Hastane proje ve inşaatlarında neredeyiz?
Gelişim ve ilerleme büyüklükle veya hacim ile oluşabilir mi? Bence bunun yanıtını çok iyi düşünmek ve irdelemek zorunluluğu vardır. Son yıllarda erişilen hızlı inşaat uygulamaları yanında sağlık tesislerine olan ilgi ile birlikte aniden verilen yatırım kararları bir anda bu yapıların kabuk ve iç donanım olarak nasıl gelişmesi gerektiği sorusunu geride bırakmıştır. Gelinen durum yine meşhur, “istim arkadan gelsin” deyişine paralel olarak gelişmektedir. Nedenini açıklamaya çalışacağım.
Yapılan ve projelendirilen tesislerin plan ve cihaz listelerine bakıldığında farklı bir izlenim elde etmek olası. Adeta tesis görüntü olarak hastaları tedavi edecek izlenimi bile verebilir. İyi güzel de, bu işin diğer yanı inşa edilen tesislerin yapısının işlevinin önüne geçmesi gibi önemli ve büyük bir sorunsalı da birlikte getiriyor. Bu noktanın ise idari kurumlar ve yatırımcılar boyutunda enine boyuna ve akılcı bir şekilde tartışılmadan ortaya konulmuş olduğu görülüyor. Teknik açıdan ilerleme ancak el birliği ve rekabet ile olabiliyor. Eğer kişi ve kurumlar kendi bilgilerini kolektif ortamda kullanıma koymaz ve herkes projeyi her seferinde kendine göre ele alırsa gerileme başlamış demektir. Bugün içinde olduğumuz durumun bu yöne doğru gittiğini görüyorum. O halde bilgiyi doğru kaynaktan edinme ve paylaşarak çoğaltma konusunda açıklığa ve teşvike gereksinim var. Elimizdeki mevcut kaynaklardan daha iyi sonuca ulaşmanın ikinci yolu yok. Eğer bu sistemi bir proje yönetimi olarak ele alırsanız başlangıç, gelişme ve sonuca kalite perspektifinden ulaşmak yolunda atılacak adımlar ortada.
Sağlık tesisleri insan yaşamı ve sağlığı ile doğrudan ilintili olduğu için burada bir kısmı bahsedilmeye çalışılan farklı detayların projelendirme safhasında çözülmesi gerekmez mi? Buradan hareketle hastane projelerinde hastalık türü ve sağaltım çeşitliliğine göre yapı tarzı, inşaat şekli ve modeli oluşturulması önemli bir detaydır. Aslında sağlık tesisleri sağlık gereksinimlerine koşut her insan topluluğuna göre farklılıklar gösterir. Projelendirme tekniği açısından bakıldığında, belirleyici etken kültürel birikimler, genel alışkanlıklar, algı ve yaşam tarzı olarak ele alınabilir. Dikkatle irdelenmesi gereken konu ise, bir sağlık tesisin projelendirilmesi sırasında bu etkenlerin dikkatli ve detaylı olarak ele alınması. Yani bir Amerikan, İngiliz veya Alman projesini kopyalayıp yapıştırırsanız, bu projenin birebir ülkemizde uygulanması kolay değil; bazen de imkânsızdır. O halde bu gerçeği göz ardı etmeden teknik proje ve planlamaya çalışmalarına başlamak gerekir.
