SAKINCALI DİYALOGLAR
Bu makalenin içeriği olabildiğince bildik yaklaşımları ve tanıdık karakterleri içerdiği gibi, eleştiri ve kısmen özeleştiride içermektedir.
Genel müdüründen, komisine hepimiz turizm yaşamımızın en başında bir yerlerden yola çıktık. Kimimiz erken yola çıktığından olsa gerek emekli oldu ya da mesleği tümden bıraktı. Yukarılardan bir yerlerden bizlere bakıp gülümseyen sevdiklerimizin ise her ne kadar yanımızda olamayışlarına üzülsek de, takdiri ilahi demekten başka çaremiz yok malumunuz. Aşağıda günlük yaşamın hengâmesine kapılmış bizler ise çelişkiler ve mücadele dolu hayatlarımıza belki biraz renk olsun diye bolca dedikodu katıyoruz. Aslına bakarsanız dedikodu yalnızca bizim sektör için geçerli değil, nerede ise kadın erkek ayrımı yapılmadan hemen her ofis ya da iş ortamın da günlük yaşamın parçası haline gelmiş çıkmış durumda. Sakıncaları her ne kadar iyi bilinse de yinede iki çift laf etmek tatlı geliyor insancıklara. Kimi zaman dedikodu amacını aşıp ciddi zararlar da verebiliyor kişilere.
Biz turizmcilerin yaptıkları dedikoduların ise renk ve çeşitlilik bakımından zenginliği tartışılmaz olsa da, (yanlışım var ise affola ) daha çok terfiler, satılan ya da guruba yeni katılan tesisler ya da ekip halinde gerçekleşen transferleri içermekte. Konuşmayı seven milletiz vesselam, hemen her konuda istisnasız hepimizin az ya da çok fikri vardır mutlaka. Televizyonlardaki tartışma programlarının artışı da bunun en büyük kanıtlarından biri. Ülkemizde ne kadar çok bilirkişi varmış da haberimiz yokmuş meğer.
Her ne ise biz asıl konumuza dönelim. Son birkaç gün içerisinde okuduğum bazı terfi ve atama haberleri üzerine ilk anda aklıma gelen ve oldukça rahatsız edici bir dedikodu biçiminden dem vurmak istiyorum. Bir çeşit otelci hastalığı olarak adlandırabileceğimiz mevzu, başarı basamaklarını emin adımlarla tırmanan her bir nevi şahsına münhasır kişinin ardından utanmadan sıkılmadan büyük bir keyifle yerine getirilir. Ve genelde şu şekilde vuku bulur ‘’ hmm o’mu, o benim personelimdi yahu, odamı müdür olmuş, vah vah vah’’. Bilip bilmeden, kim olursa olsun arkasından, sırf muhabbet olsun diye konuşmamak lazım. Maazallah yıllar sonra dedikodusunu yaptığın adamın yanına, elinde özgeçmiş iş görüşmesine gittiğinde sana ettiğin bu lafların hesabını sorma ihtimalini de hesaba katmak lazım.
Ülkemizde hiçbir başarının cezasız kalmadığı gerçeğinden yola çıkarsak, mesleğinde bir yerlere gelmiş kişilerin arkasından ileri geri konuşmaların olmasını da garipsememek de fayda var. Evveliyat da şu işi yaparmış, bilmem kimin asistanlığını yapmış, efendim ben onun çocukluğunu bilirim nasıl olmuş da olmuş v.b. diyaloglar, milli karakteristiğimiz değişmediği sürece kaybolmayacağı gibi zaman içerisinde yaratıcı şahsiyetler vasıtası ile farklı formlar da da kullanılacaktır. Ama kim ne konuşursa konuşsun ya da her ne derse desin, değişmeyen tek bir gerçek var, ‘’ konuşan konuştuğu ile kalır, atı alan ise Üsküdar’ı geçer ’’.
Bu Makale 21.12.2010 - 09:09:23 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Sevgili Emir Hatipoğlu, yazını keyifle okudum. Kıskanç insanlar demek, daha yerinde olur sanırım, dedikodu yapanlara. Başarılı insalara yolunda destek olmak yerine köstek olmakta da çok uzman, bu dedikoducular. Sektör de insanlar birlikte hareket edeceğine, o nasıl buralara geldi, bu nasıl terfi etti, şu teklif nasıl gelebilir ona, çekememezlikler söz konusu. Dikkat ederseniz, bunu yapanlar, bir işi olmayan bol bol gevezeliğe zamanı olan, aylak aylak gezen şahıslar. Aylardır tüm kapılardan çevrilen şahıslar, iş bulamayan kişiler. Aslında bu şahısları hiç ciddiye almamak gerek. Saygılar...