En ince ayrıntısına kadar konuyu çok güzel anlatmışsınız. Emeğinize sağlık.
Yaşadığımız topraklar çok verimli, eşi benzeri olmayan köklü bir tarihi, kültürü ve geniş bir etnik açılımı var. Her köşeyi döndüğümüzde karşımıza önemli yeni tarihi buluntular çıkıyor, bazıları tarihin eksik sayfalarını tamamlarken, bazıları yeniden tarih yazıyor. Resmi anlamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle 2014’den beri kazılan Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde yine böylesi değerli bir tarih gün yüzüne çıkarılıyor. Sessizce gelen bu cevher yavaş yavaş gözlerin odağına yerleşmeye başladı.
Zerzevan Kalesi, Mardin - Midyat Platosu ile Diyarbakır havzası sınırında, Suriye-Arabistan düzlükleri ile Diyarbakır havzasının sınırında, antik kral yolu üzerinde bulunuyor. Mardin - Diyarbakır otobanının üzerinde, Diyarbakır’ın yaklaşık 45 km. güneydoğusunda bununan bu antik garnizon, dağlara taşlarla şık bir şekilde yazılan “Zerzevan Kalesi” yazısıyla dikkat çekiyor.
En son bulunan, arkasında Lamaştu betimlemesi olan (Mezopotamya mitolojisinde, Lamaştu dişi şeytan, canavar, kötü niyetli tanrıçadır) Asur mührü ile birlikte, MÖ 8. yüzyıla dayanan Roma’nın sınır garnizonu Zerzevan’ın ilk yüzey araştırması 2013 yılında Doç. Dr. Aytaç Coşkun tarafından gerçekleştiriliyor.
2014’den beri de kazı ve restorasyon çalışmaları sürüyor. 2014’de Jandarma ve koruyucular tarafından korunan, fiilen hiç kimsenin bilmediği bu değer 2019’da 600 bin kişi tarafınca ziyaret edildi ve bunun 70 bini yabancı turist idi. Garnizonun yarattığı heyecanı tahmin edebilirsiniz. Diğer bir önemli unsur ise 2014’de fiilen toprak altında olan bu kalenin çok hızlı bir şekilde ortaya çıkmış olması. Sanki 20 yıllık bir çalışmanın sonucu ile karşı karşıya kalıyorsunuz.
Heyecan ve coşku belli ki kazı ekibine yansımış durumda ve bunun bilincinde tutkuyla yapılan kazıların karşılığını görüyorsunuz. Memleketimizin bilim insanlarının kazdığı garnizon ve çevresi, bizleri karşılayan Arkeolog Şıvan Ayus’un anlatımında, Arkeolog Pınar Şenol ve Arkeolog Fatma Tanrıverdi’nin misafirperverliğinde bu enerjiyi yoğun bir şekilde hissettirdi.. Zaten önemli olan o heyecan değil mi?
Güneş Nemrut'tan doğar ve Zerzevan’dan batar sloganıyla, güzel yerel Diyarbakır peyniri, kıyır kıyır yağlı ekmeği ve kaçak çay ile donatılmış kahvaltı eşliğinde garnizon tanışmamız başlıyor. Eskiden Mardin’i gezmeye gelenlerin uğradığı bu nokta, artık bölgeye gelen herkesin ziyaret merkezine dönüşmüş durumda. Bizim gittiğimiz hafta pandemi kısıtlamalarına rağmen, bir günde yaklaşık 3 bin kişi ziyaret etmiş. Bu oldukça önemli bir rakam. Şu an Zerzevan Kalesi’nin herhangi bir giriş ücreti söz konusu değil. Aslında olmasını beklerdim zira bu ilave kazancın araştırma, kazı giderlerine bir katkısı olacağı şüphe götürmez.
Çatkapı gelen önemli ziyaretçiler de bu bölgenin ne kadar muazzam olduğunun sinyallerini veriyor. Peki bu ilgi neden? Dünyanın en iyi korunmuş askeri yerleşimde dünyada bulunmuş son Mithras Tapınağı ortaya çıkarılmış olması. Kalenin kuzeyindeki kayaya oyulmuş tapınak, 7 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde ve 2,5 metre yüksekliğinde, toplam 35 metrekare olmasına rağmen Dünyaya damgasını şimdiden vurdu. Tapınakta 40 kişinin rahatlıkla ibadet edebildiği tahmin ediliyor. Bu gizemli dine ait olan bu yapının doğu duvarında ana kayaya oyulmuş sütunlar ve ortada büyük, yanlarda iki küçük niş bulunmakta.
Buradaki en önemli vurgu ise söz konusu Mithras Tapınağı’nın Roma’nın en doğu sınırındaki ilk tapınak olmasından kaynaklanıyor. Bu da söz konusu tapınağı benzersiz kılıyor zira muhtemelen bu Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırında bulunan tek ve son Mithras Tapınağı. Aynı zamanda Romalılar tarafından inşa edilen, günümüze kadar en iyi korunmuş, ilk Mithras Tapınağı. Morgan Freeman’ın sunduğu “The Story Of God” isimli belgesel çekimlerini Zerzevan Kalesi’nde yapmayı planlarken pandemi gündeme düştü ancak bu proje iptal edilmedi, ertelendi. Büyük olasılıkla bu yıl içerisinde de gerçekleşecek. Morgan Freeman muhtemelen yanında da Dan Brown ile gelecek, tahminime göre gizli kült-dinsel ilişkileri başarılı bir şekilde romanlaştıran yazar, bu tapınaktan ilham alarak yeni bir eser ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Daha geçtiğimiz haftalarda History Channel, Zerzevan temalı belgesel çekimlerini tamamlamış. Belli ki yakın zamanda çok daha geniş bir kitlelere ulaşacak bu nadide mekan.
Ama önce garnizondan ve çevresinden bahsedelim
Roma’nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesi, bir tarafta Amida’yı diğer taraftada Dara’yı koruyan, oldukça merkezi bir bölgede kurulmuş. Asur döneminden beri bilinen bir lokasyon. Günümüzde kullanılan Mardin - Diyarbakır yolu aslından antik İpekyolu rotası, aynı zamanda da Pers Kral yolunun önemli güzergahlarından biri. Bu sebeple burası gerek Asur, gerek Pers döneminde aktif bir şekilde biliniyordu. Halihazırda ayakta bütün yapılar geç Roma dönemi dediğimiz MS. 3. ve 7. yüzyıllar arasına tarihlendiriliyor. Buradaki yaşam tamamıyla Roma’dan atanmış askerlere yönelik olup, zamanla sosyal bir yaşam alanına dönüştüğü görülüyor. Çünkü sadece askeri anlamda mühimmat değil aynı zamanda çocuk ve kadın yaşamını temsil eden buluntular da söz konusu.
1200 metre uzunluğunda bir sur duvar hattı mevcut, sur duvarların yükseklikleri ise 11 ile 15 metre arasında değişiklik gösteriyor. Kulelerin yükseklikleri 21 metreye kadar çıkıyor, Şöyle düşünün 124 metre yüksekliğinde bir tepeye kurulan garnizon böylece geniş bir alanı kontrol etme imkanı yakalıyor. Arı kovanı gibi, hem yer altında hem de yer üstünde yapılar söz konusu. Kalenin hemen hemen 60 dönümlük bir kısmı yerleşim alanı olarak kullanılmış. Mezarlar ise dağın eteklerinde yer alıyor. Kent içerisinde yer alan bir tane mezar örneğine denk gelinmiş, o da zaman içerisinde Roma’ya bağlı Latin Kilisesi’ne devşirilmiş (daha sonra da ahır olarak kullanılmış). Askeri bir kale olmasına rağmen dönemin farklı inançlarını da temsil ettiğini görüyoruz, bir tarafta Pagan kaya sunağı, diğer tarafta iki kilise ve tekil tanrı üzerine inşaa edilen şimdiden meşhur olan Mithras tapınağını da görebiliyoruz.