Diğer bir çok farklı ancak güncel durum ise, tesislerin projelendirilmesini doğrudan ilgilendiren bütünsel tedavi usul ve yöntemlerinin gelişime uygun olarak tesislerde yer bulmasıdır. 2020 yılı tedavi yöntem ve uygulamaları allopati* yanına homeopati** ve ayurveda*** pratiklerinin de bütünleşmesidir. Özellikle ABD sağlık sisteminde on yıldır gelişmeleri izlenen çalışmalar sağlık sisteminde ileri ülkeler olan İsveç, Norveç, Danimarka ve Hollanda’da oldukça ileri mesafeler kat etmiştir. Bundan anlamamız gereken ilaç sektörünün ilerideki 50 yıl içerisinde kimyasal etkisinin yok olması ve insan tabiatına uygun olan doğal eko sistemin devreye girmesidir. Belki de bu nedenle ABD bazı eyaletlerinde yasak olan ve olması gereken uyuşturucu maddeleri serbest bırakmakta ve farklı bir sektörel kavrama geçiş yapmaktadır. Bunun ne kadar farkındayız acaba? Merak edenler kimya ve ilaç sektörünün toplumları yönetecek kişilere yatırım yaparak nasıl fonlar oluşturduklarını, bu amaç uğruna büyük paralar harcamalarını araştırıp kendi görüşlerini elde edebilir.
Sadece bu fikirleri ele alarak konuya açıklama getirmek istersek güncel projelendirme teknikleri ve yapılmak istenen çalışmaların yanlışlığı ortaya çıkar. Dikkat çekilmek istenen nokta ise, merkezde insan sağlığı için sağaltım mı yoksa kazanım olgusu mu vardır tartışmasıdır. Bu tür bir çalışma yapılsa atalarımızın bu işi nasıl çözdükleri bilimsel olarak müthiş bir proje konusu olacak yetkinliktedir. Çünkü sanayi ve ileri teknoloji devri sağaltım konusunda sınıfta kalmış ve insanın asıl unsurunu göz ardı ederek önce sağlığı kaybettirip sonra büyük kaynaklarla onu geri satın alacak bir ticari mekanizmayı çalıştırmıştır. Bu sistem çarkları sürekli yağlanarak sürdürülmektedir. Nereye kadar? Dünya ahali uyanmasına rağmen bizim 50 yıl önceki teknik ve sözde tedavi usullerine eğilmemiz çağ dışılığın farklı bir göstergesi olmak dışında bir özellik göstermemektedir.
ÇÖZÜM ÖNERİSİ VAR MI?
Sorunun çözümü oldukça basittir. Eğer insan sağlığı için devlet bütçelerinden yapılması planlanan ve gerçek harcama rakamları objektif olarak ele alınırsa ne kadar büyük kayıpların olduğu ortadadır. Tabi ki şark usulü kurnazlıkla hastanelerdeki sağaltım çabalarını abartmak, sistemi yüceltmek olasıdır ama o halde soruyu doğru sormak gereklidir. Neden bu kadar hasta var ve neden bu kadar büyük tesisler yapılmaktadır? Sağlık Bakanlığı’nın hasta sayısı ve binlerce yataklık hastaneler yerine sağlıklı ortam ve çevre nasıl yaratılır kısmı ile uğraşması gerekmez mi? Mühendis ve danışman görüşü perspektifinden konuya bakılırsa ikincinin ilkinden çok daha ucuz, kolay uygulanabilir bir yöntem olduğu ortadadır. Hesap yapılabilir, uygulanabilirlik çalışması hazırlanabilir ve çıplak olarak çözüm üzerinde tartışılabilir. İşin belki de en zorlu kısmı bu gibi görünse de tıp alanında ileri ülkelerin onlarca yıldan beri uyguladıkları bu yöntemlerin artık ülkemizde de kullanılması gereklidir. Önlemler ne kadar erken devreye girerse kazanım o kadar önceden başlayacaktır.
