Hukuk ne için gerekli?
Başlık bir hukuk tartışması yapılacağı izlenimi vermesin. Sadece kendi hizmet verdiğim dal ile ilgili boyutu ele almaya gayret edeceğim.
Dünya tarihine kısa bir bakışla, halkın yönetim şeklinin asiller, aristokratlar ve anayasal hükümet tarzında geliştiğini görebiliriz. Tabi ki bu her ülkede aynı olmamıştır ancak zaman içinde insanların kendi rızalarına ve yaşam serbestliğine en uygun sistemin anayasal hükümet yönetimini uygulayan demokrasi olduğu genel kabul görmüştür. Bu noktaya geliş yüzyıllar süren büyük mücadele sonucu oluşmuş ve kanlı sahneleri beyinlere kazımıştır. Aslında bireyin yaşamsal değerliliğini ortaya koyan ve kendi hür iradesi ile yaşamasına pek olanak verilmemiş, birileri çoğunluk için daha iyi fikirleri olduğu iddiasıyla yönetici pozisyonuna talip olarak kendini toplumdan soyutlamıştır. Böylece şeklen adı var olan demokrasilerin içleri kof bırakılmıştır. İşte günümüzde yaşanan arbede bunu çok yalın olarak bize göstermektedir. Küresel tanıma uygun olarak ticari faaliyetleri düzenleyen güç politik bekasını da aynı mekanizmaya bağlamış ve daha büyük toplulukları aynı merkezden yönetmeye başlamıştır. 1980 yılı dünyada yaşanan krizi ve sonrasında ortaya çıkartılan politikacıları ülke ayrıt etmeden incelemenizi tavsiye ederim. Buradan gelmek istediğim nokta, bu basiretsiz politikaların ortaya çıkardığı zayıf ve geri bırakılmaya açık yöntemlerin insanın yaşam tarzına doğrudan müdahale etmesidir.
Yaşam için kurguladığımız ve imal ettiğimiz konutlar, binalar ve tesisler artık kalitesiz olarak yapılmak sorunuyla karşı karşıyadır. Öncelikle dünyanın karşı karşıya olduğu fazla nüfusa ve doğal dengenin bozulması konularına çok dikkat etmemiz gereklidir. Sanayileşme sürecinde ortaya çıkan kirlilik bugün en büyük tehdit olarak karşımızda durmasına rağmen gerekli önlemlerin alınması aşamasına girilmesi çok daha uzun süre alacağı düşünülmektedir. 2050 çevre raporları yayınlanınca insanların yaşadıkları panik şimdi lüks yapılar ve AVM ler ile zayıflamış görünüyor. Ancak her yıl yükselen sular, her yerden sızan atıklar TV lerin haber programlarında izlenmektedir. İlginç olan ise, bu tehditler paralelinde en azından yeni yapılacak tesislerde tedbir alınabilecekken bunların göz ardı edilmesidir. Nedense yeni mimari tasarımlar ve yapı mekanikleri geliştirilmemekte, eski usullerle yola devam edilmektedir. Yani bu aşamada teknik açıdan bir gelişme henüz görünmemektedir. Burada bahis konusu yeni ürün ve malzemeler değil, inşaat tarzında yapılması gereken değişikliklerdir.
