Titus Tüneli ve Beşikli Mağaraları
Bir şehir düşünün!..
Farklı dinden ve inançtan insanlar sevgi, barış ve kardeşlik duyguları içinde bir arada yaşıyor olsunlar. Kavgadan uzak dursunlar, sevgide saygıda kucaklaşsınlar. “Ezan, Hazzan ve Çan” sesiyle yüzyıllardır dinler arası barışın taçlandığı ve yaşandığı bir yer düşünün. İşte burası Hatay… Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, doğup büyüdüğü şehri bakın nasıl özetliyor: “Bu toprakları anlatmaya başlamak için belki de en doğru kelime; Hoşgörü!..”
Tam da hoşgörüye ihtiyacımız olduğu bir dönemden geçerken, bu hoşgörüyle tanışmak, memleketimin gezilesi görülesi yerlerinden gördüklerime yenilerini eklemek, tanımak ve tanıtmak üzere yolumuz Hatay’a düşüyor. Hatay, sadece hoşgörüsüyle değil birçok medeniyete ev sahipliği yapmasıyla da kadim bir şehir. Bu topraklar, tarihî, kültürel ve doğal güzellikleriyle hayranlık uyandıracak bir zenginliğe sahip.
İki günlük kent gezisinin ardından Hatay’ın ilçelerinden Samandağı’na çeviriyoruz yolumuzu. İlçe, Hatay’a 25 km uzaklıkta. Türkiye’nin en uzun plajına sahip Samandağı ilçesi, sadece sahiliyle değil sınırlarında barındırdığı tarihî yerleriyle de görülmeye değer kılıyor kendini... Selecuia Antik Kenti’nde yer alan Titus Tüneli ve Beşikli Mağaraları en çok ziyaret edilenlerden ikisi.
Selecuia Antik Kenti, ilçeye 6,5 km gibi oldukça yakın bir mesafede bulunuyor. Samandağı Kaymakamlığı tarafından Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı (DOĞAKA) ve Samandağı Belediyesinin katkılarıyla bu bölgede bir doğa yürüyüş yolu yapılmış. Bu yol, Titus Tüneli ve Beşikli Mağaraları yürüyüş yolu güzergâhında bulunuyor. Yolun yaklaşık 900 metrelik bölümü doğal taş ile kaplanmış ve yönlendirme tabelaları konulmuş. Aldığım bilgilere göre yürüyüş yolu yaklaşık 9 km planlanmışsa da rotanın işaretlemesi henüz tamamlanmamış.
TitusTüneli, neredeyse 2000 yıllık tarihî bir geçmişe sahip. Roma imparatoru Vespasianus zamanında (MS 61) inşasına başlanılan tünelin, ondan sonra imparator olan Titus döneminde tamamlandığı kaydedilmektedir. Değirmendere çayının, iç limana akmasıyla taşınan kum ve çakıl birikintisinin limanı doldurmasına engel olmak ve limanı ani sel baskınlarından korumak için dere sularının denetimli olarak kullanımı ve kente su teminini sağlamak üzere çok yönlü tasarlanmış bir kanal ve tünel projesi…
Bu su yolu, üç bölüm hâlinde planlanmış:
Birinci bölüm, Saptırma Perdesi; Değirmendere’nin yatağını kesen tünelin başladığı noktada, iki tepe yamacının arasına örülmüş su bendi duvarı. II. bölüm Titus Tünelleri; kayaç içine oyulmuş 88 m uzunlukta, 6.80 m genişlikte ve 7 m yükseklikte tünel, 57 m uzunlukta ve üzeri giderek daralan açıklığa sahip ara kısım ve 53 m uzunlukta, 6.60 m genişlikte ve 7 m yükseklikteki tünelden oluşuyor. III. Bölüm ise Kaya Mezarlıkları; kayaya oyularak veya kesme blok taşlarla duvar örülerek yapılmış, üzeri açık 6 m genişlikte 630 m uzunlukta kanal kısmını oluşturuyor.
