Geometri
Yaşam felsefeniz var mı? Peki, hayata bakış açınız?
Evet, her insanın bu hasletlerle donanımlı olduğu bilinmektedir. O halde sorgulanması gereken neden farklı hayatlarımızın olduğu ve yaşamımızdaki en büyük enerjiyi bir kısım rol modellere göre açıklamaya çalışmakla heba ettiğimizdir. Devinim ve ilerleme henüz açıklayamadığımız hassas hesaplara dayanmakta ve sürekli değişim karşımıza ders alınacak milyonlarca değişik seçenekler çıkartmaktadır. Burada karar verme erki geometri etrafında dönmektedir. En azından her olayı üç köşeli olarak ele alırsak çözüm bulunabilir. Bir köşe sadece kişi anlamına gelir, iki köşe iki insan ve sürekli değişmeyen yöntemleri yani fasit daireyi anlatır. Üçüncü köşe ise bize farklı düşünme ve olaylara açıları değiştirerek bakmayı hatırlatır. İş hayatında iş yapma becerisi ve toptan gelişmeye koşut üçlü dengeler her zaman çözüm getirici önermeleri üzerinde taşır. Çok basit bir örnekleme olarak çalışan emekçi bir köşe, işveren ikinci köşe ise bu ortamda denge unsuru olan üçüncü köşe iş kuralları olabilir. Çözümler için birden fazla köşe metodu kullanmak üçüncü köşeleri işin doğasına uygun olarak belirlemekle kolayca ortaya çıkartılabilir.
Tekrar felsefe ve hayata bakışa dönersek, hayatımızdaki her türlü dengenin bir eşkenar üçgen gibi her üç açısı ve kenarı eşit olması gerektiğini idrak edebiliriz. Ancak bu şekilde her üç köşeye konacak değer ve özelliklerin bir sistem ortaya çıkartması ve dengenin tüm ilişkileri eşit oranda çözme yetisine sahip olması düşünülebilir. Çünkü bu yapıda açılar sabit olduğu için mesafeler artırılsa bile üçgen sadece büyüyecek ancak ilişki düzlemi sürekli aynı kalacaktır. Eğer buraya kadar itiraz yoksa devam edelim. Yaşamdaki eşkenar üçgenlerin en önemli köşesine insanı oturtmak gerekir. Zaten insan yoksa üçgen de yoktur. Diğer iki köşe her toplum ve inanışa göre farklılık gösterse de günümüz modern yaşam şartlarında ve ilerlemeye açık ortamda ahlak ve yasalar olarak belirlenebilir. O halde yaşamın geometrisine uygunluk birey, ahlak ve yasalar ile oluşan bir eşkenar üçgendir önermesini yapabiliriz. Bu sistematik bize daha farklı bir değer ölçüsüne gereksinim olmadığını basitçe gösterir. Bu noktada bir genel anlaşma söz konusu olursa bireylerin oluşturduğu toplulukların gelişmesi ilerlemesi ama daha da önemlisi mutluluk içinde yaşamlarını sürdürmeleri olasıdır. Tabi bu önerme mevcut küresel yapıya ve güce dayalı yönetim anlayışına tamamen tezat oluşturmaktadır.