Anlatılan teknik zorluklara ülkemizde hukuksuzluk eklenerek çok büyük bir sorun oluşmuştur. Hukuk diye ele alacağımız, bir tesisin fikir aşamasından işletmeye başlamaya kadar geçen sürenin planlama bakımından ortada olan sıkıntılarıdır. Fikrin projeye dönüşmesi, olabilirlik raporlaması, projenin inşaat kararı verilmesi, ödeme planlaması, yüklenici ilişkileri, inşaat kalitesi denetimi, malzeme temininde kararlar ve tesisin çalışmaya başlaması sürecindeki detaylı işlerin aksamdan çalışması için yasal bir zemin oluşturulması gereklidir. Eğer bu yapılırsa yatırımcıdan başlayarak işçiye kadar her yapı taşı ve insan kaynağının hakları yasal bir şemsiye altında olacak, bu inşatta görevi olan her kişi ve malzeme yazılı kurallar doğrultusunda görev alarak güle oynaya bir sonraki tesisi hedefleyecektir. Hâlbuki tam da bunun zıddı olarak, bugün hemen her inşaatta yasal sıkıntılar mevcuttur ve bu zorlama durum tam da hukuksuzluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Peki, ne yapalım? İşe bazı temel kavramları yerleştirerek bir zemin oluşturmakla başlamalıyız. İnşaat işini yapacak kişi ve firmaları tanımlamalıyız. Mutlaka teknik eğitim diplomalı, mesleki eğitimi sürekli ilerlemeye açık, proje ve inşaat yönetimi bilgilerine sahip, çeşitli meslek grupları ile ortak çalışma ortamı oluşturabilen profesyoneller ortaya çıkmalı ve çoğalmalıdır. Bu noktada uzmanlık şu anda olduğu gibi lafla danışmanlık şeklinde değil ancak yetkin ve sorumlu bir duruma gelmelidir. İşi fiilen yapan usta, kalfa ve yardımcı ekibin eğitimi mutlaka ele alınmalı ve sertifikalı profesyoneller adımı atılarak işin hem doğru yapılması hem de denetiminin kolaylaşması temin edilmelidir. Bu maddeleri biraz daha açık olarak ele alırsak, bir tesis yapılmadan önce yani proje safhasında mimari, inşaat, mekanik, elektrik, mutfak, çamaşırhane, yangın proje ekiplerinin ve danışmanlarının belirlenmesi gereklidir. Danışman kullanmak o uzmanlık dalından gerekli olduğu kadar fayda elde etmek ve en fazla ekonomik fayda elde etme yoludur. Bir inşaat firması sürekli otel veya hastane projesi yapsa bile uzmanlık gerektiren dallarda gelişmeleri takip edecek, teknolojiyi uygulamaya alacak, diğer ekiplerle paydaşlık oluşturacak iş birliği konusunda zaafa uğrayabilir. Bu işler için firmanın içinden birkaç profesyonel görevlendirilmesi de olanaksızdır. Çünkü firma iş yaparken tüm teknik kişileri gerekli olduğu her yerde kullanacaktır. İş böyle olunca dışarıdan uzman temin etmek en kolay ve akıllı çözümdür. Dikkat edilmesi gereken tek husus, seçilecek danışmanın bağımsız, bağlantısız, kendi başına ve yatırımcı lehine çalışmalar yürütme özelliğinde, sadece uzmanlık işini yapan, sigorta kapsamına sahip kişi ve firmalar olmasıdır. Çok sıkça kendi uzmanlık alanımda gördüğüm sıkıntı, alan planlaması ile cihaz kapasite ve sayılarında oldukça büyük hatalar sonucu olması gerekenden çok büyük mutfaklar ve çamaşırhaneler yapıldığıdır. Bu ise yatırım maliyetlerini artırıcı ama daha da önemlisi işletme masraflarını geri döndürülemeyen şekilde yüksek seviyelerde oluşturarak tesisin geleceğini tehdit etmesidir. Bu bir turizm yatırımının önündeki en büyük dezavantajdır. Umarım bunu görmeye başlayan yatırımcı ve inşaat firmaları vardır.
