Antalyalı, sırtını denize niye döndü?
Gittiğim hiçbir ülke veya kentte Antalya’da rastladığımız türden sırtını denize dönen ikinci bir millet görmedim.
Daha doğrusu birgün dünya çapında ‘denizini kullanmayan kentliler yarışması’ yapılsa Antalya ilk sırada yer alır sanırım.
Antalya’nın deniz sahili uzunluğu tam 650 kilometre.
Pırıl pırıl koyları ve mavi bayraklı sahilleriyle Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında en temiz denize Antalya’nın sahip olduğu da bilinen bir gerçek.
Acaba Antalyalılar ve kenti yönetenler bugüne kadar denizi kirletmemek için mi kullanmıyorlar diye aklıma bir soru geliyor.
Kendi ailemden basit bir örnek vererek Antalyalıların denize olan ilgisini daha doğrusu ilgisizliğini anlatmaya çalışacağım.
Köyümüzün denize olan uzaklığı 7 kilometre. Binlerce kilometre uzaktan deniz, kum ve güneşimizden yararlanmaya gelen yabancı misafirlerin gözdesi Alanya’dan söz ediyorum. Allah rahmet eylesin rahmetli babamı 84 yaşında kaybettim. Bir defacık da olsa denize girmediğini biliyorum. Yıllarca yaz gelmeden yaylaya kaçtık, sonbaharda ise yayladan indik. Binlerce Antalyalı hala aynı kültürü yaşatıyor. Eski neslin denizle hiç ilgisi yok. Adeta küsmüş gibi sırtını dönüyor.
Hal böyle olunca denizi özellikle gelişmiş toplumlar ulaşım amaçlı rahat kullanabilirken biz bırakın ulaşım amaçlı kullanmayı bir kere girip yüzme zevkinden bile mahrum kalıyoruz.
Antalya’da kıyısından kenarından deniz gören evlerin fiyatı diğerlerinden birkaç kat daha fazladır. Hatta denize nazır olan evlerin değerinin 200 bin Euro’dan başladığını biliyoruz. Geçenlerden bir dostum, “Lara sahil bandından denize nazır bir ev aldım. Çalışıyorum. Gündüzleri balkona oturup denize nazır bir kahve yudumlamak imkansız, anca akşamları bu fırsatı buluyoruz onda da deniz karanlık neredeyse yok gibi, parayı boşa verdik evi satıyorum” dedi.
Bakın burada ikinci bir konu daha devreye giriyor o da denizin geceleri karanlıklara bürünmesidir. Yani şehrin deniziyle, caddeleriyle ruhunu kaybetmesi ve adeta ölü bir kent havasına bürünmesidir.
Antalya’nın önceki başkanlarından Bekir Kumbul çıktı ortaya “Ben denizi kullanacağım başta Kemer, Beldibi, Kundu ve Belek’i Antalya’ya şehir merkezine deniz ulaşımıyla bağlayacağım ayrıca da Kıbrıs’ı Antalya’ya feribot seferleriyle bağlayacağım” dedi. Onun da partisi tarafından aday gösterilmemesine giden yolu işte bu feribotlar açtı. Nasıl olur demeyin bilen biliyor, bal gibi oldu.
Daha sonraki Başkan Menderes Türel yine benzer bir mantıkla yola çıkarak 2 tane deniz otobüsü siparişi verdi. Onun da denizi kullanmaya başkanlık ömrü yetmedi. Türel’in deniz otobüsleri bitmiş, şimdiki başkanın parası olmadığı (!) için onları satılığa çıkardığını öğrendim.
Esnaf kente turist gelmiyor diye inim inim inliyor. Akşam saatlerinden itibaren güzel körfez karanlığa bürünüyor. Uzak noktaları bilmem ama en azından Kemer’den itibaren Göynük, Beldibi ve yine Belek’ten itibaren Kundu ve Lara’dan olmak üzere 2 merkezden deniz otobüslerine misafirleri bindirsek yat limanına getirsek ne olur?
Bu iki tane özel siparişle yapılan deniz aracını satılığa çıkarmak yerine yakıtını doldurup bir güzel de gerdanlık gibi ışıklandırsak ve Antalya körfezinde boş bile olsa dolaştırsak kötü mü olur acaba?
Bu sayede Antalya halkının hem kendi denizini fark etmesini sağlayacağız hem de kente ciddi anlam da görsel bir canlılık gelecektir.
Böyle başlayacak bir hareketin gelecek kuşaklar tarafından daha farklı projelere dönüştürüleceğini düşünüyorum.
Aksi halde sırtını mütemadiyen denize dönen bir nesil, ancak ve ancak yine sırtını denize dönen bir nesil yetiştirir diye düşünüyorum.
Antalyalılarla denizi barıştıran her kim olursa olsun bana göre tarihe geçecektir.
Bu Makale 11.08.2010 - 09:43:16 tarihinde eklendi.