Küresel yönetim tarzı son otuz yılda eski doktrin ve dünya görüşlerini kabaca muhafaza etme ve hiçbir yeni görüş ortaya çıkartmadan eskiyi allayıp pullama metodudur. Kısır yönetici ve dar kafalar hadleri olmayan büyük insan ve yaşam formlarını kendilerine uygun robot haline getirme uğraşında kapitalist görüşü muhafaza etmektedirler. Ancak ne eski doktrinler ne de yeni teknolojik gelişmeler bu planı devreye alacak kadar etkin değildir. İşte bu nedenle güçlü olduğunu kendince kabul eden hükümran kişi veya devlet hata üzerine hata yaparak tarihte çöp sepetine atılmaktadır. En güçlü devlet iddiası veya en güçlü kişi hezeyanı her seferinde aciz durumlarını insanlardan saklayamamakta böylece yeni sistemlerin geçerli olacağı yeni dönemlere kapılar açmaktadırlar. Belki de bunların dünyaya gelme amaçları bu uyanışa insanların gözlerini açmaktır, kim bilir. Artık her insanın ana rahmine düşme anından itibaren tüm yaşam formları ile bağlantıda ve yakın ilişkide oldukları gerçeğini anlamak ve idrak içinde davranmak zorundayız. Dünyanın her hangi bir yerinde oluşturulan bir kötü kokunun atmosfer içinde hepimizi etkilemesi gerçeğini kabullendiğimiz zaman dünyanın yeniden iyileştirilmesi çalışmalarına başlamak kolay hale gelecektir.
Kurallar yaşamın öncülü olmamasına rağmen bir yasanın uygulanmasında en kritik olgudur. Her türlü yönetim, hükümet ve devlet yasa yapabilir ama pratik geçerliliği ve uygulanma kolaylığı yoksa bunlar sadece kafa karıştırmaktan öteye gitmeyen yazın olarak kalmaya mahkûmdur. Yasaları yazanların tüm entelektüel birikimleri ve dünya görüşleri kıt, kısıtlı ve yönlü ise, o yasalar vatandaş indinde sadece rahatsızlık yanında kısıtlılık yaratan metinler olarak algılanır. Genel bir kural olarak, süslü laflar ve ağdalı anlatımlar yerine herkesin anlayacağı bir lisan ve üslup kullanılması yasanın en önemli özelliği olmalıdır. Diğer yandan bir kişinin özgürlüğü aynı ortamı paylaştığı diğer kişi veya canlının özgürlük sınırının başladığı yerdir. O halde dünya tarihinde kanla yazılmış özgürlük mücadelelerinin anlamı ders olmalı, toplum içinde her birey diğerine aynı yaklaşım, tavır, davranış ve hak sahibi olarak davranma yolunu seçmelidir.
BİREY – AHLAK – YASALAR
Birey toplumun insan kaynağının ilk birimi ve eğer bugünkü politik sistem düşünülürse yöneticinin oy deposunun ilk basamağı. Ancak görüldüğü gibi bu noktada büyük bir kavram kargaşası ortaya çıkıyor çünkü bireyin gücü en yukarı basamağa kadar etken olmasına rağmen kendine verilen değer en alt seviyede. Bunun normal akıl ve bilgi birimi paralelinde açıklaması olanaksız. İlk akla gelen bireyin her oy döneminde kendine ait alanı diğer yaşam formlarını da içine alarak geliştirmesidir. Ancak sistem bu şekilde yürümüyor. Bunun nedeni, kapitalist sistem kişi özgürlüğünün kendi yönetsel erkine karşı bir güç olarak kabul ederek güçlerin birleşmesinden korkmasıdır. Baskın görüşe göre eğer özgürlük, bolluk ve serbestlik olursa birey toplum içinde ahlak ve yasalar içinde normal bir yaşam sürecek ve yöneticinin vasfı ortadan kalkacaktır. Çünkü birey kendisini yönetecek bir sisteme gerek duymayacak kadar ilerlemiş durumda olacaktır.
O halde bu sakıncanın ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bireyin önce ahlaki değerleri zorlanır, oluşan boşlukların yarattığı zayıflıklardan sonra yasalar istendiği gibi eğilip bükülür. Bu modeli son olarak ulusça acısını yaşadığımız çok büyük yaşam kayıpları özelinde ele alırsak, bireyin çalışması sonucu elde etmek istediği refah seviyesi ahlak eksikliği nedeniyle onun yaşamını kaybetmesine neden olmuştur. Neden olarak ne gösterilirse gösterilsin işin temelinde ahlaksızlık olduğu gerçeği hepimizi uyandırmalıdır. Eğer tersi olsaydı birey tüm çalışanların hayatını kavrayacak bir ahlaki rol üstelenecek ve yaşam için geçerli tüm tedbirleri alacak veya eksik olanların yerine getirilmesi için belki çalışmaya engel olacaktı. Mevcut durumu eksiklikleriyle kabul etmek yozlaşmanın en önemli belirtisidir. Öyle ki, buradan çıkış her geçen dakika daha da zorlaşacak ve mevcut durum korunacaktır. İşte bu ortam bireyi en büyük kayıp olan can kaybına götürecektir. Yasalar bu durumu çözecek kadar kuvvetli yapılamazlar. Dolayısıyla uygulanabilir yasalar elde olsa da uygulayıcının bu durumu kendi içinde özümsemesi ile ancak başarı sağlanabilir. Eşkenar üçgen geometrisin ne kadar yaşamsal ve kritik olduğu kolaylıkla anlaşılmalıdır.
Yasalar bir kurallar dizini olduğuna göre, içerik anlam bakımından önemlidir. Bir ifadeyi en kısa anlatmak iyi bir beceri gerektirir. Aksi takdirde onlarca sayfa ile aynı içeriği anlatmak yasa yapıcının en büyük zayıflığıdır. İşte bizdeki durum tam da bunu anlatır özelliktedir. Öyle ki bazı maddelerin yan hükümleri, yorumları, yönetmelikler işin odağını kaçırmak için planlanmış izlenimi vermektedir. Örneğin denetleme konusunda devletin çok büyük zaafı vardır. Denetlemek mevcut durumu gözden geçirip iyileştirmeleri ortaya koymaktır. Burada hemen kim ve nasıl soruları devreye girmektedir. Eğer sağlıklı bir sistem isteniyor ve denetleme insan canını kurtarır uyarısı geçerli olsa, bu işi yapacak kişi ve kuruluşların bağlantısız ve bağımsız olması gereklidir. Yani denetleme işini yapacak olanların sadece kendi bilgi, deneyim ve vicdanları ile her olayı değerlendirmeleri beklenir. Gerçek bu mu? Hepimiz olmadığını biliyoruz.
Nedense kamu hiç hata yapmaz vatandaş sürekli suçludur düşüncesi geniş kitlelere baskı amacı olarak kullanılmaktadır. Bunun en kötü örneği yapı denetimi olarak uygulamaya konmuş ve diğer dallarda aynı sistem devam ettirilmektedir. Denetim mekanizması bu kurgularda bağımsız ve bağlantısız değil ancak yatırımcı ile bağıntılıdır. Bir inşaatta sakıncaları rapor eden deneticiye patron hak edişini ödetmediği zaman sorun karşılıklı çözülmüş olur. Hâlbuki bunun çözümü, bir inşaatın denetim bedeli kadar miktarın ayrı bir hesapta tutularak iş ilerledikçe paranın ödenmesidir. Diğer önemli unsur ise ahlak öncesinde bu işi yapacak kişilerin belli teknik seviyeye sahip olmasını temin etmektir. Sonuçta kişi yetkin olup, işini gereği gibi yaparsa yasalara uyma konusunda bir sıkıntısı olamaz.
Ben yıllardır her vesile ile projelerde danışmanlık hizmetlerinin öneminden bahsediyorum. Ülkemizde uygulama ise eşkenar üçgene hiç uymayacak şekilde gelişiyor. Çünkü yatırımcı danışmandan bağımsız, bağlantısız, referans sahibi, saygın bir mesleki üyelik ve sorumluluk sigortası aramıyor. Tek bir hedef var en ucuz şekilde projeyi bitirmek. Ancak yıllara göre artan gereksiz ve kapasite aşımı cihaz alımları, mutfak yangınları günlük olaylar haline geldi. İlla Soma oluşunca mı tedbir alacağız?
Bu Makale 05.06.2014 - 11:59:39 tarihinde eklendi.