Teşekkürler
Bu bakış açısıyla yazmış olduğunuz için müteşekkirim. Çok aydınlatıcı oldu, bizim gibiler yani turizmciler bazen neler oluyor bitiyor farkında değiliz ne yazık ki.
Yoğun insan trafiği, oluşturduğu hareket, her hangi bir yapı üzerinde dinamik bir kalabalık yüküne neden olur. İnsanların kontrolsüz bunaltıcı yoğunluğundan kaynaklanan yük, aynı zamanda coşkulu potansiyel davranış olarak da bilinir, senkronize ritmik hareketlere neden olur. Bunu stadyum, oditoryum, tribün, köprü, alışveriş merkezi ve kongre merkezi gibi yapılarda şahit olunmaktadır. Bu sıraladığım yapılar ise nispeten yeni yapılar ve hepsinin bir kapasitesi vardır ve bellidir, yazılıdır.
Oysa 537 doğumlu Ayasofya’ya kıyaslanınca, böyle bir regülasyon yoktur. İnsan-yapı senkronizasyonundan kaynaklanan yapının bir veya daha fazla doğal frekansı, ile yoğunluktan kaynaklanan zorlama frekansı arasındaki rezonans katı engellenemez titreşimlere yol açar. Bu tür titreşimler sadece yapısal stabiliteyi etkilemekle kalmaz, aynı zamanda insanlar arasında rahatsızlık da yaratır.
Özellikle kontrolsüz kalabalıkların oluşturduğu istem dışı yükler, yapıya yatay olduğu kadar, düşey ağırlıklarda yükler. Bu ağırlıkların yaratmış olduğu yükler ise, karşılıklı yönlerden gelen titreşimleri tetikler. Elbette her yapı için kabul edilebilir bir titreşim ve kalabalık sınırı vardır. Ancak bu tür bir kalabalık için tasarlanmayan yapılar da zaman içerisinde ciddi yıpranmalar ve deformasyonlar başlar.
İşte bunların hepsi Ayasofya, müzeden camiye dönüştürülürken değerlendirildi mi acaba diye düşünmeden alıkoyamıyorum kendimi. Eskiden, yani müzeyken, kruvaziyer geldiği günler bile çok ciddi anlamda insan yükü altına girdiğinden dolayı eleştiri oklarımı yönlendirirdim. Bu yapı, bu kadar yük altına sokulamaz, sokulmamalı derdim. 537 yılında açıldığında Konstantinopolis’in nüfusu 500 bin civarındaydı. O dönemdeki belli özel günlerdeki yoğunlukları da hesaplarsak, muhtemelen bir kruvaziyer günü giren kalabalık, bir iki yıllık kapasiteye eşdeğerdi. Bu değerli yapı bu kadar kalabalığa maruz bırakılmamalı.
Dünyanın 8’inci harikası olarak gösterilen Ayasofya’yı camii olana kadar yılda ortalama 1.5-2 milyon kişi ziyaret ediyordu. Kapalı olduğu Pazartesi günlerini saymazsak günlük ortalama 6 bin kişi ziyaret etmesinden bahsediyoruz. Bu verilerde bile çok ciddi bir yıpranma varken şimdi camii olduktan sonraki ziyaretçi sayısını idrak edemiyorum.
Hadi onu bir tarafa koyalım, bir de içeri girip tüm gün orada duran bir kitle var. Yani Ayasofya’mızın içi sürekli dolu. Burada yaratılan ses, yükten kaynaklı rezonans, nem ve benzeri pek çok faktör yapıyı yıpratıyor. Daha ziyaretçilerin fiziksel olarak yarattıkları yıpranmadan bahsetmiyorum bile. Malumunuz, İmparatorluk kapısı yendi veya kopartıldı, duvar sıvıları söküldü, mermerleri çatladı vb. Pek çok olumsuz etki şimdiden kendisini göstermeye başladı. Alınan aksiyon nedir?
Oysa biz bu yapıya gözümüz gibi bakmalıyız, onu şehrimizin en nadide cevheri gibi korumalıyız. Girişler mutlaka regüle edilmeli, sınırlı sayıda tutulmalı, insan trafiği kontrol altına alınmalı, içeride ses düzeyi en aza indirgenmeli, her köşesine yetkin görevli dikilmeli. Ayakkabılıkların hepsi dışarıya çıkartılmalı. Bunların hepsi yapılsa bile Ayasofya’nın ömrü her geçen gün kısalıyor. Kısalmaya da devam edecek. Belki bu gidişle 2050’yi göremeyecek. Kapatılacak ve köhne bir halde çöküp yok olacak.
Eskiden kruvaziyer operatörlerini eleştirirdim, hepiniz aynı güne yoğunluk yapmayın derdim. Aylar önceden numaralı bilet satılsın, günlük kontenjan konulsun, kontenjan dolarsa bir sonraki gün denensin, aynen Granada’daki El Hamra Sarayı’nda olduğu gibi. Normalde İspanyollar ne önerir; biletlerinizi mutlaka Granada’ya gelmeden alın! Zira UNESCO yapının korunması için yılda belli bir miktar bilet satımına izin verilir. Bu durumda genellikle 1-2 ay önceden biletlerinizin alınması önerilir. Granada’ya kadar gidip de El Hamra’yı görememek insanı kahreder. Bu bilinçle, Ayasofya’mız için de, çok güzel bir regülasyon oturtulabilirdi. Oysa buna başta seyahat acentacıları karşı çıktı.
Camii olduktan sonra bu beklenti zaten ortadan kalktı ama yine de bir düzen getirilmek zorunda. İçeriye giren belli süre kalabilmeli, içeri belli sayıda insan alınmalı, Turist ile ibadet edenler ayrılabilir. Yapımıza çok daha sahip çıkabiliriz, istersek eğer!
Burada eleştirim neden camiye dönüştürüldü değil, neden yapımızı daha uzun ömürlü yapmıyoruz, ömrünü uzatmıyoruz. Yoksa işin maddi konularına hiç girmek istemiyorum. Ne de olsa Ayasofya Müzesi en fazla giriş ücreti kazancı olan cevherimiz idi. Şimdi ise en değerli camimiz olsun ama ona sahip çıkalım, onu canımızla koruyalım, zira bir ikincisi yok…
Bu bakış açısıyla yazmış olduğunuz için müteşekkirim. Çok aydınlatıcı oldu, bizim gibiler yani turizmciler bazen neler oluyor bitiyor farkında değiliz ne yazık ki.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri