Bir tesis kaç yıldız olmalı?
Bu soruya nasıl yanıt verilemelidir önermesini irdelemek istiyorum.
Tesis yapım kararı aldıktan sonra işin resmi kısmında bir dizi izinler alınmasını içere bürokratik çalışmalar, işin teknik kısmında ise projenin yaratılmasından sonuçlandırılmasına kadar geçecek sürenin uyumlu olarak planlanması söz konusudur. Uyumlu planlama açılımını yaparsak, tesisin gereksinimlerinin doğru olarak yerleştirildiği bir teknik alt yapı çalışmasından bahsedebiliriz. Burada ele alınacak değerler olarak, tesisin yeri, konumu, büyüklüğü, yıldız sayısı ve işletim tarzı öne çıkmaktadır. Adı geçen teknik büyüklükleri kısaca ele alalım:
Tesisin konuşlanacağı yer öncelikle ulaşım, mevcut yerleşim merkezi veya merkezlerine uzaklık yanında ulaşım kalitesi dikkate alınarak belirlenmelidir. Bununla birlikte aynı ağırlıkta içinde bulunduğu nüfusun sosyoekonomik özelliği, temin edilebilir iş gücü potansiyeli, alt yapı olanaklarının tesis alt yapısı ile birleşebilme özelliği, yakın çevredeki gıda üretim ve dağıtım olanakları, mevcut çevre ve doğal zenginliklerin hep birlikte değerlendirilmesiyle ortaya çıkartılacak veriler çerçevesinde karar alınmalıdır. Burada dikkatli olarak ele alınması önerilen maddeler nedense çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bunun nedeni ise bu bilgilerin eksik olması veya işin basite indirgenmesidir.
Konum yani tesisin fiziki yerleşim noktası oldukça önemlidir. Her tesis penceresi açıldığında denizin içine giriyormuş gibi etki elde etmek ister. Bu müşteriyi de cezbeden bir ayrıcalık olabilir. Ancak tesisin yönü özellikle son yıllarda önemi anlaşılan enerji dostu yapılar sistematiğine paralel olarak doğru bir şekilde tespit edilmelidir. Konumlandırma çalışmaları ayrı bir uzmanlık dalıdır ve her tesis mutlaka bu teknik veri paralelinde gözden geçirilmelidir. Burada sıkça karşılaştığımız itiraz, tesisin işletme maliyetlerinin fazla olmasının alınan oda ücreti ve diğer pazarlanan ürünlerden alınarak bir gelir kaybı yaşanmadığı önermesidir. Bu bir noktaya kadar haklı bir görüş olabilir ancak turizm sadece tesis satmak değil, tesis yanında doğanın da büyük bir etkisi olduğu unutulmamalıdır. Doğa evrensel olduğuna göre belli bir zümreden belli rakamları alarak doğayı önemsememek Nasreddin Hoca öğretisi gibi üzerine bindiğiz dalın kendi ellerimizle kesilmesidir.
Tesisin büyüklüğü de teknik detaylar yerine farklı ölçütlerle belirlenmektedir. Örneğin tesisin arazisi yanındaki bir tesisi büyüklük belirlemek için yeterli olmaktadır. Bunun altında yatan düşünce ise mevcut tesisin yeniyi perdeleyebileceği görüşüdür. Bir diğeri, “en büyük” tesis sahibi olmaktır. Bu fikir ve belki de duygular bir yere kadar masum olarak kabul edilebilir. Ancak işletmenin kullandığı personel sayısı, harcadığı su, deterjan, enerji gibi pek çok girdiler maliyeti doğrudan etkilemektedir. Eğer bir tesis para kazanamıyorsa, yapım sırasında hayata geçirilmiş türlü çeşitli teknik hataların büyük bir yüzdeye sahip olması yatırımcıyı şaşırtmamalıdır. Artık hiç olmazsa yeni projelerde sayılan sakıncaları bertaraf ederek sektörün diğer sorunlarına el atmak gerekir. Genel görüş inşaat ve teçhizat aksaklıklarının operasyonda çok büyük mesai harcanmasına neden olmasıdır.
Burada kırılma noktası önceki madde ve bu maddenin işletme sırasında fazla öneme sahip olmasıdır. Eğer planlama yaparken işletmeyi de göz önünde tutmazsanız sonuçta iyi çalışan ancak istediği hâsılata bir türlü erişemeyen tesislere sahip olursunuz. İşte bugün Türk turizminin yaşadığı sıkıntı buradadır. Bu konuya gerekli yönlendirmeyi ilgili kamu kuruluşları, başta bakanlık ve il örgütleri yanında sektör için çalışan STÖ (sivil toplum örgütleri) de dikkatle ele almak zorundadır.
