BİZ NEREDE HATA YAPTIK?
60’lı yılların sonları ile 70’li yılların başlarıydı, Türkiye daha resort turizm ile tanışmamış, Anadolu ile şehirler arası telefon görüşmelerinin “yıldırım tarifeden” yazdırılıp bir iki gün bekleme sonrası bağlanabilen, o günün kısıtlı imkanları ile çok az sayıdaki incoming turizm acenteleri ile tüm zamanların “Turizmin Ekolü” olmuş nice profesyonel ve bu günün duayenleri turizmcileri yetiştirmiş TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) Turizm Müdürlüğünün Anadolu’nun her köşesinde vızır vızır dolaşan Magirus Deutz Apolloları ile yaptıkları Kültür Turizmi turlarını bilmem kaçımız hatırlıyordur…
60’lı yılların sonları ile 70’li yılların başlarıydı, Türkiye daha resort turizm ile tanışmamış, Anadolu ile şehirler arası telefon görüşmelerinin “yıldırım tarifeden” yazdırılıp bir iki gün bekleme sonrası bağlanabilen, o günün kısıtlı imkanları ile çok az sayıdaki incoming turizm acenteleri ile tüm zamanların “Turizmin Ekolü” olmuş nice profesyonel ve bu günün duayenleri turizmcileri yetiştirmiş TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) Turizm Müdürlüğünün Anadolu’nun her köşesinde vızır vızır dolaşan Magirus Deutz Apolloları ile yaptıkları Kültür Turizmi turlarını bilmem kaçımız hatırlıyordur…
O zamanlar turizmde, turizmcide, otelcide bir başka idi bir başka sihir vardı Anadolu yollarında , topraklarında ve Anadolu insanının turizme bakışında…
Tanrının “al turizm yap” diye bahşettiği bu muhteşem coğrafyanın her milimetre karesinden fışkıran tarihin , kültürün yanı başındaki kentlerde kasabalarda sempatik ve tertemiz konaklama tesisleri yapmış “saf ve temiz Anadolu çocuğu imajlı” otel sahiplerinin ve personelinin müşteri memnuniyeti odaklı çırpınışları, acentecisine , rehberine olan sevgi ve saygı dolu yaklaşımları bir başka idi….
Öyle günlerdi ki ,doğu turları çok revaçtaydı…Adıyaman dan gece yarısı jiplerle Kahta’ya gelinir oradan Nemruta katır sırtında çıkılırdı Ülkemiz henüz o günlerde Terör belasıyla tanışmamıştı…
Adıyaman’da Uyanık Otelin sahibi Abdurrahman Uyanık gurubun bir bölümünü terasta yatırırdı da öyle içten davranışı sıcacık ilgi ve servisi ile zaman zaman karıştırıp yaptığı bu çifte rezervasyonuna güler geçerdik
Her birinin 40 koltuğu da Ülkemizdeki Tarih ve Kültür hazinelerini gezmeye, incelemeye gelmiş yabancı turistlerle dolu yüzlerce otobüsü ve programlarını duvara asılmış dev sunta üzerine çizilmiş chart larda izlerdik,, hangi gurup nerede , nereye gidecek ne zaman ,nereden dönecek diye… kulağımız “telex” in çatırdısını beklerdi çünkü her çatırda yeni bir gurup rezervasyonunu müjdelerdi bize ve bu zor koşullar bizleri hiç yormaz bu kadar yeter dedirtmezdi…. O günün çok zor koşulları içerisinde
Anadolu turu programlarımızda bir yılda otuz beş kırk bin kişiyi opere ettiğimizi hatırlıyorum….
Atatürk Hava Limanının gidiş terminalinin check in desklerinin önüne, giden misafirlerin bavullarını sıraladığınızda yolcular , salonun dışında beklemek zorunda kalırlardı. Personel de yeterli olmadığından yüzlerce valizi kan ter içinde kantara koymak bize düşse de bunu sorun etmezdik… çünkü o günlerde, acentecisi,otelcisi,rehberi ve havayolcusu kısaca topyekun turizimcisi, birbirine kenetlenmiş sadece ülke turizmini Bilinçli ve sistematik bir şekilde büyütmeye odaklanılmış bir sektörün temelleri atılıyordu…
80 li yıllara gelindiğinde sahillerle inilmiş “deniz ,güneş, kum” satılmaya başlanmıştı… Başlanmıştı da henüz bu işe yıllar önce girmiş Akdeniz çanağındaki rakip ülkeler bu işi hatmetmiş alt yapısı oturmuş standartları belirlenmiş işletmecilik anlayışları ile üçüncü vitese takmış giderlerken yola çıkan bu köhne arabaya önce alayla bakmışlardı…Topu topu yetmiş binler civarında olan yatak sayısı ile kendilerinle rekabet edecek bir güce sahip olmayan bu ülkeyi pek de önemsememişlerdi.
Kısa bir süre sonra dünyada turizm yapılabilirlik açısından çok önemli tarihi , kültürel ve coğrafi verilere sahip olduğunu gördükleri bu rakibe daha bir kulak kabarttılar…
Nasıl olduysa, 84 ve 85 li yıllara gelindiğinde bu önemli değerleri gören Dünya turizm pazarının bazı aktörlerinin taleplerinin artması ile bu yıllarda ilk olarak rahmetli Özal tarafından “Güney Antalya Turizm Projesi çerçevesinde “alt yapısı planlı” bir turizm hamlesi başlatılması ile gelişen ve kısa sürede uygulanan teşvik ve kaynak kullandırma fonları ile hizmete sokulan yatırımlar, gerekli olan ruha kavuşturulamadığından “ruhu plansız” bu gün gelinen noktada sonun başlangıcını doğurmuştu…
Bakınız , sevgili arkadaşım Haldun Sadık bu sonun başlangıcına bir yazısında nasıl bir yorum getirmiş….
