Serdar Sağlamtunç / FCSI

Önce

Önce saf ve katıksız tanımlamalar vardı, hepsi süratle kirletildiler.
 
İnsanoğlunun en iyi becerdiği iş yakınmak ve suçu karşısındakine atmaktır. Bir olguya karşı durmak, fikir üretmek, çalışmalar yapmak daha da önemlisi el ele vererek düzeltilmesini sağlamak oldukça zor bazen de olanaksızdır. Hele işin içine çıkarlar ve kişisel kazanımlar girerse çözümsüzlük yaratılır. Yani görüldüğü gibi işlem son derece mekanik ve basittir. Peki, bunu algılamakta neden zorluk çekmekte ve düzelme yerine bozulmaya koşmaktayız? Peki, kirletilen sadece tanımlamalar mıdır? Yaşamak için gerekli gördüğünüz ve tükettiğiniz gıdaların temizliği hakkında neyi biliyorsunuz?

1980 yılı dünyada olduğu kadar bizde daha fazla hissedilen kültürel ve yaşamsal değerlerin kırıldığı bir yıldır. Öyle ki o güne kadar biriktirilmiş kavramlar birden zıvanadan boşaltılmış, ortaya tanımlanması zor sözde yeni kavramlar çıkartılmıştır. Ne için? Güya daha iyi bir dünya, yaşam ve çalışma ortamı için. İnandınız mı? Yaşadığınız için herhalde içinizdeki saflık derecesi çok yüksek olsa bile belki de en basit şekilde iki dönemi mukayese etme zahmetine katlandınız. Sonuç ve yorum size kalmıştır, çünkü neye inanırsanız siz “o”sunuz. Belki de o günlerde yapılan baskın medya etkisi ile bu fikirleri kabul ettiniz. Ama geçen yıllar içinde durumu tarttığınız zaman halen aynı görüşte misiniz? Hani, hatırlarsanız bazı tipler ortaya atıldılar, bunların ne olduğuna bakılmadan üst düzey görevlere getirildiler ve nedense hep “danışman” adını aldılar. İşte bu şekilde mana ve değer hafifletildi. Adeta hormonlu bir devasa bina ortaya çıkarıldı. Bugün o tiplerden hangisi ortada? Hani bilgi ve görüşleri üst düzeydeydi? Asıl gerçek ise bunların yöneticilerin maşaları olduğudur. Girdikleri her ortamı kirlettiler ve tekniğe asla saygıları olmadığı için özellikle inşaat sektöründe fink attılar. O zamanlar firmalar karar vericilere yakınlıkları ile projeleri ve ihaleleri aldılar ve alt taşeronlar ürettiler. Hiç karayolu yapmayan firmalar taşeron olarak iş aldılar. Sonuç hepimizin malumudur. İleri ülkelerde ilk bakım süresi 15-20 yıl olan asfalt yollar her sene tamirata alınmaya başladı. 

Danışman veya müşavir, bir konuda bilgi, deneyim ama en önemlisi tarafsız görüşü olan kişidir. Teknik anlamda belli süre mesleğinde yükselmiş ve başından geçen deneyimlerle uzmanlık konusunda işlere ışık tutan bir amaç söz konusudur. İşte bu nedenle danışman okulda yetiştirilemez, böyle bir eğitim programı söz konusu değildir. Ancak çok önemli bir fark, danışman kendi uzmanlık konusunda yetkin ve söz söyleme hakkına sahiptir. Dolayısıyla kırılma tarihinden günümüze gelinceye kadar yaşamakta olduğumuz her işi, her konuyu en iyi bilen gibi bir garabet asla söz konusu değildir. Güncel olan, başa geçen kişinin o konuyu bildiği savı külliyen yalandır ve yanıltıcıdır. Gelişmekte olan toplumlara bu fikir etrafında sürekli enerji kaybettirilmektedir. Durum bir kurtarıcıya odaklanmak ve o ne eylerse güzel eyler kısır döngüsüne kilitlenmiştir. Eğer herkes bildiği konuda laf edip kendi işini en iyi yapacak olsa dünyada aracı ve tefeciler ortadan kalkacaktır. 

