Olimpiyat Sesleri, Yazarın Serzenişleri
“2020 Olimpiyatları Aday Şehri İstanbul” temalı tanıtım filmini izledim bugün. İlk yaptığım saptama, 2020 Olimpiyatları adaylığı için yapılmış bu filmin, yurtdışında tanıtım için kullandığımız diğer filmlerin hepsinden dikkat çekici şekilde ayrıldığı oldu. Diğer saptamaları hızlı bir şekilde alt alta koyarsak şöyle bir fotoğrafla karşılaşıyoruz;
Fon müziğinde Rihanna; eski tanıtım filmlerimizdeki Türk, Anadolu ve Arap ezgilerinin, batı yaklaşımı ile harmanlanarak yine yerli enstrümanlarla zenginleştirilerek verilmesinden vazgeçilmiş, yerine
Rihanna’nın “Diamonds” isimli şarkısı seçilmiş.
Türk Kahvesi out – kapuçino in; tanıtım filminin ilk saniyelerinde İtalyan tipi bir kafeteryada kapuçino hazırlayan genç dikkat çekiyor. Evet, tahmin edebileceğimiz gibi Türk Kahvesi bu savaşı da kaybetmiş.
Modern yaşam tarzı; film boyunca gözümüze sokulan bir diğer yaklaşım ise modern yaşam tarzı oluyor. Ayakkabı boyacısının önünden koşarak geçen taytlı genç kızımız, kızlı erkekli fırından ekmek alan diğer bağzı gençler, iş merkezi önünde takım elbiseleri ile salınarak yürüyen güzel kadınlar, yakışıklı erkekler ve Kadıköy vapurundan kısacık etekleri ile inen insanlar.
Toplumun bazı kesimleri unutulmuş; filmde ilgimi çeken bir diğer nokta toplumun bazı kesimlerinin unutulduğu oldu. Örnek ise tanıtım filmi boyunca hızlı çekim Kapalıçarşı bölümü hariç başörtülü tek bir kadının görünmeyişi. İç politikada inatla kaşınan, kullanılan bu insanların nedense iş yurtdışında tanıtıma geldiğinde görmemezlikten gelinmesi beni rahatsız etti.
İstanbul’un modern yüzü; Tanıtım filmi boyunca hiçbir şekilde taşra manzarası kullanılmamış. Bırakın taşrayı Eminönü bile yok. Biraz Kapalıçarşı, az biraz Sultanahmet. Köprülerin birbirinden güzel görüntüleri, İstanbul Modern’de kızlı erkekli gezen gençler, Kapuçino, Haliç’te ayağını suya sokan kız, takımları ile dolaşan iş adamları ve iş kadınları, Sultanahmet’i gezen ilkokul çocukları. Bir de Kapalıçarşı’nın üstünde bisiklet şov yapan genç ile basketbol oynayan Afrika asıllı vatandaşımızı da unutmamak lazım.
Bu tanıtım filmi beni açıkçası şaşırttı. Hatta kendimce işte “Gezi Etkisi” dedim. Anladığım kadarıyla gezi olayları sonrası karizmasının çizildiğini düşünen İstanbul, imajını bu şekilde düzeltecek. İyi de gezideki insanlar, bu tanıtım filmlerinde İstanbul’u yurtdışına satmak için kullandığımız insanlardı. Türk kültüründe evin içinde yaşanan evin içinde kalsın diye bir yaklaşım vardır, fakat bu yaklaşımı tanıtım filmlerine bile taşımak mı haktır?
Daha önceki yazılarımda İstanbul’un imajını sıçratmak için ‘gezi olaylarından faydalanalım, kullanalım bu insanları, bu yaklaşımları’ dedim. Fakat bu yaklaşımları kullanırken ‘gezi olmamış gibi davranmayalım’ dedim. Şimdi görüyorum ki, yurtdışındaki tanıtımımız için bu insanların kullanılması noktasında otoriteler benimle hemfikir, kullanılma şekli açısından ise çok kesin görüş farklılıklarımız var. Bu işi gezi olmadan kotarmak oldukça zorlayıcı olacaktır, geziyi yok sayarak etkisinden kurtulmak da. Ayrıca bu şark kurnazlığıdır, bu tarz tanıtım filmleri ile insanları kandırabileceğini düşünmek de öyle. Bugün içinde bulunduğumuz bilgi çağında gözümüze hoş gelmeyen şeyleri saklamanın yöntemi bu değildir. Bugün herhangi bir sosyal platformda “İstanbul” yazınca bu saklamak istediğiniz her şey göz önüne dökülecektir zaten. Bu tarz uyduruk tanıtım filmleri ile amaçlanan nedir hala daha anlamış değilim.
