Pilavın lezzeti nereden gelir?
İyi bir pilav yapmak için bazı basit ancak olmazsa olmaz şartlar gerekir. Bu etkenlerin ne olabileceğini belki düşünmüş belki de hiç aklınıza getirmemişsinizdir.
İlk olarak pirincin tane kalitesinden başlarsak, yetiştiği yöre, pişme için gerekli süre, su alma oranı öne çıkabilir. Her pirinç aynı şekilde pişirilirse aynı sonuçlar her zaman alınmaz. Pişirme için kullanılacak tencere, ısı gücü, su çektikten sonra bekletme süresi ve tarzı yanında servise sunum tam bir uyum içinde olunca ağzınız ve mideniz yediği yemekten zevk alır. Pilavın yenme süresi ise 5-15 dakika arası değişebilir.
Bir de et pişirme sürecine bakalım isterseniz. Önce iyi yerinden bir et satın alınır, özelliğine göre belli bir süre çeşitli ve farklı tatlandırıcı sos içinde bekletilerek pişirmeye hazır hale getirilir. İtina ile ateşle buluşturulup sevilen kıvamda servis edilir. Soğumadan yenme süresi 10-15 dakikadır.
Dikkat çekmeye çalıştığım husus, bu kadar kısa süre içinde tüketilecek olan yemekler için sarf edilen zaman, ilgi ve ihtimam yıllarca içinde oturacağımız bir konut, tatilde keyif yapacağımız bir otel veya zorunluluk nedeniyle kalacağımız hastane binaları söz konusu olunca neden ihmal ediliyor? Fikir ve düşünceden kâğıda proje olarak dökülen teknik becerinin olgunlaşması, binayı oluşturan diğer tüm mimari ve mühendislik disiplinlerinin uyumlu çalışması ile olabilir. Tüm proje ve disiplinler arası uyum çalışmaları için zamana gereksinim vardır. Pişirme zamanı gerektiği kadar olmazsa pilav tatsız, et çiğ olur.
Bir mühendis olarak çok zor ifade ederek dile getirdiğim ancak gerçek olan olgu, teknik mühendislik kavram ve gelişiminin ülkemizde geçerli olmadığıdır. Eğitim(!) ve diploma var ancak bilgi birikimi, deneyim, birlikte iş yapma becerisi, ortak dil kullanma, ilerleme, yaratıcılık yok. Dünyadaki politik kırılma süreci ve ülkelerin yönetimine vurulan darbe yılı olan 1980 de başlayan işini bilen memur örneklemesi teknik gelişimi durdurmuş, son yıllarda ise süratle geriye doğru bir gidiş başlamıştır. Belki büyük bir aymazlık söz konusudur ancak yapılan işlerin Türk mimar ve mühendislerine vurduğu darbe çok uzaklardan duyulmasına rağmen içte herkes kulaklarını kapatmış durumdadır. Ama unutulmasın teknik bilgi ve deneyimden elde edilen beceri ortadan kalktığında ne inşaat ne imalat ve sanayi sektör olarak bir değere sahip olamaz. Tel maşa imalatlarla ülke içinde satılamayan ürünlerin yurt dışında hiç şansı olmaması yanında kaliteli yabancı ürünlerin ülkeyi istila halinde olduğunu görmek gereklidir. Diğer yandan bu ürünlerin piyasada yerlerini kemikleştirdikten sonra sıra hizmet alanına gelmiş ve son 20 yıldan beri artarak çoğalan yabancı mühendislik firmaları ülkenin yerli mühendislik yapısına zarar verecek boyutlara tırmanmaktadır. Burada çok dikkat çekici önemli bir fark ise yabancı firmalar yerli insan kaynaklarını kendilerine uygun olarak devşirmektedirler. Böylece büyüklükler artarak yerli firma tehdidi de o ölçüde artmaktadır.
Ancak bu noktanın bile doğru teşhis edilmediği ortadadır. Çünkü genel ticari kaygılar ve hesap verme kaçamağı küçük firma sayısını artırmakta ancak bunların bir araya gelerek kuvvetli bir yapı oluşturma veya birlikte hareket ederek iş yapma becerileri olanaksızdır. Bu durum ilginç bir şekilde KOBİ kavramı tutturularak ve yutturularak firmaların küçük kalmaları teşvik edilmekte ama profesyonel birikim ve iş yetenekleri asla artmamaktadır. Bunun içine teknoparkları ve üniversite ilişkilerini de koyabiliriz. Eğer son derece teknik olan konuları teknik ağırlık olmadan sadece sayısal istatistik olarak görme çabasını bir kenara bırakabilir, açılan küçük işletmelerden daha fazla kapananlar olduğunu bilir, KOBİ yöntemi ile ilgili düzeltme yapmazsak değişen hiçbir şey olamaz. Hâlbuki önümüzde İtalya, Kore gibi dikkatlice irdelenmesi gereken örnekler de mevcuttur. Sanayi planlanmalı, bu çerçeve içinde küçük işletmelere ufuk açıcı yöntemlerle yol gösterilmelidir. Teknik kapasiteleri artacak olan bu kurumlar rekabete sokulur ve ürünler gerçek değerinden pazarlanmaya başlarsa iç imalat hızla artacak buna paralel olan kalite seviyesi yükselecektir. Her ilin çeşitli mahallerinde yer alan organize sanayi bölgeleri ancak bu tarz bir planlama yapılırsa ilerleme sağlanabilir. Aynı ürünün benzerlerini yaparak, taklit üretimlerle sanayi oluşamaz. Kamu tüm üretimleri kontrol altına alan, teknik normları tarif eden şekle dönüşmeli her imalatı her isteyen yapmamalıdır. Yurt dışında bir otelin davlumbazını her paslanmaz imalatçısı yapamaz çünkü bu işin uzmanlığı otel yangınlarını önlemektedir. Sistem ve kurgu basittir.
