B planı
Süslü bir başlangıç gibi görünebilir. Ne de olsa son on yılda hiçbir şey yapamayan her yöneticinin ardına saklandığı büyük ve tılsımlı bir sözdür. İşin matematiğine girersek, B planı olması için A planı da olmalı önermesi doğrudur. İyi de A planı var mı?
Turizm kitlelere hitap eden aynı zamanda hizmet alan ile hizmet vereni geliştiren bir şekilde birbirini tamamlayan bir ekonomi modelidir. Her iki tarafın da karşıdan beklentileri vardır. Eğer bu beklentiler tam ve eksiksiz karşılanırsa orada bir gelişmeden bahsetmek olasıdır. Ama beklentiler birbiri içine girmiş ve tanımlar muğlak şekilde oluşmuşsa buradan bir kazanım elde etmek olanaksızdır. Turizmde yıllardır mevcut olan ancak son üç yılda kriz olarak kopma yaratan sıkıntı budur. İlginç olan bu basit denklemi anlayıp algılayan kişilerin sayısındaki azlıktır. Belki de sorunun her yıl birikerek ortaya çözüm yolları yitirilmiş bir tablo meydana getirme nedenlerinden biridir!
Her işte başarı ve sürdürülebilir model belirlenmiş bir kalite hedefi olursa ortaya çıkar. Kalite kaygısı olmadan söylenen söz, yazılan yazı, çizilen proje, üretilen fikir, imal edilen cihaz, inşa edilen bina… olamaz! Geri kalmış toplumların kapatamadıkları boşluk tam da budur. Diplomalı cahiller olsa da, omzu yıldızlardan kalabalık yöneticiler olsa da, milyar dolarlık servete sahip sözde zenginler ortada dolaşsa da işin özü farklı ele alınmadıkça bir yere varmak olası değil. Ama konu da basite indirgenmeden toplumsal kaygılar ve gelecek nesillerin ilerlemesini hedef alacak şekilde yeniden kurgulanmadan yapılacak fazla şey yok. Ancak unutulmasın, kalite hedef kitlenin isteği ve benimsemesi olmadan ortaya çıkmaz.
En basit ve çarpıcı örnek belki de çay üzerinden verilebilir. Neredeyse herkesin her gün defalarca tükettiği çay satışını hiç incelediniz mi? Tat, sunum, fiyat ölçütlerine bakarak kalite derecelendirmesi yaptınız mı? Eğer yaptıysanız, kalitenin temel nitelikleri olan tabloyu çıplak olarak görmüşsünüz demektir. Türk tipi çay ortadan kalktı ve yabancı tatları olan ancak damak tadımıza uygun olmayan türler piyasada bollaştı. Çayın cam veya sırlı porselen kaplar içinde tadının değişmediğini, seramik kaplarda tadının değiştiğinin ayırdında olan işletme sayısı bir elin parmakları sayısı kadar azdır. Cam ama nasıl bir cam? Kaliteli, dayanıklı, zarif ve ergonomik modeller kaç tane? Kullandıktan sonra çay ve diğer lekelerin kalmadığı bir yıkama usulü mevcut mu? Bu tarz sorularla kalite unsurunu artıran ve bu ürünü marka haline getirme çabası ortada mı?
Peki, basit olan diğer örneklere geçelim. Türk kahvesi dünya çapında bir yere sahip mi? Denebilir ki, kahve bizde yetişmiyor ve dışarıdan almaya bağımlıyız ve bu nedenle bir engel mevcuttur. Önermenin bir kısmı doğru kabul edilse bile bu uğurda yapılan çalışmalar çok cılız ve yetersiz. Son yıllarda birkaç üretici kahve makinası yaparak bir rahatlama yarattı ancak toptan kalite bakımından eksikler çok fazla. Başka bir örnek ise yoğurt. Kaliteli olarak tanımlanabilecek içeriği, sunumu ve fiyatı dengeli bir ürün var mı? Çok farklı ve değişik marka olması o ürünün kalite sınırını değiştirmez. Daha değişik örnekler vermek olasıdır. Burada dile getirilmeye çalışılan tek şey algımızın ne kadar eksik olduğunun farkına varmamızdır. Bu algı gelişmeden gıda ve konaklama konusunda ilerleme olanaksızdır.