Geleceğin hastane projelerini hazırlarken bugün yaşamakta olduğumuz kavram kargaşası ve karışıklıktan urtulmak olasıdır. Ancak yine de güncel teknoloji ve kafa yapısı ile kapitalist düşüncenin vaaz ettiği şatafatlı binalar yerine beton, metal, seramik gibi yapı elemanları yerine doğal malzemeler ile imal edilmiş, daha küçük kapasitelerde, doğa ile iç içe, hasta değil misafir gibi zaman geçirilecek tesisler gündeme gelecektir. İşte o zaman bugün tartışma konusu yapılamadan öne çıkarılan ultra lüks tesisler içinde sağaltım usulleri yerine mütevazı binalarda iyileştirme ve sağlıklı olma bilinci tekrar yaratılacaktır. Bu döngünün gerçekleşmesini bugün görebilmek ve her şeyi farklı bir açıdan kavramak daha doğru olabilir. Her ne kadar insanların tüketim konusundaki taraflılığı ve seçici tavrı bu fikirleri öteleyecek özellikte olsa da sonuca gidecek çözüm asla dönmektir.
Geleceğe dönük hazırladığımız hastane projelerinde bugün elde var olan çoğu değişmez noktaların yapıyı oluştururken yer alması belki de geçiş için hazırlanmak anlamına da gelmektedir. Böylece ışık önemli bir etken olarak ele alınmaktadır. Zaten gün ışığının ve güneş etkisinin insan üzerindeki olumlu etkileri bilinmektedir. Ancak ışık kaynağını planlarken gelecek 50 yıl içinde beklenen ısınma nedeniyle tamamen korunmasız da kalmadan projelendirme yeteneğini geliştirmemiz önemlidir. Yoksa bugün gün ışığı için planlandığımız mahallerin perdelenmesi için gelecekte yine çaba sarf edeceğimiz açıktır. Üzerine eğilmemiz gereken önemli diğer bir konu su ve atık kontrolüdür. Doğal kaynakların sınırını bugün hesaplayabiliyoruz ancak henüz alarm verilmediği için fazla dikkatli davranmadığımız, henüz kayda değer kitlesel farkındalık oluşturmadığımız diğer bir gerçektir.
Hazırlayacağımız yeni nesil projelerde binaların görkemi yerine doğaya yakınlığı ve çevre dostu mühendislik çözümleri önem kazanacaktır. Bugün uygulanmakta olan iç bünyede oluşturulan enerjinin geri kullanımı, su ve atık yönetimi tesislerin projelerinde alınan ufak tedbirler ile olanaklı hale gelmiştir. Hatta arızalanan cihazların ve yanmayan lambaların çalışma alanlarına girmeden tamir edildiği ve değiştirildiği sistem başarı ile uygulanmaktadır. Nükleer santral kurulması ve nükleer atıkların depolanması, zararlarının engellenmesi sorunlarına karşı önlem olarak binaların içinde üretilmiş enerjinin akıllı yöntemler kullanılarak yeniden kullanılması ile büyük enerji gereksinimi aza indirilerek teknolojik çözümler ortaya çıkmaktadır. Bu amaçla uygulanmakta olan çok değişik ve başarılı teknikler artık sıradan hale gelmiştir. Mimari tasarım ve inşaat tekniklerinin bu amaca göre değişiklik göstereceği bunun yanında mekanik elektrik donanımların aynı görüşle yenileneceği tesisler planlanma aşamasına gelmiş durumdadır. Bina teknolojisi yanında içeride kullanılan cihazlarda büyük değişikliler söz konusu olup örneğin bir mutfakta eskiden alışılagelen cihazlar yerine daha kapsamlı, az maliyetli, kolay kullanımlı, kaliteye yönelik çözümler uygulanmaktadır. Tesiste başlayan sağlık bilgisi kendisini hasta olarak kabul edilen insanların tedavisinde büyük rol oynayacaktır.
*Allopati – İlaç ve kimyasal maddelerle sağaltım şekli. Bugün yaygın olan sistem bahis konusudur.
** Homeopati – İnsan vücudunun hastalıklara karşı direnmesini eğiten sistemdir. İlaç kullanımı azdır.
***Ayurveda – Bitki, ses ve mantra tekrarına dayanan ilaçsız sağaltım yöntemidir.
Bu Makale 21.12.2015 - 11:52:53 tarihinde eklendi.