Temelde yapılması gereken planlı bir algı yönetimi çalışmasıdır. Hedeflenmesi gereken ise bu planlı algı yönetimi çalışmaları ile krizi fırsata çevirmektir. Bu çalışmaların enler olabileceğini 13 Temmuz 2013 tarihli yazımda belirtmiştim. Bu konu üzerine yine yazacağım.
Ayrıca geçtiğimiz hafta içinde 2020 olimpiyatlarını alamamamızın tek sorumlusunun gezi eylemcileri olduğu tarzında bazı söylemler oldu. Bu söylemlerin geleceğini 2,5 ay önceden kestirerek bir cevap yazmıştım. Turizm Güncel’de 4 Haziran 2013 tarihli yazımda ilgili değerlendirme bulunmaktadır, bilgilerinize.
Bu Makale 22.08.2013 - 16:19:24 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Olimpiyat kavramı ve olgusu ile ilgili birikimleri her okuyucu kolaylıkla elde edebilir. İşin temelinde iki unsur vardır ve bunlar turizmle doğrudan ilintilidir. Birincisi olimpiyatlar düzenleneceği yörenin spor alt yapısını düzenlemek ve yeni tarzları ortaya koymak için bir fırsattır. Bu amaçla kısa süreli olan etkinlik sonrası iyi planlanmalıdır. Öncelikle hangi sporların gelişmesi isteniyorsa yöresel demografik çalışmalar paralelinde projeler hazırlanmalıdır. İşte bu nokta bir sorunsaldır. Çünkü hiçbir kentimizde binlerce insanın keni başına koşup oynayacağı, sere serpe oturacağı spor bölgeleri oluşturulmamıştır. Siz bir semtte veya ilçede dört adet çim futbol, dört adet basketbol, dört adet voleybol, dört adet hentbol, dört adet tenis sahası, dört adet olimpik havuz olan ağaçlandırılmış koşu ve yürüyüş yolları olan tesislere denk geldiniz mi? Peki bu alt yapı olmadan siz sporcuyu nasıl yetiştireceksiniz? Futbol, basketbol ve voleybol takımlarının neredeyse tamamı yabancı sporcu değil mi? Spor ruhu olmadan, rekabet ve çevikliğin disiplinli çalışma ile elde edildiğinin anlamını anlamadan, sporun mutlaka kazanmak değil o esnada vücudun ve beynin gelişmesi olduğunu algılamadan yapılanlar fanatizm değil mi? Bugün holiganlardan şikayet ediliyor değil mi, siz semt sahaları yapın, oradaki spor yapanlar günlük ve anlık yetkinlik veya yetersizlikle yengi ve yenilginin ne anlama geldiğini anlasınlar bakın tek bir sorun ortaya çıkar mı? Ama siz herkesi tribüne oturtursanız, hayatında spor yapmamış zevatı yorumcu olarak TV lerde konuşturursanız, herkes topun sihirli olduğu ve hep keni takımının kazanacağı, bu olmadığı zaman kabalık ve adiliği normal bir olgu haline getirirseniz işler tersine döner. Diğer çok önemli ikinci unsur ise, Olimpiyatlar için konan paranın geri dönüşü ekonomik anlamda yoktur. Yani siz 2020 için 50 milyon TL harcayıp bunu geri alacağım diye hesap yaparsanız yanılırsınız. Kazancınız zaman içinde insan yatırımıdır. Yarışan bir dünya şampiyonunun bir sprocuya verdiği ilham ile ülkenizde yeni bir şampiyon yaratırsanız işte o paranın karşılığıdır. Bu nedenle Olimpiyatlar daha çok gelişmekte olan yörelere alt yapı ve insan kaynağı yaratma açısından ilginçtir. Yoksa İstanbul Olimpiyat için hiç uygun bir şehir değildir. Ama siz turizm becerisi ile Olimpiyatları İstanbul ile taçlandırırsanız işte o zaman iki yönden kazanç elde edersiniz. İsteyen geçen yıl Londra oyunlarının kaç milyon sterlin zarar ile kapatıldığını araştırabilirler. Orada yapılan eleştiri, Londranın böyle bir tanıtıma gerek duymaması ama yapılanın şehrin imajını düşürdüğü şeklindeydi. Bence bu deneyim bize de yol göstermelidir.
-
çok güzel bir yazı yazmışsın Engincmm...tespitlerin çok başarılı devamını bekliyoruz