Su kanalları, su depoları aynı zamanda askerlerin konakladıkları lojmanlar, konutlar, yeraltı sığınağı, depolar, yönetim binası, garnizonun en büyük yapısı olan silahhane (arsenal), gözetleme ve savunma kulesi (güney kule), kilise, kaya sunağı, kamu alanları, burçlar, Nekropol, taş ocakları ve sunu çanakları gibi mimari kalıntılar yer almakta. İnsan yaşamına dair her şeyi görebiliyorsunuz. Yer altında birbiri ile bağlantılı gizli geçitler ve en küçüğü 400 kişilik sığınaklar da yer alıyor.
Askeri karargahda savaş olmadığı zamanlarda yaklaşık 1200 asker ve 400 sivilin yaşadığı tahmin ediliyor. Peki, buradaki kalıcı insan yaşamı nasıl sona erdi? 639 yılında İslam ordularının fethine kadar kesintisiz kullanılmış. Bu tarihten sonra stratejik önemini kaybeden Zerzevan Kalesi, İslam orduları tarafından, özellikle yüksek olması, ulaşım zorluğu ve su sıkıntısından dolayı kullanılmıyor. Belli bir süre sonra geçici barınak olarak kullanılıyor. Zaman içerisinde terk edilen bölge 1700 yıl boyunca toprağın hakimiyetine bırakılıyor.
Buradaki en son yerleşim, Osmanlı’nın son döneminde yani 1890’larda Mardin’den 2 haneli bir aile kaleye gelmesiyle tarihleniyor. Sonrasında 17 haneye ulaştığı bilinmekte. Takvimler 1967’yi gösterdiğinde ise su sıkıntısı ve ulaşım zorluğu gibi nedenlerle köy halkı Zerzevan’a oldukça yakın bugünkü Demirölçek Köyü’ne yerleşmiş.
Öte yandan 1970-80’lere kadar da söz konusu bölgenin ormanlık bir alan olduğu kayıtlar altında. Ancak şu an arazi tamamıyla çıplak. Hiç bir ağaç yok, bu da bize ne kadar doğamızı da tahrip ettiğimizi tekrar gösteriyor. 30 yıl içerisinde yapılan tahribatın boyutu inanılmaz.
Pek çok seyyahın da uğradığı bu güzergaha aynı zamanda Evliya Çelebi’de Zerzevan’dan görünen dar boğazdan geçerek gelmiş. Buraya Zerzuva Boğazı demiş ancak kendisi burayı ormanlı, karanlık, güvenli olmayan bir yer olarak tasvir edip detaylandırmıyor ve yoluna devam ediyor.
Zerzevan Kalesi’nde yapılan çalışmalar bölgenin Roma Dönemi’nin aydınlatılmasının yanı sıra Asur, Pers, Parth, Sasani dönemleri ile ilgili de önemli bilgiler sağlamakta. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda ise karşımıza mühürler, kemer tokaları, ok uçları, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne giren Mangala benzeri bir sosyal oyun, cam bilezikler, sikkeler, küpeler, yüzükler, kemikten yapılmış amuletler, kadınların saç iğneleri, erkeklerin elbiselerinde kullandığı fibulalar, ameliyat aletleri, seramikler, kaplar, kandiller, damgalı tuğlalar çıkıyor. Arkeologların söylemesine göre şimdiden iki müzelik eser çıkmış durumda, belki yakın bir tarihte Zerzevan Müzesi doğabilir.
Kalenin en büyük meselesi su, bundan dolayı su kanalları, ters sifonlar ve su kemerleri ile sürekli beslenmiş. Günümüzde 780 metresi ortaya çıkarılan söz konusu su kanalı ne yazık ki yüzyıllar içerisinde tahribatlardan dolayı faaliyetini sürdüremiyor. Kaleye su 8 km uzaklıktan, şu an kurumuş olan, bir su kaynağından getiriliyormuş. Garnizon içerisinde ise armut şeklinde olan bol su havzaları sayesinde yağmur ve kar suları biriktirilirken, oldukça büyük su depolarıyla da nüfus her zaman beslenmiş.