Hukuk açısından ele alırsak, sayılan aşamalarda işi yaptıran ile yapacak grupların yazılı sözleşmeleri önem kazanmaktadır. Daha önce de belirtmiştim, hâlihazırda yasal uyuşmazlık olmayan tek bir tesis henüz inşa edilmemiştir. Bu sakıncayı ortadan kaldırmak için TOKI peydahlanmış ama o da dev bir canavar haline gelmiştir. Çünkü yasalar bir inşaatın yapılması ve bu aşamalarda düzgün iş pratiği yerine sürekli bir grubu avantajlı hale getirecek tarzda planlanmaktadır. Eğer bir yüklenici sözleşmesi elde ederek okursanız o işin yapılamayacağını hemen görürsünüz. Sözleşme maddeleri yatırımcının tüm haklarını abartarak belirtir, karşı tarafa söz hakkı tanımaz. Bundan sıyrılmak için yüklenici de alt taşeron sistemini oluşturarak aynı şartları taşerona iletmekte böylece suyunun suyu düzeninde işlerin kalite ve olabilirlik hükümleri yok edilmektedir. Hâlbuki bu durumdan hem yatırımcı, hem inşaat firması, hem çeşitli mühendislik dalları hem de çalışanların şikâyetçi olması gereklidir. Başka türlü bir düzelme olanaksızdır.
O halde inşaat sektörünü düzenleyen KİK ile yapı denetim kavramlarının gelişme ve ilerlemeye açık bir şekle dönüştürülmesi şarttır. Bir inşaatın yapım aşamasında iş yapacak her birimin kişi veya firma bazında birbirlerine karşı olan yasal sorumluluğunun iş yapma yanında ticari ilerlemeyi sağlayıcı yönü kadar kuruluşların gelişmesini ve dolaysıyla sistem içinde faaliyet gösteren tüm profesyonel ekibin daha iyi şartlara sahip olması hedeflenmelidir. Eğer bu yola girilirse firmalar ve teknik bireyler güçlü hale gelerek bu gücün yaratacağı sinerji ile sektörü düzenleme ve çürük elmaları ayıklama konusunda işbirliği olanağı doğacaktır. Mevcut işleyiş herkesin şikâyet ettiği ancak işlerin her geçen yıl daha da kötüleştiği bir zemini göstermektedir. Bu durum bir şekilde yurt içinde kör topal ilerleme sağlıyor gibi görünse de mesleki beceri ve işlerimizi yurt dışına taşıyarak hem deneyim kazanmak hem de ihracat olanağını elde etmek açısından önemlidir. Çünkü yurt dışı işlerde tasarım ve ürün bakımından iyi bir temsil olanağı elde etmek tanıtım ve pazarlama açısından oldukça büyük öneme sahiptir. Politikacı, yatırımcı ve imalatçıların bu düşünce sistematiğini ivedi ele alarak yeniden düzenlemeler yapmak vakti gelmiştir. Şu andaki işleyiş ne yazık ki çok önem verilmesi gereken inşaat sektörünün sonunu hazırlamaktadır. Bir sonraki aşama daha fazla yabancı firma ve ürünün ülkeye girmesi yanında kendi firmalarımızın bu yabancılara ancak taşeron olarak hizmet edecekleri, kaymak tabakasını onlara bırakarak daha az ile yetinmeleri anlamındadır. Bu aşamada gelişme tamamen durarak bir gerileme devri yaşanacaktır. Önümüzde Osmanlı’ nın nasıl yıkıldığına dair sayısızı kanıt ve tarih bilgisi var. Yeni bir yenilgi yaşamaya katlanmanın anlamsız olduğunu algılamalıyız. Bunlar yapılmazsa büyük gürültü ile ilan edilen şehir hastanelerinin neden yabancı firmalar tarafından yapılacağı, ünlü Türk firmalarının taşeron olduğu, diğer büyük yatırımlarda öne çıkan yerli yüklenicinin arkasında yabancıların belirleyici rol almalarını birilerinin anlatması gerekir.
Kaynak bakımından ülkemizde mevcut büyük sayıdaki teknik eleman ve inşaat sektöründe imalatlar yapan önemli fabrikaların sistemin gelişmesi, imalat ve tasarım alanında olgunlaşması hedeflenerek rasyonel bir şekilde planlamasının yapılması gerekliliği tekrar saygıyla arz edilir. İşi kural ve tekniğine uygun olarak yapmaya başlasak belki de hukuk kuralları yaşamımızda daha az yer tutacaktır.
Bu Makale 27.01.2014 - 15:21:11 tarihinde eklendi.