Gıda üretim tesisi projeleri yaptığım için örnek de gıda üzerinden olacaktır. Son 35 yıldır turizmin neden ilerleyemediğini bu sektörden ekmek yiyen zevat bir türlü araştırmak zahmetine kapılmamıştır. Yapılan ortaya saçılan vaatler arasından kendi kafasına en uygun olanı alıp içine kendine fayda sağlama etkisi ile körü körüne eski görüşleri ha bire ısıtıp masaya koymaktır. Hâlbuki turizmde ileri ülkelerde kavramlar gelirmiş, değişmiş ve kazanım odaklı hale gelmiştir. Yakın, orta ve uzun erimli o kadar fazla plan ortaya atılmaktadır ki sadece bunları okumak ve maksadı anlamak uzun yıllar alabilir. Bu arada bir yasa ile kökten değişiklikler yapılır ve tüm planlar çöpe atılır. Bunun neden farkına varılmaz sorusuna yanıt vermek kolay değil. İşte bu nedenle turizm konusunda elde mevcut onlarca STÖ yerine tek bir yönlendirici ekâbirler platformu çok daha faydalı olacaktır. Ancak bu şekilde turizm konusunda ilerleme sağlanabilir. İşte o zaman tesis var, işletici eleman yok, yeterli gıda yok, gıda güvenliği yok, gibi sorunları konuşmaya başlayabiliriz.

Özellikle gıda üretimi ve tüketiminde son yıllarda sıkça duyulan “helal “ tam bir kapitalist modeldir. Dikkat ederseniz helal kavramının tam açıklaması henüz yapılmamıştır. İster teolojik, ister sosyolojik ister ekonomik açıdan ele alın, nereden tutsanız elinizde kalan bir tanımlamadır. İş temin edilen bir belgeye indirgenmiştir. Ama bunu açıklamak için nedense kimse kılını kıpırdatmaz. Eğer hayvansal gıdaların üretim şekli ve uygulama metotlarına yakından bakarsanız bunun ne kadar havada ve ucuz bir propaganda olduğunu anlarsınız. Özellikle İslam dinini takip eden topluluklar için domuz helal olmayan bir unsur olmasına rağmen birçok ülkede ve bizde de bu hayvanın üretildiği ve özünün pek çok gıda katkı maddesi olarak kullanıldığı bilimsel bir gerçektir. O halde bir kâğıt parçasına “bu helaldir” yazmak neyin telafisidir? Bunlarla yüzleşmezsek yüzsüz oluyoruz. Piyasada tüketilen diğer hayvanların nasıl üretildiği, nasıl ürün haline getirildiğini youtube üzerinden izleyebilirsiniz. İzledikten sonra halen helal buluyorsanız diyecek söz kalmamıştır.

Ham maddeyi alıp işleyip tüketilecek ürün haline getirme aşamasında ne durumdayız? Ne yazık ki iyi şeyler söylemek olanaksız. Ya ürünün arzında oluşan fazlalık sonucu geri dönüşümler? Sıkıntıların büyüğü buradadır. Tüm bu sorunların tek ortak çözümü vardır. Gıda üretim tesislerinin ehil ellerde projelendirilmesi ve gerekli olan tüm tedbirlerin alınmasıdır. Bu kadar basite indirgenmiş olan teknik çözümlerin göz ardı edilmesi yetersiz denetim ve kamunun yol gösterme becerisinin olmamasıdır. Öyle dehşet görüntüler ortaya çıkıyor ki, izah etmek olanaksızdır. Ama kamu düzenleyici görevini yapmazsa bugün tüm sektör olarak yaşanan kargaşa ortaya çıkacaktır. TV programları bazı zamanlar kaçak kesimler, kötü depolama, uygun olmayan üretim alanları gibi programlar yapar ve sonra bıçakla kesilmiş gibi haber çıkmaz. Eğer kamu yeteri kadar denetlese bu görüntüler oluşabilir mi?