Ve gelelim tüm dikkatleri üzerine çeken Mithras Tapınağına...
Öncelikle Mitraizm nedir onu bir özetleyelim. Mitra, sözcük olarak Sanskritçe’de dost anlamına gelmekte. İran'ın güneş, adalet, sözleşmeler ve savaş tanrısı Mithra'ya ibadettir. Anadolu, İran, Hindistan ve Mezopotamya’yı kapsayan çok geniş bir bölge, çok tanrıcılığın en büyük tanrılarından biridir Mithra, Mithras ya da Mitra. Belli bir zaman sonra bu haritaya Roma da eklenmiş ve tanrının egemenlik bölgesi Avrupa’ya kadar uzanmış. Anadolu’dan Roma’ya kadar yayılan söz konusu din, Roma İmparatoru Commodus’un bile girdiği bir dindir.
Mitra dini M.S. I. yüzyıldan itibaren savaş yoluyla askerler tarafından Roma’ya sokulmuş, Sadece asil erkeklerin kabul gördüğü bu dinin II. ve III. yüzyıllarda Roma’da çok takipçisi olmuş. Zamanında Mitraizm öylesine etkin bir din olmuştur ki Fransız düşünür Ernest Renan onun için “eğer Hristiyanlığın gelişmesi herhangi bir nedenle dursaydı bütün dünya Mithra dinini alacaktı.” demiş. Hristiyanlık bu dinle beş yüz yıl süren bir ölüm-kalım savaşı yapmış, onu ezebilmek için birçok ödünler vermek zorunda kalmış. Örneğin vaftiz, Mithra’nın yeryüzündeki son yemeği, Mithra’nın vücudu olan ekmek ve kanı olan şarap ile kutsanma gibi pek çok Hristiyan adetleri Mithra dininden devşirilmiştir.
Bu dinin gizliliği, gizemselliği yanında bir başka ilginç özelliği ise eski Anadolu inançlarının ünlü boğasını Mithra’nın yanına koymasıdır. İran inançlarına göre bir kayadan doğan ışık- tanrı Mithra, kozmik boğayı kurban ederek (eş deyişle savaşıp öldürerek) dünyayı yaratmış. Bütün canlı varlıklar bu boğanın kanından meydana gelmiş.
Roma İmparatorluğu, sınırlarını doğuya doğru genişlediğinde, imparatora sadakat koruyucusu olarak onurlandırılan bu İran tanrısını MÖ 2'de kabul etti. 4. yüzyılın başlarında Hristiyanlığın İmparator Konstantin tarafından kabul edilmesinden sonra, Mitraizm hızla geriledi ve sonunda yasaklandı.
Ancak Mitraizm sadece geleneksel bir din tanımından ibaret değildi. Örneğin hijyen konusunda ziyafetlerin nasıl organize edildiğine dair katı kurallar vardı. Dahası, "koraks" dan (kuzgun), "pater" e (baba) kadar değişen yedi derecelik başlangıç vardı ve her birinin kendine özgü bir kıyafeti vardı. Diğer dereceler "nymphus" (damat), "mil" (asker), "leo" (aslan), "perses" (Pers) ve "heliodromus" (güneş koşucusu) idi. Her bir inisiyasyon derecesinin yerine getirmesi gereken farklı bir görevi vardı, örneğin "aslanlar" "babaya" kurban sunarken, bir "kuzgun" yiyecekleri taşımak zorundaydı. Ayrıca, inisiyelerin cesaret sınavlarına katılmaları gerekiyordu. Santa Maria Capua Vetere'deki Mithras tapınağındaki resimler bize bu ritüelin farklı sahnelerini gösteriyor. Gözleri bağlı ve çıplak bir inisiye, bir asistan tarafından törene götürülür. Daha sonra inisiye, yüzünde bir meşale veya kılıç tutan "baba" nın önünde diz çökmek zorundadır. Sonunda, sanki ölmüş gibi yere uzanır. Bu muhtemelen, inisiyenin ölümcül olmayan bir kılıçla "öldürüldüğü" ve sonra yeniden doğduğu bir ritüel "intihar" idi. Dan Brown’un ilgisini nelerin çekebileceğini umuyorum anlatabiliyorum.