İşler bu aşamada olmasına rağmen düzelebilir mi? Tek şartla, önce sorunlar yansız ve doğru olarak tespit edilip sonra çözüm için gerekli kurallar ile sürdürülebilir bir model oluşturulursa! Öncelikle teknik eğitimin özüne dikkat verilerek ülke gereksinimine göre bir planlama yapmak gerekli. Bugüne kadar o kadar çok konuşulan ancak ilerlemeyen ara kademe teknik personel yetiştirme tarzı ile birlikte mühendis teknisyen işbirliğini ele almak ve her teknik disiplinde ortak dil oluşturmak gerekli görünmektedir. En basit haliyle teknik kişileri profesyoneller olarak yetiştirmek, onları geçerli belge sahibi yapmak, yetki ve sorumluluk vermek en kısa çözümdür. İleri ülkelerde bir dalda tamir atölyesi açmak, iş yapmak belli kurallara tabi olmak yanında hata ortaya çıktığında o işi bir daha yapamamak ve tazminat ödemek gibi basit yaptırım sınırlarıyla çizilmiştir. Çevrede çok az tamir atölyesi olması, herhangi bir arıza durumunda sadece randevu alarak yetkili kişinin işe müdahale etmesini beklemek gereklidir. Bunun nedeni ise, binaların inşaat sırasında denetlenmesi ve yaptırımlar sonunda tamirat gereksinimlerinin sonraki yıllarda az ve sınırlı olmasıdır. Görüldüğü gibi, çözüm o işin başında doğru yapılmasındadır. Ülkemizdeki her sokak arasındaki tamir dükkânlarını ve tamir için gelen kişilerin belge ve yetkinliklerini nasıl sorgulanabileceğini göz önüne alırsanız inşaat kalitesi, doğru iş yapma ve endüstriyel ağırlık etkisinin ne kadar havada kaldığını kolayca anlarsınız.
Neden sorun sürekli yaşamımızda kalıyor ve biz çözüme odaklanamıyoruz? Yanıt, bilgisizliğin farkında olmadan devamlı fikir üretmek ve sonucu görmeden önceki kararı ortadan kaldırmaktır. Bunun basit nedeni ise, hız heveslisi olmaktır. Çok büyük vakti boşa harcayıp sonradan tıknefes yarışta kalmaya gayret ediyoruz. Vakit nasıl boşa harcanıyor? Söz konusu bir proje aslında uygulama değerlerine sahip olmamasına rağmen mevzuata uydurmak için heba edilen süreç o kadar büyük ki, eğer bu zaman proje ve kritik detaylar için kullanılsa yaptığımız eserlerle öğünmek olasıdır. Nedense bunun yerine hızlı yapıldığını koca ilanlarla duyurduğumuz tesislerin çalışmaması bizi ırgalamamaktadır. Son yıllarda şantiyelerde inşaat her zaman projenin önünde gitmektedir. Bu hızın nedeni anlaşılamasa da detaylar çözülmediği için tesisler bitince inşaatlar devam etmektedir. Konutlarda, endüstriyel tesislerde sürekli bir şantiye görüntüsü olması bunun tek nedenidir. Uluslararası kabul edilmiş değerler endüstriyel yapı kavramını ülkemizdeki görüşten farklı yapmaktadır. Çünkü genel kural endüstriyel bir tesisin ömrünü 50 yıl, tesis içinde kullanılan cihazların yaşını ise 25 yıl kabul etmektedir. Tüm tasarım, projelendirme, teçhizat aynı kavramdan yola çıkılarak ele alındığından teknik mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin tasarım, uygulama ve imalat açılarından sürekli iyileştirilme çabaları söz konusu olmaktadır. Sadece bu tarz bir sürdürülebilir modelleme inşaat ve imalat sektörlerine çok büyük katkı yapabilir.
Tüm bu fikirler kabul görürse, teknik bilgi ve deneyim birikiminin sektörlere aktarımı yanında mesleki ilerleme kalitesi eğitimden başlayarak uygulamalı olarak yükselecektir. Belki de bu seviyede;
Konutların projelendirmesinde mimarlar ve tüm disiplinlere ait çeşitli mühendislik hizmetleri devreye girecek,
Endüstriyel tesis planlama ve imalatlarında projeyi hazırlayanlarla uygulayan yükleniciler profesyonel sorumluluk şartlarına sahip olacak,
Eğitim kurumları sanayiye ve serbest piyasaya rakip değil ancak teorik bilgileri uygulamaya dönük işlev sahibi olacak,
İmalat sektörü kendi içinde kalite odaklı hedeflere uygun planlamaları ortak katkılar ile tüm sektörlerle el ele yapabilecek,
Pek çok uzmanlık dalında yönlendirici ve uygulama kurallarını belirleyici basit yönergeler ele alınarak tüm paydaşların ortak uygulamalarına olanak sağlanabilecek,
Mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin projelerde ağırlığı ve maddi getirileri uluslararası çizgiye getirilmesi yanında bilgi aktarımı ve ortak dil kullanımı oluşturulabilecek,
Endüstriyel tesislerde teknik hizmetlerin daha fazla kullanılması sonucu tekrar eden işlerin azalması, verimlilik, zaman ve malzeme tasarrufu artacaktır.
Mühendislik hizmetleri bir projenin %10 oranına karşı gelir. Kazanım ise %90 dır.
Sadece bu maddeler bile sistemin iyileştirilmesi ve paydaşların memnuniyetini oluşturabilir.
Bu Makale 29.09.2014 - 09:41:04 tarihinde eklendi.