Zekeriya Şen

Fransa'nın renkli tarihsel, kültürel ve lezzet rotası: Alsace

Eğer Alice Harikalar Diyarında uyarlaması bir film çekmem istenseydi her halde güzergâh olarak Alsace bölgesini tercih ederdim. Her iklime adapte olabilen bu coğrafya Fransa’nın kuzeydoğusundaki Haut-Rhin ve Bas-Rhin illerini kapsayan ve tarihi Alsace bölgesiyle kabaca çakışan önemli bir coğrafya. Yüreğinde yatan şehir ise Strazburg.

Julius Caesar’da birinci yüzyılda himayesi altına alınan bu coğrafya zamanla Fransa’nın en renkli kültürel, tarihsel ve lezzetli rotasına dönüştü. Alsace ve onu dolduran nüfusu, genellikle her zaman bir karmaşa içerisinde oldu. Kutsal Roma İmparatorluğu’ndan sonra 17. yüzyılda Fransa’nın bir parçası olan Alsace, maalesef huzura ermeden bu defa da Almanya ile birlikte sınır sorunları yaşadı. Almanlara göre Alsace’ın sınırı Vosges dağı ile birlikte sınırlanması gerekirken, Fransız’lar da ters bir tez ile gelerek bu sınırın Almanlar için Ren Nehri’nde bitmesi gerektiğinin altını çizer. Ufak olmasına rağmen Alsace 75 yıl boyunca dört defa el değiştirdi. Bir zamanlar Alman iken daha sonra Fransız oldu. 1871 yılındaki Franko-Prusya savaşının kaybedilmesiyle yine Alman oldu. Birinci Dünya Savaşı sonrası tekrar Fransız oldu. Bir tenis topu gibi gitti geldi…

Bu karma kültürün bir bölümü bölgesel diyalektte çok rahatlıkla fark ediliyor. Bir kafe de konuşulan dile kulak kabartınca sanki kendinizi Almanya’da hissediyorsunuz oysa çok kaba bir Fransız diyalekti konuşuluyor. Aslına bakarsanız Alsace, Almanca lehçesine sahip Fransızca konuşan ufacık bir Fransa. Öte yandan bu bölgede yaşayanların isimlerindeki harmanlama da oldukça dikkat çekici. İsimleri Fransız olup soyadları Alman olan büyük bir nüfus var. Bu da Alsace’ın tek başına farklı bir kültüre sahip olduğunun en güzel örneklerinden biri.



Ren Nehri ile Vosges Dağı arasında sıkışan, 190 km uzunluğunda, 90 km genişliğinde olan Alsace; özellikle Fransa’nın kültürel harmanlamasını fazlasıyla yaşatan bir bölge. Alman, İsviçre ve Flaman köklerine dayanan Alsace ufacık köyleri, dar sokakları, renkli ve sıcak yerel pazarları ile özellikle son dönemlerde gezginler tarafından parmakla gösterilen güzergâh.

Kuzey ve doğu da Almanya ile sınır paylaşan Alsace akın akın turistleri kendisine çekiyor. En önemli cazibesi ürettiği eşsiz şaraplar, peynirler ve tablo değerinde olan gerçek zamanlı köyleri.  Elbette bahar ve sonbahar ayları gezginler için daha bir tercih dönemi ama bence Alsace her mevsim güzel. İster yürüyüş, ister bisiklet, ister kültür ve elbette yemek. Keşfedilmeyi bekleyen bir şarap bölgesi ve olağan dışı yemek yelpazesi her gezgini kucaklamayı bekliyor.

Colmar şehri bir deneyim, algılarınızı açabileceğiniz bir oluşum. 70bin nüfusu ile çok uzun zamandan beri Alman ve Fransız gezginlerin uğrak noktası. Fransa’nın diğer turistik bölgelerine kıyasla daha yeni yeni dışarıdan gelen gezginleri ağırlamaya başladı. İkinci dünya savaşında çok az darbe alan şehir 15. ve 16. yüzyılından kalma yapılarıyla, ayrıcalıklı gurme özellikleriyle hem kültürel zenginlini hem de derin tarihini gezginler ile paylaşıyor.

Colmar’daki Unterlinden Müzesi belki de Avrupa’da gezebileceğiniz en keyifli ufak müzelerden biri. Roma İmparatorluğundan kalan eserlerden orta çağ şarapçılığına, nefes kesen tablolardan kültürel miras taşıyan düğün kıyafetlerine kadar uzanan geniş bir sergisi var.  Özellikle 10 tablo ve sadece 35 çizimi hayatta kalmış olan Matthias Grünewald’ın Isenheim Altarpiece adlı 500 yaşında olan 4 parçalık eseri müzenin en önemli varlıklarından biri.

Colmar’ın bir diğer özelliği ise Özgürlük Abidesinin tasarımını yapan heykeltıraş Frédéric-Auguste Bartholdi’nin kasabası olması. Bizler için çok önemli olmasa bile bu heykeltıraşın Amerika’ya 100. yaşına bastığı için hediye edilen eseri dünyanın en tanınır sanatsal üretimlerinden biri. İlgili olanlar için Bartholdi müzesi de ilginç olabilir.

Eğer müzelerde canınız sıkılırsa o zaman dert etmeyin. Atlayın arabanıza ve verin kendinizi Şarap Rotasına (Route du Vin). Burası 80 mil boyunca adım başı bağdan, köylerden ve feodal şatolardan oluşan bir rüyalar âlemi. Seyahat edebileceğiniz en keyifli ve bol görsel niteliklere sahip bir rota. Özellikle öğleden sonra güneşin ensenize bildiği zamanlarda zincirleme bağ gezileri çok keyifli olabilir. Yol üzerinde gerçekleşsen şarap tadımları, peynir atıştırmaları mevcut olan kültüre ayrı bir lezzet katıyor.

Alman menşeli Strazburg Alsace’ın başkenti. Bölge ufak olabilir ama Strazburg Fransa’nın en kalabalık yedinci kenti olup aynı zamanda da Avrupa’nın Başkenti unvanını taşır. Bununda vermiş olduğu sorumlukların bilincinde çok kültürlülüğü destekler. Tipik Fransız kentlerine benzemez ama Fransızlar için oldukça önemlidir. Özellikle milli marşlarının bestelendiği kent olarak ayrı bir öneme sahiptir. Kent 1988 yılından bu yana UNESCO'nun İnsanlık Mirası listesinde yer almaktadır. Strazburg hem kent merkezi, hem de çevresindeki Orta Çağ ve Rönesans mimarisinin etkisiyle bir açık hava müzesini andırmaktadır. Özellikle devasa gotik katedrali ve 15. yy sonlarında adaya kurulan, frengili kişilerin tedavisi için kullanılan Frengi Bakımevinden adını alan Küçük Fransa (Petit France) olarak adlandırılan mahallesi gezginlerin listelerinin başında yer alır. Christmas döneminde kurulan pazarları ise tamamıyla bir renk şöleni, adeta yer gök renk cümbüşü ve doğal olarak da kış sezonunda en fazla turist çeken mıknatıs.

Alsace köylerinde yer alan eski evlerin pek çoğu renkli renkli boyanmış yarısı ahşaptan yapılmış, sivri çatılarıyla birer tablo içeriği.  Ortamda kesinlikle bir Alman hissiyatı var ama detaylara bakınca Fransız rehaveti gözlemleniyor. Artık mülk sahiplerini evlerini istedikleri renge boyayabiliyor ama yine de bütünsel ahenge zıt çıkışlar olmuyor. Hatta eskiden her iş kolunun kendine özel bir rengi de olduğunu söyleyebiliriz. Kasaplar, ayakkabıcılar, pastaneler ve cafeler ayrı ayrı renkler ile kendilerini ayrıştırırmış. Bu da ortaya oldukça keyifli ve gözlerinizi okşayan bir görüntü çıkartıyor. Herkes bir düzenin parçası ve bunun sürdürülebilirliğinin sorumluluğunda. Pek çok evin giriş katı dükkân, cafe veya pastane olarak hizmet veriyor.

Lezzet demişken elbette birazda yenilebilecek yemeklere değinmek gerekir. Bölgenin sunduğu yemek olanakları karşınıza oldukça uzun ve katmerli bir menü olarak çıkıyor. Her gezginin damak zevkine uygun leziz yemekler tatma imkânımız var. Elbette dönem dönem bölgedeki Alman etkisini sık sık sosis, patates ve soğan kızartmaları ile gönderme yapabiliyorsunuz. Fransız dokunuşuyla işlenip klasikleşen Alman Sokak lezzetleri. Dikkat etmeniz gereken lezzetler arasında forchoucroute garnie (tuzlama lahana ve sosis) başı çekiyor. Bunun yanı sıra Baeckeoffe (bol etli soğanlı ve patatesli güveç) her gezginin ilk on yerel lezzetinde yer alabilecek klştede. Rösti, poulet au Riesling (Riesling şarabı ile aheste aheste pişirilen tavuk)ve Spätzle Alman isimlerine kıyasla oldukça Fransız olup damağınızı zenginleştirecek tatları sunuyor. Alsace’ hiç şüphesiz derinlemesine tatbilir gezi işleri yapılabilir.

Eğer fazla seyahat süreniz yoksa eğer farklı bir Avrupa’ya şahit olmak isterseniz ve klasik Avrupa görüntülerinden sıkılıp yenilik arıyorsanız Alsace sizin adresiniz olabilir. Alman katılığı içerisinde Fransız yaşam keyfi…

Bu Makale 27.03.2018 - 12:08:29 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.