‘Bakanlıklar ve hükümet bu konuda birkaç lafın ötesine dahi geçemiyor’
Türk pasaportu sahipleri için Schengen vizesi almak her geçen gün zorlaşıyor.
Bilindiği üzere Schengen vizesi, Avrupa Birliği üyelerinin yer aldığı 26 Avrupa ülkesi için kapsamlı bir çarşaf vizedir. Vize alamayanların mesleki listesi ise her başvuru ile genişliyor. SchengenvisainfoCom'a göre, Türk vatandaşlarına yönelik ret sayısı son altı yılda 9 puan artarak 2014'te yüzde 4'ten 2020'de yüzde 12,7'ye yükseldi. 2022 için bunun yüzde 19-25’lere yükseldiği iddia ediliyor. Sadece 2022 yılında üç buçuk milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Batı ülkelerine gitmek için vize başvurusu yapmış. Vize başvurularında yüzde 250 rekor artış var. Ama her vizenin sonucu ne yazık çoğunlukla ret.
İşin ilginç tarafı konu sadece Schengen vizelerinde değil, pek çok vize uygulayan ülkeler içinde onay almak oldukça zorlaşıyor. Beklenmedik ülkelerden gelen ciddi evrak dayatması ve koşullar hem gezginleri hem de seyahat acentalarını oldukça zorluyor. Bunun en son örneğini Gana için yaşadım ve istenilen evraklar ve koşulların en az bir Schengen vizesi kadar zor olduğunu ifade etmem gerekiyor.
Bunun haricinde örnek vermek gerekirse: Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelere turistik vize almak imkânsız boyutta. Çin (açıkken) 5 kişi altına vize almak imkânsızdı, grup vizesi almak ise başlı başına bir sorun idi. Mısır’a 40 yaş altı Türk vatandaşları için vize almak imkânsız, son zamanlarda bazı esnemeler söz konusu ama hala bu koşul geçerli. Hindistan, adeta Schengen’e başvurur gibi evrak istiyor ama ne mutlu ki hemen aynı gün vizeyi sonuçlandırıyor. Bu liste oldukça uzun…
Ama konumuz ağırlıkta Batı ülkeleri, zira pasaportunu alan her Türk vatandaşının ilk seyahat etme hedefi her zaman Avrupa ağırlıklı oluyor. Pandemi öncesinde ülkemizden Schengen için yaklaşık her yıl ortalama 1 milyon vize başvurusu yapılıyordu, bu rakam pandemi döneminde 200 bine seviyelerine kadar düştü. 2022 yılının başından bu yana da tahminen 3,5 milyon vize başvurusu yapılmış durumda. Bu artışın elbette tek nedeni seyahat değil, ama seyahat edenlerde genel havuz içerisinde ayrım yapılmaksızın değerlendirilmekte ne yazık ki. Ret oranının ise bu başvuru oranı ile doğru orantılı olduğu, yani aslında 1 milyon başvuru yapıldığı dönem ile şu anki dönem arasında orantısal bir fark olmadığı Batı ülkelerinin büyükelçileri tarafından iddia ediliyor. Oysa özellikle turizm sektöründen gelen sesler bunun tam aksini iddia ediyor.
Başta TÜRSAB olmak üzere, Turizm ve Kültür Bakanlığı ve daha sonra Dışişleri Bakanlığının, Türk vatandaşlarının yaşadığı vize çilesinin çözümü için ne yazık ki etkili olamadığı aşikâr. Her vize sıkıntısında Dışişleri Bakanlığını aradığımızda bize verilen yorum: “Her ülkenin koşulları kendisine göre değişmektedir. Bu bir söz konusu ülkenin kendi politikasıdır ve Türkiye hükümeti olarak bizim pek bir söz hakkımız yoktur,” yönünde. Kısacası seyahat tasarımcıları kendi söküğünü kendileri dikmeye zorlanmaktadır. Nereye kadar…
Retlere ek olarak, Türk pasaportu sahipleri vize işlemlerinde harcadıkları süre ve emek çok ciddi boyutlarda. Bazı verilere göre 3 ay pasaportunu tutan konsolosluklar var ve hiçbir açıklama yapma ihtiyacı da duymadan. Türk pasaportu sahiplerinin son beş yılda retler nedeniyle 25 milyon dolardan fazla kaybetmesi, bir de üzerine retlerin itirazları sonucu harcanan ekstra ücretler de halkın öfkesini artırıyor. Bunların çoğu da sadece aracı olan acentalara veya vize başvuru kurumlarına yazılıyor. Vize başvurularında sunulması gereken evrak sayısının da artması, zaten zorlu olan vize başvuru sürecini Türk vatandaşları için bir kabusa dönüştüğü ne yazık ki bir gerçek.
