Antalya Tünektepe 'L' tipi cezaevine dönüştürülsün, ilk konuğu da Fazıl Say olsun!
DİKKAT! Bu makale kati suretle Tünektepe eleştirisi içermemekte, bilakis muhteviyatında Fazıl Say ve Uluslararası Antalya Piyano Festivali hayranlığı barındırmaktadır.
UTANÇ
Benden sadece bir yaş büyük olmakla beraber ‘’bizim kuşaktan böyle adamlar da çıktı’’ şeklinde hava atmamız için elimize bolca malzeme veren nadir yeteneklerden biri Fazıl Say.
Politika, siyaset ve din üçgenindeki net tavrını hayranlıkla izlediğim cesur, katkısız, GDO’suz doğal adam. Le Figaro’nun hakkında "O, sadece dahi bir piyanist değil; şüphesiz ki 21. yüzyılın en büyük sanatçılarından biri olacaktır" dediği nev-i şahsına münhasır kişilik.
Kendimden utanıyorum. Utancımın nedeni ise bildiğim, dinlediğim ve hayran olduğum bu değerli insana ve sanatına hayatımda şimdiye dek yeterince yer ayıramamış olmak.
HAYRANLIK
14. Uluslararası Antalya Piyano Festivali vesilesi ile bir kez daha şehrimizi onurlandıran Say, 8 Kasım akşamı Antalya Kültür Merkezi'nde benim de aralarında olduğum heyecanlı ve mutlu kalabalığın (ki bir kısmı merdivenlerde oturmak zorunda kaldı) iki saatliğine de olsa kanatlanmasına neden oldu.
Hatta bir ara o kadar yükseldik ki, o irtifa da; Nazım’ı, Hayyam’ı, Metin Altınoku’u, Cemal Süreya’yı, Pir Sultan Abdal’ı, Muhyiddin Abdal’ı, Orhan Veli’yi ve hatta Can Baba'yı gördük, selamlaştık ve kucaklaştık.
Naci Özgüç yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'nın Fazıl Say ile birlikte seslendirdikleri Su / Water tek kelime ile muhteşemdi. Say, eseri seslendirdikten sonra yaptığı espride "size su sesi yapmaya çalıştık" dedi ancak biz onların sayesinde Akdeniz’e daldık, Eğirdir gölünde balık tuttuk, Dim Çayı'nın kenarında uzanıp göğü seyreyledik. Eser öylesine büyüledi, öylesine içine aldı ki bizleri, nasıl başladığını anlamadan, neden bittiğini sorgular olduk.
Sonra Serenad Bağcan aileden gelen Allah vergisi yeteneğini bir konuşturdu, pir konuşturdu. Bir ses bu kadar mı duru, bu kadar mı güçlü ve etkili olur. İçindeki güzelliği yüzüne de yansıtan Bağcan bizleri darmadağın ederken, bundan böyle gönlümüzde özel bir alanı işgal etmeyi de garantilemiş oldu.
ŞÜKRAN
Antalya Büyükşehir Belediye’sinin 14 yıldır büyük bir istikrar ve sahiplenme ile sürdürdüğü Uluslararası Antalya Piyano Festivali vesilesi ile her bir Antalyalının gelmiş geçmiş ve halen iş başında olan tüm belediye başkanlarına ve festival organizatörlerine, hatta emeği geçen herkese bir şükran borcu vardır, olmalıdır da. Festival boyunca salonları tıka basa dolduran kent halkının da organizasyonun Antalya tarafından gayet güzel sahiplendiğinin de en net kanıtıdır elbette.
DİYECEĞİM O Kİ (ÜTOPİK BİR DURUM)
Adet edindiğim üzere, her zaman olduğu gibi yine önerilerim var;
• 14 yıldır istikrar ile sürdürülen bu mükemmel organizasyonu birazcık modifiye etsek ve eşsiz Tünektepemizi önce sıkı bir renovasyona soksak ( ki şimdiki durumu bunu fazlası ile gerektiriyor )
• Ardından festival tarihini birazcık yaz ortasına çekip hava muhalefeti riskini ortadan kaldırsak.
• Sonracığıma bu çılgınlığın adını "Şehirde Müzik Var"dan "Şehrin 618 metre yukarısında müzik var" gibi bir ilgi çekici iddiaya büründürsek.
• Yetmedi bir de Fazıl Say Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ile birlikte muhteşem "Water"ı seslendirirken helikopter ile muhteşem Antalya manzarası eşliğinde bir çekim yapsak ve tüm dünya ile paylaşsak, sosyal medyayı yıksak…!
• İlk konseri, bu benzersiz olayı aylarca hatta yıllarca konuşacak ve konuşturacak dünyalı seçkinlerden oluşan bir misafir gurubu için organize etsek.
• Tüm bu konukları Sarısu’dan gün batımında teleferik ile yukarı çıkarıp "Nazım Oratoryosu" namelerinin Beydağları'ndaki yankısı ile buluştursak.
• TV Canlı yayınları ile bu olağanüstü keyifli müzik şölenini milyonlara sunsak !!!
• Hemen oracıkta Say için bir ev inşa edip Tünektepe’den hiç inmemesini, hayatını hep burada geçirmesini, en güzel bestelerini sırtını Beydağları'na verip Akdeniz’e karşı yapmasını sağlasak, onu göğe hapsetsek.
Olmaz mı ? Fazıl Say’ın hapis kısmı haricinde bence hepsinin oluru var. Sadece istemek ve inanmak kafi. Yeter ki bu tarz çılgınlık olarak adlandırılması muhtemel aksiyonların aslında ne kadar büyük, ne kadar önemli ve pozitif sonuçlar doğurduğunu ve dünyada ne kadar fazla ses getirdiğine biraz olsun inanmak.
Memleket ve hatta dünya çılgın projelerden geçilmiyor, bizimkisinin hiç değilse ucundan köşesinden alt yapısı hazır. Sadece büyük ağabey ve ablalarımız tarafından verilecek "ekşın" komutunu bekliyoruz.
Bu Makale 06.12.2013 - 16:44:12 tarihinde eklendi.