“ Esas iştigali bu sektör olan yatırımcı azınlığın azınlığı oldu,işin erbabı olan bu yatırımcılar kimleri istihdam edeceklerini, turizm kültürünü bilirlerdi.Sermaye girişi çoğaldı ki bu şüphesiz memnuniyet vericiydi. Ancak girenlerin arasında gerçek yatırımcının dışında hayali ihracatçılar, devlet ihalelerinden kazananlar, sınır ve yasal olmayan ticaretten kazananlar hatırı sayılır şekilde çoğaldılar ve bazıları sektörü bir çamaşırhane gibi kullanıp ellerindekini akladılar. Bir diğer yatırımcı segmenti ise turizm patlamasının yaşandığı yerlerde yerleşik turizmden inanılmaz rantlar elde eden yerel toprak sahipleri ve ticaret erbabı idi; öyle ki bunların arasında uncu , kiremitçi Mahmut'u ile turizmcilere dinsel değerler çiğneniyor eleştirisini getiren ancak iki yıl sonrasında paranın yüzü hürmetine otelini diktiren çimentocu Kazımlar oluştu.”
Yani benim esas iştigali alaylıdan gelen otelcim, anadolunun saf ve temiz çocuğu Abdurrahman’larımız ile okulundan eğitiminden, iş yaşamına turizmcilikle başlayıp öyle devam eden sektörün mutfağından yetişmiş o gerçek profesyonellerimiz yerine Turizmin ruhunu ve anlayışını kavrayamamış her biri farklı dallarda ve meslek guruplarında iştigal eden kişi ve guruplar yeni “business card” ları ile oteller sahibi oldular…..
Çok da iyi oldu..her şeye rağmen bu sektöre bir gram çimento koymuş tüm yatırımcılarımıza çok hızlıda olsa ,Turizm mesleğine.! katılımlarından dolayı saygı duymalıyız.Bu insanlarımız sayesinde ülke turizmimiz en azından geldiğimiz noktadaki yatak sayılarına ulaştı…
Ancak , yatırımcılarımızın Mimari dehaları , yeterli olmasa da İhtişamlı tesisler yarattılar ama hiç biri bu tesislere verilecek “Ruh” un , Hizmet Sektörü kavramının İNSAN olgusu ile var olabileceği noktasını es geçtiler…Turizm kültüründeki bu ince çizgiyi algılayamadılar…
Ülkenin siyasetçileri de bu çok ince ve hassas koordinatlara sahip mesleği ve sektörü algılama niteliğine sahip olmadıklarından, ülke ekonomisinin bu sağlam lokomotifini kırık dökük raylarda seyire zorladılar…Dahası bu işi bir türlü devlet politikası durumunda değerlendirilemediğinden o günlerden bu günlere sektör tutanın elinde kaldı…ayaklar baş oldu…olmayan turizm politikalarını “bir bilmeyenler” üretir oldular…
Ve bunlar sayesinde dünyada turizm büyümesinde bu yıl dokuzuncu sırada olduğumuz haberini kürsüden anons eden konuşmacıya !! coşkulu alkışlarla sevinir olduk….dünyada zaten sayıları onbir oniki yi geçmeyen “turizm ülkeleri” içerisinde
Ve bunlar sayesinde ,Resort turizmde ortalama kalış süresinin 10.4 , toplam yatak sayısının dokuz yüz binler civarında olduğu bu ülkede , 25 milyon turist 30 milyar dolar turizm geliri hedefleyen bu üreticilerin..! hangi hesaplama tekniği ile bu rakamları elde ettikleri , neredeyse yarısı sadece yaz sezonu hizmet verebilen bu sayıdaki yatağa nasıl sığdırabildiklerini öğrendik…
Ve bunlar sayesinde ,ve bundan sonra , zaten abartı sanatını çok iyi icra eden devlet büyüklerinin ve bürokratlarının önüne koyup daha ne koparabiliriz diye ortalara çıkıp sektörü azar yiyip oturan çocuklar konumuna düşürülmesini hazmetmek çok zor diye düşünüyorum…
Aslında, dünyada turizm yapılabilirlik açısından birinci sırada olan bu ülkede 100 milyar dolar turizm geliri hiç de uzak bir ihtimal değil ama böyle bir hedef için önce “doğru bilgi ve tecrübeye sahip olmak ve buna ulaşabilmek “BİLGİ ve TECRÜBE” kavramlarını korkmadan insan odaklı kavramla birleştirebilmekten geçiyor…
Şimdilerde en yakın rakibinin iki milyon fark attığı yatak sayısı sektör çalışanlarının , %87.4 ünün eğitimsiz !!! olduğu “Güney Antalya Turizm Gelişim Bölgesi ” dışında , 2.1 geceleme ortalaması ile iş ve kongre turizmi yapan İstanbul hariç , başka bir destinasyonu geliştirememiş , olağanüstü coğrafyası ve iklim koşullarında turizm sezonunun halen daha seksen doksan gün olduğunun konuşulduğu ülkemde, tüm bu olumsuzlukları sadece beş yıldızlı otellerin salon toplantılarında gündeme getirip düzeltilmesi için kararlar alındığı ve hep orada kaldığı bir ortamda, katır sırtında eski Kahta ilçesinden Nemrut’a çıkmaya ve Kommagene Krallığının kutsal alanındaki kral Antiochosun ve dev kartal başının aralarından ihtişamla fışkıran güneşin doğuşunu çok özlüyorum ve filmi geri sarmayı istiyorum “Nerede hata yaptığımızı….” silmek için…..
Sevgilerimle...
Bu Makale 29.04.2011 - 11:18:55 tarihinde eklendi.