Özellikle Batı ülkeleri tarafından Türk pasaportları üçüncü dünya ülkesi vatandaşı niteliğinde değerlendiriliyor. Bu da kendi içerisinde pek çok problemler barındırıyor. Normal koşullarda bir ülkeye seyahat etmek isteyen, normal kazançlı, sabit mesleği ve ikametgahı olan gezginlerin sık sık ret yemesine vesile oluyor. Çözüm ise yok! En üst merciler bu konuda nedense sessizler. Adeta bu sorun yokmuş gibi davranılıyor. Oysa bu vize koşullarının karşılıklı olması gerekiyor. Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girebilen pek çok Batı ülkesi vatandaşına, ülke olarak bizlerin de bazı koşullar dayatması gerektiği inancı içerisindeyim. Esnemeler oldukça bunlar karşılıklı olmak zorunda. Yoksa tek taraflı yapılan esnemelerde genellikle Türk vatandaşları zararlı çıkıyor. En son Norveç örneğinde gördüğümüz üzere Norveçliler kimlik kartı ile ülkemize girebilme hakkı kazanırken, Türk vatandaşlarının Norveç’e gidebilmeleri için zorluklar kat kat arttırılıyor.
Öte yandan, Avrupa şu anda katı vize işlemleri nedeniyle birçok ziyaretçiyi kaçırıyor, umurunda mı peki? Pek sanmıyorum, zaten yazımın konusu da o değil. Yazımın konusu biz gezginler gözünden vize durumları. Avrupa, birçok gezgini kendi ülkesinden ayrılmadan önce terör zanlısı gibi hissettiriyor.
Bunu daha önce sayısız defa söyledim, ancak tekrarlamakta fayda var. Zira nedense pek gündeme gelen bir konu değil. Kınıyoruz, konuşuyoruz, bol dedikodu yapıyoruz, sık sık “onun başına şu gelmiş, vah vah...” diyoruz, o kadar ama! Bunun haricinde en ufacık bir yaptırımımız yok. Özellikle Batı vize politikaları bir tür “seyahat ırkçılığı” yaratıyor. Batılıysanız (ve özellikle de beyazsanız), hemen hemen her yere gitmek için ücretsiz bir geçiş hakkınız oluyor. Pulsuz, parasız bir sırt çantalı gezginseniz ve elinizde bir Avrupa pasaportu varsa, tüm ülkelerin kapıları size koşulsuz açık. Aynı uygulama, aynı koşullarda olan bir Türk vatandaşı için geçerli değil. Öte yandan Afrikalı/Orta ya da Güney Asyalı/Orta Doğu/Orta ya da Güney Amerikalı (siyah ya da kahverengi) iseniz, yasadışı bir göçmen olmadığınızı kanıtlamak için birkaç takla atlamanız gerekiyor; kim ya da ne olduğunuz önemli yok.
“Masumiyeti ispatlanana kadar suçludur” ters politikası dominant bir şekilde yürürlükte. Burada kalmayıp tüm özelinizi açmak zorundasınız, malınız, mülkünüz, paranızı, özünde her şeyinizi. Kendinizi beğendirmek zorundasınız. AB (Schengen) ülkeleri vize konusunda ABD'den çok daha kötü konumda. Bunların arasında da Britanya muhtemelen en’lerin başında yer alıyor; en kötüsü, en pahalısı ve en katısı. Ödenen paraların haddi hesabı yok, bozulan morallerin, aşağılanmaların telafisi yok. Ret yeme, artık tüm kıstasları sağlayanlar arasında bile giderek yaygınlaşıyor. TÜRSAB, Bakanlıklar ve hükümet sadece birkaç lafın ötesine dahi geçemiyor. Durum vahim!