Gıda üretimi ciddi olarak ele alınmalı ve bu işi gereği gibi yapanlar piyasada kalmalıdır. Diyelim bir gıda üretim yeri örneğin restoran açmak istediniz. Seçilen yer, alt yapı, çevre asla dikkate alınmıyor. Konutlar hiç çekinmeden bu tür tesislere çevriliyor. Eksikler tespit edilip geçici ruhsat verilince bir daha bu tesislerin olması gerektiği gibi projelendirilme şansı ortadan kalkıyor. Bu aşama sürekli geçici ve idare ettirici tedbirleri içinde barındırıyor. Yerel yönetimler bunu bir para kazanım şekli olarak algılıyor, bakanlıklar denetimlerde zayıf ve bilgisiz kalıyor. Sonuçta vatandaşın gıda güvenliği sadece tesadüflere kalıyor. Bu durum adı cafcaflı otellerde, sosyete lokantaları veya kafelerinde bile aynı.
  
Her fırsatta dile getirmeye çalıştığımız gibi, bu sorunun çözümü çok basit ve olasıdır. Ama tek şart bir dizi tedbirlerin işin başında ele alınarak detaylı bir çalışmanın yapılmasına olanak verilmesidir. Bugüne kadar ihmal edilen alt yapı özellikle gıda üretimi alanlarında oldukça önemlidir ve işin başında dikkate alınmayan küçük bir detay işletme sırasında telafi edilmesi zor problem olarak karşımıza çıkabiliyor. Çok özet olmakla birlikte, tesisin gider sistemi ve proje detayları, zemin ve inşaat imalatında dikkate alınacaklar ilk basamaklardır. Daha sonra mutfak ve çamaşırhane alanlarının nasıl olması gerektiğine özel büyüklük, genişlik, yükseklik üç düzlemindeki detaylar ile devam edilebilir. Çalışma alanlarının arasındaki bağlantılar ve BOH adı verilen müşterinin görmediği kısımların tekniğine uygun bir şekilde planlanması bir sonraki adım kabul edilmelidir. Üretim planlaması, çalışma prensipleri, cihazlar ve yardımcı aletler yanında gıda üretimi sırasında ortaya çıkan atık su ve kirlenmiş gazların kontrolü en önemli unsurlardır. Tüm bu tedbirler geçici ve kulaktan duyma bilgiler ile alınamaz. O halde ağırlama projelerinin çok özenli, ciddi ve dikkatli bir şekilde ele alınarak tesislerin yapılması ve işletmeye alınması en basit tedbir olarak ortada durmaktadır.

İnsan yaşamak için gıda tüketir. Peki, tükettiği gıdanın sağlıklı olmasının sağlığına ne kadar etki ettiğinin farkında mı? Farkında olmadığını gayet net olarak ifade edebilirim. Bu genel eğilim yaptığımız projelerde kendini açıkça ortaya koymaktadır. Planlamanın projenin fikir aşamasından başlaması ve işin gereği olan tüm tedbirlerin alınarak projeye yerleştirilmesi çoğu zaman olanaksızdır.  İşin ilginç yanı, gıda üretimine önem vermeyen kafalar daha sonra ortaya çıkan hastalıklar ve bilhassa son yılların sorunu obezite karşısında sadece kamu spotlarıyla işin sorumluluğundan kurtulacakları düşüncesindedirler. Eğer büyük pencereden bakmayı becerebilirsek Anadolu bize kadim öğretilerinin arasında insanlığın geleceğini ve zenginliği işaret etmektedir. Bu topraklar torunlarımızdan ödünç alınmıştır ve kimseye peşkeş çekilecek kadar değersiz değildir. Gıda geleceğine bu açıdan bakılması ve tüm planların buna uygun değiştirilmesi gerçeğinin farkına varmalıyız.

Bu Makale 19.05.2015 - 12:46:58 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Feti KUYUCU 19.05.2015 - 12:21

    Serdar bey yazılarınızı keyifle okumamaktayım. Turizm enüstrisine teknik ve yönetsel anlamda önemli katkılarınız var. Tecrübelerinizin sektöre önemli bakış açısı sağlamakta olduğuna inanıyorum.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.