Berlin'den izlenimler- THY ve havaalanları
İçerde turizm dibe çakılmak üzere. Peki dışarda durum ne? Hayli Türk nüfusuna sahip Almanya ve Avusturya yollayacak mı tatile çıkmak isteyenleri Türkiye'ye? Ya da oralarda çalışan bizimkiler rahatlıkla gelecekler mi bu yıl?
Bu iki ülkedeki değişiklikleri görmek, yorumları izlemek üzere yola çıktım. Önce Atatürk Havalimanı'ndan başlamalıyım. Hayli tenhaydı, o günlük telaş ve trafikten pek eser yoktu. Tuvaletler bir rezaletti. Hele iç hatlardaki girilemeyecek kadar kötüydü. İç hatları dış hatlara bağlayan yol çok uzun, karmaşık ve yaşlı yolcular için yorucuydu. Oysa oraya birkaç elektrikli golf arabası koysalar, bineceklerden de 2-3 lira alsalar, hem şikayetleri azaltırlar ve hem de özellikle yaşlı yolculara büyük kolaylıklar sağlarlardı. Ama TAV tek tabanca,b üyük paralar aldığı primeclass yolcuları için bunu düşünmüş de, normal yolcular için aklına bile getirmemiş.
Türk Hava Yolları genelde iyi çalışıyor. Özel sektöre yaptırdığı banko hizmetleri, çok amatör çocuklar çalıştırdıkları için başarılı sayılmaz. Her yerde olduğu gibi, deneyimli personel sıkıntısı THY'de de görülüyor. Yiğidi öldür hakkını ver, uçaklar pırıl pırıl, personel güleryüzlü, iç hatlarda ikram mükemmel. Ama dış hatlarda yemekler iyice bozulmuş. Almanya ve Avusturya hatlarında üstüste rastladığım yemeklerin menüsü ve tatsızlığı aynıydı. Hele bir tavuklu pilav vardı ki, mülteci kamplarında bile çıkmaz böylesi. THY'nin başarılı Genel Müdürü Temel Kotil, bu işin de üzerinde biraz dursa iyi olur. Temel Kotil dedim de aklıma geldi, gerçekten iyi bir idareci. 14 yılda çok yönetim kurulu başkanı değişti ama, o hep kaldı. İyi ki de kaldı, çünkü bizde başarılı adamı hemen yollarlar. Dile kolay, bir koltuğu 14 yıldır muhafaza edene Türkiye pek alışık değil. Aman nazar değmesin.
Uçaklarda bir sıkıntıdan daha bahsetmeliyim. O el bagajları niyetiyle uçağa konulan valizlerden, normal el bagajlarına yer kalmıyor. Bu yüzden uçaklarda çok sorunlar, tartışmalar ve ihtilaflar oluyor. Üstelik bu durum, yolcu iniş ve binişlerini de hayli geciktirip, sıkıntıya sokuyor. Uçak şirketleri büyük-küçük bagaj ve valizlerin hepsini alta almalı ve uçağın içine gerçek el bagajı boyutundan büyük olanları sokmamalıdır. Böylece problem bir çırpıda çözülmüş olur. Bizim yolcuların beklemeye tahammülleri yok. İstiyorlar ki, kendilerine ait eşyalar hep yanlarında olsun. Ama olmuyor işte...
Üç saati aşan bir yolculuktan sonra Berlin'e vardık. Koca Berlin'in Tegel Havaalanı, eski ve bakımsızdı. Yenisini 4,5 yıldır yapıyorlarmış ama, hep teknik nedenlerle bir türlü bitiremiyorlarmış. Gönder bizim Sani Şener'i (TAV), yolla bizim Nihat Özdemir'i (LİMAK) iki ayda bitirip hizmete açsınlar. Çok şeyi halleden, Avrupa'yı yöneten Almanya, şu basit işi bile halledememiş.
Berlin'e geldiğimizde bizim Türkler, Ermeni oylamasını protesto gösterisi düzenlemişlerdi. Erdoğan yönetimine muhalif gruplar ayrı, iktidar yanlıları ise ertesi gün ayrı yürüyüşler yaptılar. Almanlar bu işe çok şaştılar ama, yapacak birşey yok. Milletimiz öyle bir ayrıştı ki, farklı görüş sahipleri neredeyse birbirlerine selam bile vermeyecekler. Yazık ama, gerçek bu maalesef. Hadi içerde bir araya gelemiyoruz, bari dışarıya da yansıtmasak aynı görünüşü.
Bizi soykırımla suçlayan Almanya, dünyada soykırımın şampiyonluğunu yapmış bir ülke. Niyeti Ermeni'ye destek çıkmak filan değil, Türklere ve Türkiye'ye zarar vermek. Bir tespitimi üzülerek belirtmek zorundayım: Biz artık Almanya'da sevilmiyoruz, bize bakışları bile değişmiş Almanların. Medyanın hergün yaptığı yayınlarla ve yönetimimizle ilgili haber ve görüntülerle, imajımızı feci halde bozmuşlar. Ellerinden gelse, bizimkilere yaptırdıkları işleri kendileri yapabilseler, Türklere kapıyı gösterecekler. Ama bu noktaya gelişi hızlandırmada, orada yıllarca yaşayan ve Alman yasalarını istismar eden vatandaşlarımızın da rolü yok değil. İşsizlik parası ve ailelere, çocuklara yapılan yardımları alabilmek için akla gelmeyecek işler yapmışlar.
Ama bunun tersini de görmek lazım. Orada bizi çok iyi temsil eden girişimci, yatırımcı, yanında binlerce Alman çalıştıran başarılı insanlarımız, şirketlerimiz de var. Özellikle hizmet sektöründe çok iyiyiz. 4 milyonluk Berlin şehrinde 400 binden fazla Türk, üstelik de çok sayıda işyeri ve konuta sahip oldukları mahalleleri var. Lokantalarımız mükemmel, hepsi tıklım tıklım dolu. Almanlar Türklere kızıyorlar ama o lezzetli yemeklerinden de vazgeçemiyorlar. Hasır restoranda bir döner yedim, bir işkembe çorbası içtim, tadı damağımda kaldı. Hasır restoran dedim de, hangisi diye sormak lazım. Kentin çeşitli yerlerinde 17 civarında lokantaları var. Ayrıca 3 de otele sahipler. Giresunlu 6 kardeş bunlar, kendilerine ait Titanic otelde kaldık, mükemmeldi doğrusu. Bu otellerin genel koordinatörlüğünü, bir dönemin başarılı Turizm Müsteşar Muavini Erol Özüdoğru yapıyor. Görmek lazım mükemmel yönetimini.
Türk Tanıtma Vakfı Başkanı Kemal Baytaş ve dostlarından oluşan bir grupla gezdik Berlin'i. Değişik Türk lokantalarında yemekler yedik, hepsiyle bir Türk olarak iftihar ettik.
Haftaya: Viyana'da birkaç gün.
Bu Makale 27.06.2016 - 10:16:04 tarihinde eklendi.