Vize çözüm süreci için çok kapsamlı, ama çokta kolay aksiyonlar alınması gerekiyor, hem de acilen. Öncelikle vize sürecinin daha diyalojik bir şekilde ilerlemesi gerekmekte. Eksik belge ve bilgiler varsa, bu başvuru anında aracı kurumlar tarafından anlayışla karşılanıp esnek bir süre içerisinde çözüm odaklı planlanması gerekir. Bunun için süre verilmeli ve başvuru hemen reddedilmemelidir. Haklı olarak başvurunun reddedilmesi durumunda vatandaşların ödediği paranın en azından bir kısmının, hatta tümünün iade edilmesi gerekir. Ve elbette en önemli konu neden reddedildiği çok açık ve net ifade edilmelidir. Bu her vizeye başvuranın en doğal hakkıdır.
Vize başvurusu yapılırken istenilen evrakların orijinalliğinden tutun, imzasına, tarihine kadar hassas davranan aracı kurumlar ve/veya konsolosluklar reddetme durumlarında mutlaka çok detaylı açıklama vermek zorunda olduklarını bilmeliler. Bu en yetkili kurumlarımız tarafından vize veren kurumlara dayatılması gereken asli bir madde olmalı. “Reddedildi” damgası veya açıklaması ile bu konudan sıyrılamazlar, açıklama esas olmalı. Şu asla unutulmamalıdır ki, vize başvurusu süreci bir ticari süreçtir ve Türk vatandaşları Schengen vizesi almak için yılda bir kaç milyon euro para harcamakta, bunu yaparken maruz kalınan aşağılanmalar, harcanan zaman ve emeğin ise karşılığı yok.
Masaya yumruğumuzla vurmadıkça bu işin böyle sürmeye ve daha da vahimleşeceğine inanıyorum ne yazık ki. Artık bir dur deme zamanı gelmedi mi?
Bu Makale 27.12.2022 - 15:27:12 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Elinize sağlık, çok yerinde tespitler yapmışsınız. İki senedir yaşanan bu problem ekonomimiz kötüleşip paramız değer kaybettikçe arttı. Adamlar bize düpedüz “ülkenizdeki yaşam şartları çok kötü olduğu için esas niyetiniz gezmek değil kaçmak.”diyor. Masaya yumruk vurmak değil saygın ve ÖNCE kendi vatandaşına değer veren bir Türkiye olmamız lazım bana kalırsa. Bu konuda turizmciler olarak biz de Mutlu Kafa Podcast kanalımızda bir yayın yapmış ve deneyimlerimizi paylaşmıştık. “Gelemem Vizem Yok” başlıklı bölümü spotify ve tüm platformlardan dinleyebilirsiniz. Daha güzel günlere!
-
Taleplerinizde çok haklısınız. Ama, topla ördek de olsa, Turizm sektörü şu anda döviz getiren ve böyle devam ettiği sürece döviz getirmeye devam edecek bir sektör. Sizce herhangi bir bir hükümet Turizmden elde edilen döviz akışını bozacak bir karar alabilir mi? Böyle bir cesareti var mı? Alsa bile, sektör tepkisi yüzünden geri adım atmaz mı? Sektör zaten batmş. Ön ödemelerle geçmiş sezon borçları dahi ödenemiyor, hala maaş veremeyen oteller varken, talebi daha da kısacak bir adım atılır mı sizce?
-
Ne kadar güzel bir makale. Çok doğru ve hatta bence az bile yorum yapmışsınız. fazla detaya inmemeişsiniz. Size bir örnek vereyim, geçen ay Almanya konsolosluğu 1 yıllık verdiği vizeleri bir yazı ile iptal etti. Tek bir açıklama yok. Yolcularım ortada kaldı. Ödediğimiz paralar yandı. Bu durumda kim ne yapacak, nasıl ticaret yapacağız. Her yere yazdım, aradım, vesselam kimseden tık yok. Sadece vah vah vah dediler.