Yıldız sayısı ne yazık ki iyi değerlendirilmeden ele alınmaktadır. Özellikle yöresel turizm özellikleri ve müşteri profillerinin ortaya çıkartılmasıyla belirlenmesi gereken yıldız sayısı tesislerin gereğinden fazla masrafla yapılmalarına neden olmaktadır. Planlama sırasında tesisin belirlenmesine yol açması gereken çalışmalar gereği gibi yapılmazsa içinde birçok fonksiyonları olan ancak buralar kâr merkezi olmak bir yana zarar merkezleri olarak çalışmaktadır. Eğer otelde kalacak müşteri yıldızın karşılığını ödüyorsa sorun yok gibi algı oluşturulmaya çalışılsa da gözlemlerimiz ne yazık ki bu kıstasın bilgisizce kullanılması nedeniyle oldukça büyük gelir kaybı yaşandığıdır. Konuyu sadece tesis olarak ele almayarak donanımlara harcanan paraları da hesap etmekte fayda vardır. Bir diğer bakış açısı da bol yıldızlı tesislerde işin gereğini yaparak çalıştıracak personel bulma sıkıntısıdır. Tesisin yıldızları çalışanların davranış ve hizmetleri ile uyuşmazsa doğal olarak memnuniyetsizlik ortaya çıkacaktır.
İşletim tarzı son 20 yıl içinde turizmin farklı bir meta olarak algılanması sonucu geriye doğru gitmiş ve gitmektedir. Tesisler planlanırken işletme tarzının bina ile birlikte gelişmesi ve belirlenmesi yerine son derece iptidai nedenlerle bir dizi kararlar alınmış ve uygulamaya konmuştur. Turizm bir endüstri olmasına rağmen bunun kuralları hiçe sayılarak ortaya amorf bir yapı çıkmıştır. Öncelikle tesis işletme yönteminin kararlaştırılması ile şekillenecek olan hizmetler belli kurallara oturtularak ve tesise özgü olan şartlara uyarlanarak en ideal şekil ortaya çıkartılmalıdır. Bu yöntem dizisinin içine yöresel ve bölgesel unsurlar katılarak zenginlik elde edilmelidir. Bu noktadan hareketle yerel damak tadı, hizmet şekli tesislere yansıtılarak farklı bir işletme ortaya çıkartılabilir. Tabi bunu yapmak yazmak kadar kolay değildir. Sektör paydaşları her aşamada işin içine katılarak çok farklı bir yelpaze ortaya çıkartmak olasıdır. Eğer bu yapılabilse Anadolu uygarlığının yoğurmuş olduğu damak tadının yabancı turistlere ulaştırılması çok kolay olacaktır. Turizme yapılan en büyük kötülük turisti doldur boşalt sistemi ile tıka basa yedirip içirip tesis dışına çıkartmadan ülkesine yollamaktır. Buna izin veren kamu ve özel sektör paydaşları tekrar tekrar düşünmelidir ve yapılan hatadan geç de olsa vazgeçilmelidir.
Konuyla ilgili çok kritik bir yön ise, turizmin sadece deniz ve yeme içme olduğu veya son yılların enflasyonist tarzı golf tesislerinin evrensel turizm anlayışına ters olduğunun farkına varılmamasıdır. Eğer bu yön algılanmaya başlarsa turizm çeşitliliği de ortaya çıkacaktır. Bu çeşitlilik hiçbir ülkede bulunmadığı için çok kıymetlidir. Dolayısıyla her işletme kendi tarzını yaratmalı, bu ortaya atılan şekil pazarlanmalıdır. Esas para kazandırıcı nokta buradadır. Adı anılmayan ve ne yazık ki kendi tesislerimizde bile dile getirmediğimiz Türk mutfağı öne çıkartılmalıdır. Gelen turiste kendi mutfağının çeşitlemeleri yerine daha rafine ve lezzetli bir mutfak tanıtmak gereklidir. Bu konuda çalışmalar yapılması ve çeşitlerin ortaya çıkartılması yanında bunları son teknolojik yöntemler kullanarak üretmek, saklamak konusunda çalışmalara yapılması sayısız fayda sağlayacaktır. Sadece bu bile yeni bir başlangıç sayılmaz mı? Pazarlamada en etkili yöntem farklılıklar sunmaktır. Bizim turizmde algı alanı içine almamız gereken de farklılıkları yaratmak ve bunları paraya çevirmektir. Ne dersiniz?
Bu Makale 20.03.2011 - 19:55:13 tarihinde eklendi.