Gezdim, gördüm, yazdım
Evliya Çelebi misali bir süredir o şehir senin, diğeri benim pozisyonunda dolaşıp durmaktan ne yazık ki gördüklerimi, duyduklarımı ve bizzat yaşadıklarımı yazmaya vakit bulamadım.
Elbette yazamamanın gerekçesi bu olmamalı ama an itibari ile başka bahane gelmiyor aklıma. Turizm neferi gözüyle bakmayı alışkanlık haline getirdiğimden olsa gerek, her konuyu sektör adına değerlendirmek bende huy olmuş. Bu vesile ile güzergahımda bulunan tüm şehir ve beldeleri bu bakış açısı ile gözlemledim ve sizler için yorumladım.
İZMİR
İlk durağım olan İzmir’de havayı koklamak için günler harcamaya gerek olmadığına kanaat getirdim. Zira memleket her ne kadar güzel ve büyük olsa da bir durağanlık sezinledim nedense !. Bir ara aklıma gelmedi değil, acaba İzmir Citta Slow modasına uyduda konsept mi değiştirdi diye ?. Şehirde ( hakkında ki intibanın aksine ) inanılmaz bir durağanlık, bir sinameki durum söz konusu. Büyük şehrin gerekleri fazlası ile yerine getirilmiş, ancak hayat bir yerde durmuş, rutine bağlanmış gibi ?. Oysa biz İzmir sevenler böyle bilmezdik bu güzel şehri ve yaşayanlarını. Sanki ahali belirli saatlerde sahil civarında sosyalleşiyor ve ardından arka sokaklarda sessizce kayboluyormuş gibi.
Nadiren de olsa turizm adına yapılan yatırımlar gözlemlenmekte. Bu sevindirici durumun devamını dilerken mevcut markaların İzmir’i terk etmemeleri için dua ediyorum. Antalya’nın durumu malum, bari İzmir kan kaybetmesin demekten başka çare yok. Kordon güzel, turistik, ışıl ışıl, şehrin cazibe merkezi, ama ucuz, ucuzlatılmış. Bira, patates ve nargile üçlüsü en moda üçlü. Nargile’nin girdiği her mekan ucuzluyor nedense, en azından ben böyle düşünüyorum. Gecekondu hala çok fazla, dağlar taşlar, küçük, büyük, yamuk, yumuk evlerle dolu. Şehir için yapılan trilyonluk düzenlemeler bile görüntüyü kurtarmaya yetmiyor. Silkelen İzmir senden beklentimiz çok fazla !
BODRUM
Bir şehrin modası hiç mi geçmez, hiç mi out olmaz ? Hele ki bizim gibi çabuk tüketen, hızlı sıkılan bir millet için. Aradan yıllar geçse de, betonlaşsa da, yerleşik nüfusu artsa da, büyük şehri ilçe’de yaşatsa da Bodrum hala herkesin aklında ki, hayalinde ki Bodrum. Çok şanslıyım zira ben gittiğim gün yelken yarışları başlamıştı. Mendirek üzerinden beyazlar içinde mavi sulara süzülen yelkenlileri izlemek ve fotoğraflamak ömre bedel bir deneyimdi doğrusu. Bende bu aralar bir Instagram canavarı oldum çıktım. Ölümsüzleştirdiğim onca güzel kareyi an itibari ile dünya ile paylaşmak, yeni takipçiler edinip, memleketin diğer güzelliklerini en sanatsal hali ile izlettirmek, ülke tanıtımına katkı değildir de nedir modundayım.
Bodrum yaşadığı onca deformasyona karşın hala çok güzel ve hala yaşanası bir yer. Şartlar müsaade ettiği taktirde büyük şehirden kaçış için hala en popüler yerlerden biri. Nerede ise tüm markalı hastaneler, kolejler, market’ler butik bir halde sırası ile yerlerini almışlar Bodrum’da. Mevsim kış olmasına rağmen terk edilmiş balıkçı kasabası görünümü yok, barlar sokağı haricinde nerede ise tüm mekanlar açık. Hala ulusal ve uluslar arası otel zincirleri ve markalarının ilk tercihleri arasında. Hala ciddi yatırımlar söz konusu, beraberinde istihdamı da körükleyen bu yatırımlar dantel gibi müstesna koylara bir bir konuşlanmakta. İstihdam demişken; hali hazırda çalışan tesisler kalifiye personel bulmakta zorlanırken, yeni yapılan her bir tesisin kesenin ağzını açıp yan taraftan adam çalması en kısa yol gibi görünmekte.