Her bir bölümü, oldukça etkileyici tünel ve kanal şeklinde yapılmış bu mükemmel tarihî su yolunda yürürken adeta zaman tüneline girmiş gibi hissediyorum kendimi. Yolun yarı açık bölümünü geçtikten sonra kayaç içine oyulmuş tünel bölümüne giriyorum. Doğrusu heyecanım bir kat daha artıyor. Devasa bir tünel bedenimi sarmalarken loş bir ışıkta, ayaklarımın altında dans eden kaya parçaları beni düşürecek diye endişe içinde ilerlemeye çalışıyorum. Bastığım yerleri iyi görebilmek için midir, yoksa insan eliyle yüz yılı aşkın bir sürede olağanüstü çabalarla yapılmış bir tünel karşısında hayranlığımdan mıdır bilmem, gözlerim fal taşı gibi açılıyor. Evet sanırım bu bir hayranlık!.. Bir taraftan düşmemek için, bir taraftan da parmağım deklanşörde, bu mükemmel mekânı fotoğraf karelerimde ölümsüzleştirme çabası içinde yürüyüşümü tamamlıyorum.
Tüneli çıktıktan sonra tabelalar beni kaya mezarlarının olduğu yere götürüyor. Yol üzerinde köylüler satış stantları kurmuşlar. Bahçesinden henüz toplanmış taze meyveler buram buram kokularıyla alıcılarını bekliyor. Biraz soluklanıyorum. Buzlu bir dondurma iyi geliyor yorgunluğuma.
Titus tünelinin sağ tarafındaki zeytin, kestane ağaçları, narenciye ve meyve bahçelerinin arasından, keyifli bir on dakikalık yürüyüş sonunda kaya mezarlarına ulaşıyorum. Roma döneminde yapılan mezarlık, kireç taşından yumuşak bir kayalık olan yamaçlara oyularak yapılmış. Mağaraların tabanında ve yan duvarlarında 93 adet mezar bulunuyor. Mezar odalarına giriş merdivenlerle sağlanmış. Önde bulunan giriş bölümünde, dört sütunlu ve üç girişli cephe görüntüsü hayranlık uyandırıyor. Mezarlara ait herhangi bir bulgu ele geçmemiş. Mezarların daha çok şehrin ileri gelenleri ya da şehrin önemli bir ailesine ait olduğu ihtimali üzerinde durulmaktadır. Tanıtım levhasında, mağaranın; yöre halkı tarafından mezar odasının içinde yan yana duran aynı boyutlardaki iki taş sandukalı mezardan dolayı “Beşikli Mağara” olarak adlandırıldığı belirtiliyor.
Buradan ayrılırken büyülü bir atmosferden çıkmış gibi hissediyorum kendimi. Hatay’ın saymakla bitmeyecek tarihî, turistik, kültürel ve doğal değerlerinden Türkiye’nin tek Ermeni Köyü Vakıflı’yı ve bağrında barındırdığı 2000 yıllık çınar ağacını (Musa Ağacı’nı) görmek üzere Hıdırbey köyüne doğru yol alıyorum.
Samandağı’nı arkamda bırakırken yağmur hafiften çiselemeye başlıyor. Yağmurların bol ve sık yağdığı, neredeyse zaman zaman büyük kentlerde bile sel felaketinin yaşandığı bir yıl geçiriyoruz. Titus Tüneli’nde zaman yolculuğuna çıkıp 2000 yıl öncesinin kentsel gelişim mantığıyla günümüzü karşılaştırınca şehirlerimizin; içinde bulunduğumuz teknoloji çağına rağmen hâlâ bu tarz felaketleri yaşıyor olmasını, şaşırtıcı ve bir o kadar da düşündürücü buluyorum... Bilmem yanılıyor muyum?
Bu Makale 08.06.2018 - 09:48:32 tarihinde eklendi.