Kayaköy'de bir başarı öyküsü
Öteden beri doğal ürünlere karşı bir ilgim ve merakım vardır. Bu nedenle birkaç ay önce “Yeşil Doğa” isimli televizyon programında tesadüfen rastladığım “ekşi mayalı ekmek” yapan genç girişimci ilgimi çekmişti. Konuşmalarından zeki ve çalışkan olduğu anlaşılan Fatih ismindeki bu genç girişimci Fethiye Kayaköy’de Senit adını verdiği kahvaltı mekanında bu işe nasıl başladığını anlatıyordu.
Bu yıl Sarıgerme’de geçirmiş olduğumuz yaz tatilimizde ailemle birlikte bir günümüzü Fethiye Kayaköy’e ayırmaya karar verdik. Sarıgerme’nin Fethiye’ye yakın olması da bu kararımızı kolaylaştırmıştı tabii ki. Biz henüz Ankara’dan ayrılmadan kızım Senit ile iletişim kurmuş, rezervasyon yaptırmıştı bile. Böylelikle hem söz konusu mekanda kahvaltı yapacak hem de yıllar önce gitmiş olduğum ancak hafızamda tazeliğini yitirmiş olan meşhur Kayaköy’ü gezmiş olacaktık.
Rezervasyon yaptığımız gün söz konusu mekana doğru yola koyulduk. Senit Kahvaltı Evi, bir köy evinin restore edilmesi, bahçe ve müştemilatının düzenlenmesiyle küçük, şirin, sıcak bir yer görünümü verilerek butik bir kahvaltı mekanına dönüştürülmüştü. Evin veranda bölümüne konan mavi ve gri renklerin karışımından oluşan eskitme tarzında yapılmış yaklaşık 8-10 masa ve sandalye, samimi bir misafirperverliğin sizi karşılayacağını haberdar ediyordu adeta. Size ayrılan masaya ilerlerken sizi masada özenle yerleştirilmiş yeşil, siyah zeytin, farklı türden reçeller, peynirler ve estetik bir dizaynla hazırlanmış yeşillik ve domateslerin beklediğini görüyorsunuz. Masadaki reçellerin ev yapımı, böreğin el açması yufkadan, peynirin köylüden alınmış keçi peyniri, yeşillik ve domatesin kendi bahçesinden yetiştirilmiş olduğunu öğrenince de hayranlığınız bir kat daha artarken bir o kadar da iştahınızın kabardığını hissediyorsunuz.
Kahvaltıya başlarken Fatih, hem bizlere ve diğer misafirlerine “Hoş geldiniz!” diyor hem de masada servise sunulanların haricinde az sonra sahanda köy yumurtasının pişirilerek getirileceğini ve arkasından el açması yufkadan kıymalı börek servisi yapılacağını da peşin peşin belirtiyordu. Artık, öyle aceleye gelmeksizin yavaş yavaş kahvaltıya geçiş yapıyorsunuz. Sınırsız demleme çay damak tadınıza hitap ediyor. İçtikçe içiyorsunuz. Yaklaşık iki saat süren kahvaltı keyfimiz esnasında içtiğim çayın sayısını hatırlamıyorum bile. Hele bir de her çayınız bittiğinde Fatih’in yardımcısı olarak çalışan kuzeninin; “Çayınızı yenileyim mi?” diyerek kibar ve nazikçe yaklaşımı ve ikramı yok mu!.. Apayrı bir tat veriyor birbiri ardına içmiş olduğunuz demleme çaylara. İşte tam bu esnada Katharina Branning’i hatırlamamak ne mümkün? Ülkemize hayranlığıyla ünlenen ve bir çay reklamındaki rolüyle hafızalarımıza kazınan sanat tarihçi Branning; “Bir Çay Daha Lütfen” isimli kitabında ne de güzel özetliyordu çay keyfini: “Türk çayı sürekli içilebilir. Çay keyfinin bitmesine imkân yoktur. Bütün gün boyunca içebilirsiniz. Çayın altı sabahtan akşama kadar her zaman açıktır. Ülkenin dağları, ovaları, doğal güzellikleri ve çalışkan insanları kadar cömerttir.”
Buradaki gibi keyifli, samimi, cömert ortamlardı tabii ki Katharine Branning’e de ülkemizi ve insanlarını sevdiren ve de çayına hayran bırakan.
Nihayet son sürpriz; sıcak ve taze bir şekilde masanıza servis yapılan Fransız Brioche ekmeği. Tatlı niyetine yapıldığını ve ikram edildiğini söylüyor Fatih. Üzerine ev yapımı reçelleri sürdüğünüzde damağınızda oldukça güzel bir tat bırakıyor. Böylesine yöresel ve organik bir sunum arkasından yabancı mutfağına has bir ürünü tercih etmesine de şaşırmamak mümkün değil tabii ki. Şahsen bunun yerine yöresel bir tatlının tercih edilmesini yeğlerdim diye düşünüyorum. Ama bu keyifli ortamı ve sunumu yaşarken bu konudaki fikrimi ve tartışmayı bir başka sefere erteleyerek düşüncemi paylaşmıyorum Fatih’le. Ancak biraz sonra Brioche ekmeğine tereyağı ve turunç kabuğu katarak yaptığını öğrenince, önceki bütün düşüncelerimi siliyorum kafamdan.
Bir taraftan özenle hazırlanmış masanızdaki yiyecekleri yerken, ara sıra masanıza uğrayan Fatih’le sohbet kahvaltıya ayrı bir lezzet katıyor. Bir ara kahvaltı mı daha lezzetli yoksa Fatih’le sohbet mi kahvaltıyı daha lezzetli kılıyor şeklinde düşünmeden de edemiyor insan.
Elbette bu sohbet esnasında Fatih’in bu mesleğe atılışı ve hayat hikayesini de merak edip sormamak mümkün değildi. Dolayısıyla bu mekanı özgün kılan şeyi merak ediyoruz. Anneannesinden gördüğü, bu genç yaşında bir geleneği yaşatmak adına “Rüzgar” ismini koyduğu ekşi mayalı ekmeğinin öyküsünü dinlemek istiyoruz. Esasen Fatih ekşi mayalı ekmeğin ne ilk ne de son yapanı olacak. Ancak onu özgün kılan şey, bu genç yaşta bir geleneğe sahip çıkma arzusu, yaşatma gayreti ve girişimci ruhu. Fatih’in bu mesleğe yönelişi, ekşi mayalı ekmekle tanışma hikayesi oldukça ilgi çekici: Fatih 26 yaşında genç bir girişimci. Dokuz Eylül Üniversitesi Su Ürünleri Bölümü mezunu. Üniversiteden mezun olduktan sonra kendi alanında çalışmak yerine Doors Akademi’ye girerek, burada pasta ve ekmekçilik eğitimi almış. Daha sonra Gina, Da Mario ve Fethiye Hillside gibi yerlerde çalıştıktan sonra kendi işyerini kurmaya karar vermiş. Mekan arayışı esnasında Kayaköy’ü tercih etmiş ve bir köy evini kiralayarak işe koyulmuş. Öyle güzel düzenlemeler yapmış ki, köy evi bahçesiyle, mutfağıyla, tuvalet ve lavabosuyla, bahçeye açılan verandada özenle konulmuş masa ve sandalyeleri ile şirin mi şirin bir butik mekan haline dönüştürülmüş. Mekanın ismine gelince, yapmış olduğu işe uygun bir biçimde, ekmek yapılan tahta anlamına gelen Senit adını vermiş. İlk iş tabii ki eğitimini de almış olduğu pasta ve öncelikle tam buğday “ekşi mayalı ekmek” yapımına başlamış. Ailesi de kendisine yardımcı oluyor bu mekanı işletirken. Şimdilik sade ve cevizli iki çeşit ekmek yapıyorlar. Dışarıdan gelen siparişleri de karşılamaya çalışıyorlar. Sade ekmeğin fiyatı 20 TL, cevizli ise 25 TL ve alıcısına kargoyla da ulaştırılabiliyor. Sohbet esnasında hayatının en önemli varlıklarından biri olan ve çocukluğundan beri etkisinde kaldığı anneannesinden sitayişle bahsediyor Fatih. Ona duyduğu saygıyı, sadece sözlerinden değil anneannesinin 100 yıllık ekmek tahtasına duvara asmış olduğu nostaljik objeler arasında en başta yer vermiş olmasından anlıyor, ister istemez aynı saygıyı onu dinlerken biz de iliklerimize kadar hissediyoruz.
Ha bu arada unutmadan Fatih’in mekanında kahvaltı kişi başı 35 TL. Her gün toplam en fazla 20 kişiye göre rezervasyon yapılabiliyor. Kalabalık yok, koşuşturma yok, telaş yok. Sakin sakin kahvaltı yapmak var, sohbet var, keyif var kahvaltınızda. Bu durum bile adeta aile içinde bir ortamda kahvaltı yaptığı hissini veriyor konuklarına.
Sadece karnımızın değil ruhumuzun da doyduğu bu güzel kahvaltının, sıcak ve samimi ortamın ardından Fatih ve ekibiyle vedalaşıyoruz. Damaklarımızda kalan hoş bir lezzet ve dimağımızda kalan hoş bir seda ile rotamızı, biraz ileride yer alan mübadele sonrası terkedilen Rum köylerinden Kayaköy’e doğru yöneltiyoruz. Bir başka sefere ayrıntılarıyla yazmak üzere şimdilik hoşça kalın.
Bu Makale 22.10.2016 - 12:58:39 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Harika bir yazı. Bahsedilen mekanı mutlak görme arzusu uyandıran, gerçek bir gezi yazısı. Bu yazıyı Eğitim Fakültesinde girdiğim yazılı anlatım dersinde gezi yazılarına örnek olarak kullanacağım. Tebrik ediyorum. Ellerinize sağlık.
-
Tebrik ederim, güzel bir çalışma olmuş.