İSTANBUL
Kim ne derse desin eski ve yeni dünyanın yegane başkenti. Bizans’tan bu yana cazibesini kaybetmeyen müstesna kent. Üstü kadar altınında gizemlerle dolu olduğu başka bir şehir yok bu gezegen üzerinde. Geçtiğimiz günlerde Taksim kazısında çıkan kalıntılar bunu bir kez daha kanıtladı. Eskilerin taşı toprağı altın derken kastettikleri bu olsa gerek. Kazmayı vurduğun yerde topraktan petrol yerine tarih fışkırıyor olması en büyük zenginliğimiz olmalı aslında. Ama kazın ayağı öyle değil elbette, tarihi hamam kalıntısı üzerine betonarme otel yapıp, giydirme cephe ile eski bina süsü vermek bir bizim memlekette trend.
Sabahın 08:30 unda Taksim’den dolmuşla Bostancı’ya oradan da Maltepe’ye toplam 30 dakika da geçtim desem kimlerine mucizeymiş gibi gözükebilir. Ancak toplu taşımayı akıllıca ve saatlerini bilerek kullandığınızda bu bir realiteye dönüşüyor. 77 milletin temsil imkanı bulduğu nadir caddelerden İstiklal 24 saat yaşamakta direniyor. Turistler hallerinden oldukça memnun görünmekteler. Sokak aralarında ki yeni ve trendy butik oteller kaliteli bir misafir portföyüne sahipler. Haftalık ya da aylık kiralanan modern zaman hanları denebilecek, kısmen mobilyalı, içinde tanımadığın insanlarla gecelediğin, ucuz konaklama yerleri ise hippi den hallice çiçek çocuk kalıntıları için oldukça cazip. İstanbul ise onca hengamesine, kalabalığına, kirliliğine, trafiğine ve gürültüsüne rağmen renkli ve çok kültürlü bir destinasyon olma iddiasını sürdürmekte.
ANTALYA
Döndük dolaştık nihayetinde yuvaya döndük. Döner dönmez ise ayağımızın tozuyla Likya yolu güzergahında Adrasan Karaöz ve Gelidonya Feneri civarına uzun bir yürüyüş yaptık. Bu yürüyüş öyle alelade, temiz hava bol gıda alalım, dönüşte Ulupınar’da balık yer iki duble rakı içer, sonrada doğa yürüyüşü yaptık diye hava atarız yürüyüşlerinden değildi elbette. Ekolojik Çözümler ekibinin iki değerli üyesi Çağlar İnce ve Ferdi Akarsu tarafından organize edilen bu yürüyüş yol üzerindeki biyolojik çeşitliliği tanıma, Endemik bitkiler hakkında aydınlanma ve kuş gözlemi üzerineydi. Hatta hemen üzerimizdeki kayalıklardan bir Gökdoğan’ın süzülerek küçük bir kuşu yakalamasına şahit olacak kadar şanslıydık da. TRIO TO DO topluluğunu temsilen bölgede bulunan sevgili Şule Billur ve bendeniz kah yeni şeyler öğrendik, kah yarım bildiklerimizi tamladık, ya da unuttuklarımız sevgili Ferdi ve Çağlar sayesinde tazeledik.
Mesela Narenciye’nin kökünün Hindistan’dan geldiğini, İspanyolca ve Portekizce de Naranja adıyla anıldığını, asıl manasının şeytan ağacı anlamına geldiğini, Portakal’ın Portekiz’den esinlenerek söylenmeye başlandığını, Tesbih ağacının meyvelerinden kolye yapıldığını, anaların evlatları gurbete giderken bu kolyeleri evlatlarının boynuna ana gibi, ev gibi koksun özlemesin diye taktığını, güzeller güzeli Daphne’nin efsanesini ve Defne ağacına dönüşünü, Altın’ın değerini belirleyen Karat kelimesinin kökünün Yunanca’dan geldiğini ( keration ), aslında keçi boynuzu çekirdeği olduğunu ve yüzyıllar boyu değeri tanımlayan bir ölçü birimi olarak kullanıldığını, halende kullanmakta olduğumuzu, sadece o bölgede yetişen bir çok güzel çiçeği ve bitkiyi, dünya üzerinde 500 tane kalan Akdeniz Foku ailesinden 100 ü nün bu bölgede yaşadığını ve daha bir çok şeyi ve bu vesile ile yıllarca batıdan geldi diye yutturulan bir çok değerin bizzat ANADOLU topraklarına ait olduğunu öğrendik, hatırladık.
Emir HEPOĞLU
TRIO TO DO
Bu Makale 11.04.2013 - 14:15:46 tarihinde eklendi.