denildiğinde akla gelen başlıca alanlar gıda ve enerji tüketimidir. Müşterilere sınırsız hizmet sunmanın Türk turizmine maliyeti oldukça yüksektir. Daha önce de belirttiğim gibi, "her şey dahil" sisteminin bir sertifikasyon modeline tabi tutulması gerekmektedir. Bu noktada, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Sürdürülebilir Turizm Sertifikası’nı geliştirmesi önem arz etmektedir.
Her şey dahil sistemi yeniden yapılandırılmalı; büfeler küçültülmeli ve ürün çeşitliliği azaltılmalıdır. Ayrıca, yerel ürünlerin kullanılmasının teşvik edilmesi, sürdürülebilir turizm açısından kritik bir adım olacaktır. Bu uygulamalar tercihe bırakılmamalı, her şey dahil sisteminin sertifikaları bağlamında müşterilere net vaatler sunulmalıdır. Üst segmentte yer alan müşteriler genellikle sağlıklı beslenmeye özen gösteren ve tükettiklerine dikkat eden bireylerdir. Örneğin, "Green All Inclusive" olarak adlandırılabilecek yeni bir sertifika modeli oluşturulabilir; bu model, yerel üreticilerden alım yapılmasını, düşük karbon ve su ayak izini temsil etmelidir. Ürün temininde, maksimum 200 km mesafeden (mümkünse daha az) temin edilmesi önerilebilir. Ayrıca, bünyesinde á la carte restoranı bulunmayan otel yoktur, bu nedenle tüm á la carte restoranlarda sembolik de olsa bir cover charge uygulamasının başlatılması faydalı olabilir. Bu kadar sınırsız veren bir sistem turist gelirlerini artıramaz, hedeflediği kitleye ulaşamaz. Bu düzenlemeleri otellerin kendi başına yapması imkansızdır, yel değirmenleriyle savaşmak kadar anlamsız olacaktır; dolayısıyla, Türkiye’nin yer altı ve yer üstü kaynaklarının verimli kullanılması ve gelecek nesillere olan sorumluluklarımız gereği bu tür düzenlemelerin devlet tarafından gerçekleştirilmesi şarttır. Destinasyonlarımızın yerel halkın hakları düşünülerek yeniden modellenmesi de büyük önem taşımaktadır. her şey dahil sisteminin yeniden düzenlenmemesi halinde, sektör sorunları köklü bir şekilde çözüme kavuşamayacaktır.
İşletmeyi zorlayan personel maaşları, personelin insani koşullarda yaşamasına yetmiyor. 2025’te bu baskı artmayı sürdürecektir. Çalışanların aldığı maaş ile işletmenin kasasından çıkan tutar arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Günümüzde birçok çalışan, sadece aldığı maaşla kiralarını ödeyebilme durumuna gelmiştir.
Öte yandan, işverenler yüksek çalışan maliyetleri nedeniyle istihdam sayılarını artırma konusunda tereddüt yaşamaktadır. “Az adamla çok iş” modeli, her iki taraf için de memnuniyetsizliklere yol açmaktadır. Kalite standartlarını korumaya özen gösteren işletmeler, faaliyetlerini sürdürmek amacıyla karlılıklarından ödün vermeyi tercih etmektedirler. Çalışanların işletmelere olan maliyetlerini etkileyen unsurlardan biri yüksek vergilendirme iken, EYT gibi uygulamalar da genç nüfusun emekli edilmesi nedeniyle bu mali yükün toplum tarafından paylaşılmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda, çalışanların vergi oranlarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Devlet, vergi modellerini güncelleyerek bu sorunları ele almalıdır. Bu şartlar altında, çalışanların işletmelerden daha fazla vergi ödemesinin adil olup olmadığı sorgulanmalıdır.
Sorunları ortaya atıp çekildiğimi düşünmeyin, çözümler sorunların içinde saklıdır, yeter ki çözülmek istensin.
1. Mevsimsellik: Türk turizmi, büyük ölçüde yaz sezonuna dayanıyor. Mevsimsel yoğunluklar, yılın diğer dönemlerinde gelir düşüşüne ve istihdamda belirsizliğe yol açmaktadır.