Tapınakta yer alan ortadaki büyük niş etrafındaki iki sütunun üzerinden yükselen kuşak üstünde ve diğer iki küçük kuşakta boya kalıntıları tüm zaman aşımına rağmen çok rahatlıkla görülebiliyor. Mithras’ın boğayı kurban ettiği sahnenin yer aldığı plaka, ne yazık ki artık yok, ancak yeri çok rahat algılanmakta. Ayrıca doğu duvarda Mitras’ın sembollerinden olan ışın tacı motifi kazınmış ve günümüze kadar gelmiş. Küçük nişlerden birinde oldukça düzgün oyulmuş kan çanağı ve hemen önünde yapının zemininde havuz bulunmakta. Söz konusu çanak ile havuz duvarın içinden geçen bir kanal ile bağlantılı zira bu çanağa akıtılan boğa kanı havuzda toplanıyor. Adak olarak tapınağın içine getirilen boğanın ters asılabilmesi için de tavan kısmında simetrik olarak yapılmış dört adet bağlama yeri de bulunmakta. Akıtılan kan, Mithras’ın dünyayı yaratmasına atıfta bulunurken, aynı zamanda müritlerin vaftizi için de kullanılıyor. Yapının giriş kapısında ise Aramice olduğu bilinen bir yazıt çok net görülmekle birlikte tercüme edilmeyi bekliyor. Tarih içerisinde bu 35 metrekarelik kaya oyma alan, Hristiyanlığın yayılması ile birlikte kiliseye ve daha sonra da yakın tarihte barınak olarak kullanılmış.
Elle tutulabilen kazı buluntuları ise Haziran ayında Diyarbakır İçkale içerisindeki bir kaç salonunda meraklıların keşfetmesine sunulacak. Zerzevan Kalesi’nden çıkan bir eser aslında şu an İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte; ince işçilikle bezenmiş bir bronz vaftiz kovası. 1890’larda garnizona yerleşen aile Latin kilisesi önünden toprak alırken bu kovayı bulup yıllarca hayvan yalağı olarak kullanıyor, sonrasında yoldan geçen çerçiye bir lastik ayakkabı karşılığında satılıyor. Zaman içinde el değiştiriyor ve tam yurtdışına pazarlanırken yakalanıp, 1891 yılı Zerzevan Kalesi envanteri adıyla Arkeoloji Müzesine teslim ediliyor. Anlayacağınız Zerzevan Kalesi’nde öykü çok.
Yolunuz Diyarbakır veya Mardin’e düşerse mutlaka Zerzevan’a zaman ayırın ve bu deneyimi içselleştiren. Şu an kazılan bu kültürel mirasın sadece %1’i kazılmış durumda olduğunu düşünürsek her bölgeye gelişinizde bir ziyareti hak edeceği aşikar. Zamanınız olursa da mutlaka güneşi batırın, belki de ışıksız ortamda Samanyolu’nu da doya doya gözlemleyebilirsiniz.
Umuyorum 2022 yılı amaçlandığı gibi koronasız bir Zerzevan Yılı olur.
Zerzevan kazılarıyla ilgili detaylı bilgi için www.zerzevan.com Fotoğraflar: Zekeriya S. Şen
En ince ayrıntısına kadar konuyu çok güzel anlatmışsınız. Emeğinize sağlık.
Zekeriya, seni tebrik ediyorum. Konunun takipçilerinden biri olarak söylüyorum, kendi yazdığım makale dahil, şimdiye kadar yazılanların en bilgilendireni, bravo, FIJET arkadaşların seninle gurur duyuyor.????????????????
Çok aydınlatıcı ve nitelikli bir makale. Yazarının ellerine sağlık.
Şahane bir yazı olmuş Zekeriya bey emeğinize sağlık
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri