İlk haftanın Z raporu
Ramazan’ın başladığı 9 Temmuz sabahı ilk önce köşedeki simitçi ortadan kayboldu. Halk plajının boşalacağını zaten biliyordum. Çekirdek Alanya’nın gittiği birkaç esnaf lokantasının kapandığını ise sonradan fark ettim. Kapatmayanlar sinek avlıyor, aşçıları üstündeki bir beden büyük atletleriyle kuytuda çay yudumluyordu. Lokantacıların en uyanık olanı işlerinin azalmadığını, servise çıkardığı yemeğin bittiğini söyledi; 10 kilo pirinçten değil 2 kilodan yaptığı pilavın!
Şehirdeki, neredeyse tek işi iyi olan lokantaya ise Alanya doğumlu olmayanlar, olsa da fark etmez olanlar(!) ve beyaz yakalı çalışanlar gelmekte, öğle yemeği için. Lokantanın sütre gerisinde(!) olması kadar, sahibinin kimliği de önemli rol oynamakta.
Alanya, 35-40 yıl öncesindeki, Ramazan’ın yine yaz aylarına denk geldiği sessizliği yaşıyor, özellikle gündüz vakti. Şehrin tek merkezi olan Hükümet Caddesi’ndeki bakkal, dondurmacı, kırtasiye, zücaciye, zahireci dükkânından oluşan ticaretin, şehrin zaten sürmekte olan sakin temposu içindeki düşüşü o yıllarda çok anlaşılmıyordu. Şimdilerin Alanya’sı çok büyüdü. Şehrin birkaç aya sıkışmış ticari hareketliliğindeki otuz gün sürecek bir yavaşlamanın etkisi kaygı verici olmalı. Oysa öyle duyumsanmıyor…
Yol kenarındaki otoparkçıdan tutun da, bakkalına kadar her işletme Ramazanın ilk günlerinde yüzde elli ile otuz arasında ciro düşüklüğü yaşadığını söylüyor. Ama bunu önlem alınması gereken bir sorun olarak görmüyor. En ufacık bir yabancı turist azalmasında feveran ederken, Ramazanda yaşananları normal karşılıyor; nedeninin “psikolojik!” olduğunu belirtiyor. “Toplu olarak ortadan yok olmanın” nedenini toplum baskısına hiç bağlamıyor. Turistin bile, en azından Ramazan’a saygılı olmak için bu zaman diliminde Türkiye tatilini almadığını düşünemiyor.
İşlerin zayıflığından dem vuran esnafın ağzının bir köşesinde Gezi Parkı lafı var; yüz bulsa hemen yakınmaya başlayacak. Buna karşılık bir tur operatörünün “Alanyalı!” olan temsilcisi, verdiği demece “Gezi Parkının tedirginliği kalktı” sözünü sıkıştırıyor; yorum yapıyor, kendisine sorulmadan… Esnafın eli sopalısı Alanya’da yok. Belki de, taklit markaları toplattırmaya gelecek olan avukatları bekliyor, püskürtmek için…
Ortalıktan en çok el ayak çekenler ise genç erkekler. “Bir haftaya kalmaz süngüleri düşer” deniyordu ama gençlik direniyor! Büyük çoğunluğu oruç tutuyor gibi yapıp ortalıkta görünmemeyi iyi beceriyorlar. Aynı babalarının yaptığı gibi, bildik mekânlarda ya da çardaklarda yatarak. Geceleri ise ortam bakıyorlar, kan dolaşımlarını hızlandırabilmek adına…
Küf kokan nemli havalarda bir başka koku da, kutsal Ramazan ayındaki dinginliğin çirkin siyasete alet edilmesinden geliyor. Kadın ve erkeğin ayrı oturtulduğu binlerce kişiliğinden tutun da, daha sınırlı sayıdaki seçkin davetli listesinden oluşana kadar ayrı çeşitlilikte iftar yemekleri veriliyor. İftarlar yaklaşan yerel seçimler için bir propaganda alanı gibi.
Yaşam temposunun düşmesine karşın, medyanın sosyali, asosyali(!) nesi varsa hepsinde bir gerginliktir gidiyor… “Ramazan davulcusu mu, sarhoş turist mi bizi sahura kaldırsın?” sorunsalı bile gündemde… Alanya’nın yüzyıllık sorunları, ilk kez yaşanıyormuş gibi kötü bir dille muhataplarına iletilmeye çalışılıyor. Uzun gün süren açlık sonrasında, suyuna tirit konular karşıt siyasileri yıpratmak için her mecradan iletiliyor. Yeni ittifaklar kuruluyor, sorunlar tanımlanıyor; birileri göreve çağrılırken aslında diğerleri yıpratılmak isteniyor. Ama bu sıcakta kimsenin ne kolunu kıpırdatacak hali ne de mecali var…
Aslında yaşam aynı olağanlıkta sürüyor… Temmuz ayı alım gücü düşük, tatilini son dakikaya sığdırmış gençler ve okul tatili sırasında çocuklarıyla dışarı çıkmış turistlerden oluşuyor. Anadolu insanının Avrupa’da yaşayanları da doğal olarak bu ayı tercih ediyor. İki gurubun genç insanları, şehirdeki muhafazakâr yapının yanında, onlar için düzenlenmiş çılgın eğlence mekânlarında gecelerini gece ediyorlar(!) Gündüz de plajdalar…
8 Ağustos’tan başlayarak, İç Anadolu’dan yoğunluklu olmak üzere Alanya’ya akın var. Yerel ya da merkezi yönetimin, “neredeler?” çağrısına mahal vermeden en uyanık olması gerektiği bir dönem olacak Ramazan sonrası… Eylül sonrasında ise ülkemizi farklı günler bekliyor. Sınırlarımızda hareketlenmelerin olabileceği, ekonomik gelişmeler sonrasında balayının bitmeye yüz tutacağı, dişlerin uzayacağı… Bu günleri arayacağımız, sıkıntılı zamanlar…
Bu Makale 18.07.2013 - 13:53:23 tarihinde eklendi.