Önemli bir anapara kaybı işletmelerin yapısından kaynaklanmaktadır. Her girişimci gıda üreten bir dükkân açarak ticari faaliyetine başlamakta ve benzer olarak diğerleri konaklama tesisi açmaktadır. Göstermelik ve sözde zorlayıcı bazı bürokratik kurallar olsa da işin temeli olan kalite göstergesinden çok uzak faaliyetler ortadadır. Öncelikle gıda üreten ve konaklama hizmeti veren tesislerin çevresel etki değerlemesi çok önemlidir. Yan yana aynı tür hizmeti veren tesisler ile turizm gelişemez. Burada olması gereken ticari ilişkiler matrisinin karar vericiler tarafından iyi belirlenmiş olması gereklidir. Eğer her yeni tesise izinler için ödenen paralardan elde edilen gelir olarak bakılırsa sonuç süregelen krizler olur. Bugün ve on yıllardır yaşanan olayların öz açıklaması bu şekilde yapılabilir. Ancak işin vahameti burada bitmiyor ve devam ediyor. Tesisler açılıyor, doğa ve çevre göz ardı ediliyor ve bir müddet sonra tesisler el değiştiriyor.
Buradaki dar boğaz ise, daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, tesisin verdiği tahribatın gerçek değil gizli hesabının ortada olması ve bu yanlışlıkların bir sonraki işletmeye devir edilerek muhafaza edilmesidir. Çoğu tesis açıldıktan kısa bir süre sonra, 6 ay veya bir yıl içinde el değiştiriyorsa, buradaki sorun ortaya çıkartılmalıdır. Yapılan masraf üzerine yeniden yapılan tadilat ile üzerine eklenen rakam birilerini rahatsız etmelidir. Çünkü bilmeden sadece gözlem ile açılan tesisler kalıcı olmuyor. Kalıcı olmayan tesislerde kalite bilincinin oluşması olası değil. Sadece metrekare maliyet fiyatı 500-750 TL olarak kabul edilse, her tadilatta işletmenin ne kadar fazla para kazanması gerektiği kolayca hesaplanabilir. Bir önemli detay ise gıda üreten tesislerde bilinçsizce satın alınan cihazlar ve yan ürünlerdir. Ciddi bir araştırma yapılsa, bizim hizmet için çağrıldığımız zaman tespit ettiğimiz, tesislerin depolarında atıl bekleyen malzemenin maddi boyutunun ne kadar büyük olduğu ortaya çıkartılabilir. Bu değerler aslında tesisin ömrünün tükenme sürecinin basamak taşlarıdır.
Basit bir hesaplama ile 50 metrekare bir tesis tadilat için inşaat 25,000 TL ve cihazlar işin içine girince toplam 35,000 TL harcama yapar. Bu bedel mevcut satın alma veya devir parasına eklenince geri dönüş çabalarının bir hayli artacağı ve sürece tahammül sınırının azalacağını öngörmek olasıdır. Sonuç ise kalite yerine her türlü göz boyama ile para kazanımına dönmektedir. İçinden çıkılmaz girdap bugün Türk turizmi ve ona bağlı olan yemek sektörünün önündeki problemdir. Örnekler ve hesaplar farklı şekilde çoğaltılabilir.
Sonuçta anlatmak istediğim, B planı hatta C ve D planları yaşamın her yerinde, iş ve işletmede olması gereken ancak itina ile gerçekçi verilerle hazırlanması önemli bir öngörüdür. Ama B planı asla iş görmeyen bir sistemin farklı şekle dönüştürülmesi değildir. Yani turizmin B planı “sağlık turizmi” değildir. Benzer şekilde C planı “gurme turizmi” değildir. Her durumun da ciddi olarak planlanması ve uygulanması gereklidir. Başka türlü başarı ve kaliteye ulaşma olanağı yoktur. Yanlış algıları düzeltmeye yardımcı olması dilekleriyle.
Bu Makale 18.09.2017 - 16:22:41 tarihinde eklendi.