2. Aşırı turizm: Özellikle popüler destinasyonlarda aşırı turist akını, yerel halkın yaşam kalitesini düşürmekte ve çevresel sorunlara yol açmaktadır. Bu durum, ekosistemleri tehdit etmekte ve doğal kaynakların hızla tükenmesine neden olmaktadır.
3. Çevresel sürdürülebilirlik: Doğal kaynakların kötü yönetimi, atıkların kontrolü ve çevre kirliliği gibi çevresel sorunlar, turizm sektöründe baş gösteren önemli bir meseledir.
4. Altyapı yetersizlikleri: Bazı bölgelerde turist yoğunluğuna uygun altyapı ve ulaşım hizmetleri yetersizdir. Bu durum, misafir deneyimini olumsuz etkileyerek memnuniyetsizliğe yol açabilir.
5. Küresel rekabet: Diğer ülkelerle olan rekabet, Türkiye’nin turizm pazarındaki payını etkileyebilir. Sektörün, pazarlama stratejilerini yenilemeyi ve farklılaşmayı gerektiren durumlardan biri olarak dikkat çekmektedir. Mart ayında da yazdığım gibi yanı başımızda yükselen Suudi Arabistan pazarını ciddiye almalıyız.
6. Fiyat politikaları: Turizm sektöründe yaşanan tutarsız fiyatlandırma yaklaşımları, kar marjlarının düşmesine ve hizmet kalitesinin zarar görmesine neden olabilir.
7. Pandemi etkileri: COVID-19 pandemisi, turizm sektöründe büyük kayıplara yol açmış, sağlıklı ve güvenli seyahat standartlarının geliştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu durum, sektördeki toparlanma süreçlerini uzatmaktadır.
8 .Karmaşık yasal düzenlemeler: Turizm sektörü, değişen yasal düzenlemelere tabi olduğundan, işletmeler bu değişikliklere uyum sağlamakta zorlanmaktadır.
9. Dijitalleşme ve teknolojik yetersizlikler: Dijital dönüşüm sürecinin yeterince ivme kazanamaması, birçok işletmenin pazarda geride kalmasına neden olmaktadır. Akıllı teknolojilerin entegrasyonu eksikliği, müşteri deneyimlerini olumsuz etkilemektedir. AI’ı hızla öğrenmek, hizmetlerimize dahil etmek ve çağı yakalamak zorundayız.
10. Sürdürülebilirlik adı altında yapılan yeşil yıkama: Turizm sektöründe sıklıkla karşılaştığımız yeşil yıkama (green washing) uygulamaları sektöre olan güveni sorgulatmaktadır. Otelinin bahçesinde yılda 10 kg salatalık yetiştiren işletmelerin tarladan büfeye adı altında gerçeklikten uzak pazarlama yapmasından tutun da birçok uygulama sektörün sürdürülebilirlik konusunu anlamadığının göstergesidir.
11. Turizm eğitiminin cazip bulunmaması: Mevsimsellik gibi nedenlerle yaşanan istihdam sorunu sektöre ve mesleki eğitime olan ilgiyi azaltmaktadır.
Sonuç olarak; Türkiye için turizm gelirleri son derece önemlidir. Bu sektörün varlığını sürdürebilmesi, ülkenin ekonomik istikrarı açısından kritik bir gereklilik arz etmektedir. Elimizde kalan sınırlı sayıdaki lokomotif sektöre sahip çıkmak zorundayız!
Değerli okurlar,
2025, mesleki kariyerimin 25. yılı olacak. 2000 yılında genç bir kız olarak ilk stajımı yaptığımda da turizme duyduğum sevgi halen devam ediyor. Ülkemizin geleceği için çalışmak, üretmek ve mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur. Ulu Önder Atatürk’ün de söylediği gibi, "Vatanını en çok seven, görevini en iyi şekilde yapandır.’’
Yeni yılınızı içtenlikle kutlar; sevdiklerinizle birlikte sağlık, huzur ve mutluluk dolu bir yıl geçirmenizi dilerim. Yazılarımı okuduğunuz, katkıda bulunduğunuz, karşılaştığımızda güzel temennilerinizi paylaştığınız ve e-mail gönderdiğiniz için teşekkür ederim. Benim için kıymetlisiniz. 2025, her alanda emeklerimizin karşılığını aldığımız bir yıl olsun.
Sevgiler, selamlar.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri