Anlattıklarınız karşınızdaki kişinin algı seviyesiyle sınırlıdır
TURİZME NASIL BAKALIM? Önce makro gözlüklerle bakalım.
• Türkiye turizm cennetidir, toprakları üzerinde dört mevsim yaşanan nadir bir ülkedir.
• Toprakları bereketlidir ve tropik gıdalar dışında her türlü bitki, meyve, sebze yetişir.
• Toprakları kıymetlidir çünkü MÖ 60.000 yıldan beri pek çok medeniyetler yerleşmiş ve paha biçilmez kalıntılar bırakmışladır.
• Tabiat örtüsü bazı yörelerde dünyada eşi benzeri olmayan botanik zenginlikleri işaret eder.
• Fauna zenginliği göç yolu olması yanında yerli çeşitliliği barındırır.
• Akarsuları komşularını kıskandıracak özelliktedir ve bazı yörelerdeki kanyonlar henüz bakir kalmıştır.
• Üç tarafı denizle çevrili, eşsiz boğaz oluşumu ile Asya-Avrupa arasında köprü olan tek ülkedir.
• Deniz ve akarsularındaki su canlıları türleri bakımından zengindir.
• Doğal ve organik gıda üretiminde sahip olduğu topraklar rakipsizdir.
• Sahip olduğu insan kaynağı ve çalışabilir nüfus bakımından diğer ülkelerden üstündür.
Bu kadar pozitif değere sahip ve turizm bakımından pazarlanacak malzemesi olan başka bir ülke var mı?
Şimdi mikro gözlükleri takalım.
• Her yıl enflasyon sepeti misali ülkemize gelen turistleri sayıyoruz, tekrar sayıp toplayıp çıkartıyoruz sonra flaş bir haber patlatıyoruz. “30 milyon turist sayısına ulaşacağız”. Ama ne gam hele her sene 10 milyon artacak söylemleri raporlara girsin bak o zaman nasıl turizmi patlatacağız.
(Sayı mı kalite mi algı eksikliği)
• Bereketli toprakları erozyonla kaybedilmesine ve bu işe gönül veren bir yüreği en genç Dede ve ulu bir insanın gayretlerine karşı önlem alınmaması nasıl izah edilebilir?
(Doğanın izinden gitmeden de tabiatın kalıcı olacağı bilgi eksikliği)
• Tesisler 5*, gelen turist görüntüsü 2*, elde edilen gelir 3* ama gelişmedeyiz, merak etmeyin. Aksini söyleyenler çekemeyenler ve münafıklardır.
(Aptal gururunun farklı açıklaması)
• Turist ülkemize geliyor ve ona kendi ülkesinin yemeklerini kendi yorumlarımızla sunuyoruz. Ne yapsaydık yani, Türk mutfağını mı tanıtsaydık?
(Tembellik değil de nedir?)
• Anadolu’nun uçsuz bucaksız lezzetlerini ve şarabını, rakısını turiste tanıtmak olmaz, sonra onları alırlar ve kendi markalarını üzerine koyarlar. Aynı yoğurt, döner, rakı, imambayıldı gibi. Bu nedenle bunları kendimize saklamalıyız.
(Ülkesini tanımamak ve sevgi eksikliği)
• Hizmet çok da önemli değil, sen tesislere bak, böylesi dünyada azdır. Hem böyle tesiste kalacaksın hem her şeyi yiyip içeceksin hem de hizmetten şikâyet edeceksin. Böyle şey olmaz.
(Turizmi sadece tesis zanneden dar kalıplar)
• Yatırımcısından çalışanına kadar turizmin bir meslek olduğu, tesislerin fabrika benzeri çalışması gerektiği, çevre-insan-ekonomi üçgenini algılamayı öğrenmek için daha ne kadar zaman gerekecek?
(En önemli yatırımın insana yapılması gerektiği gerçeğinin algılanamaması)
• Hizmette gıda-hijyen (sağlığa uygunluk)-kalite çemberini ıska geçerek misafire elinde olanı vermek ve daha iyi nasıl yapılabilir sorgulaması yapmamak.
(Bilinç ve işletme bilgisi eksikliği)
Bildiğiniz gibi ben turizme kendi uzmanlık alanım olan, tesis planlaması, proje danışmanlığı ve teknik donanımlar açısından bakarak farklı konulara dikkat çekmeye çalışıyorum. Ancak son zamanlarda yaşamakta olduğum bazı olayları izah etmekte zorlanıyorum.
Bir tesisin fikirden proje haline getirilmesi, bilgi ve deneyim ile birlikte emek yoğun bir dizi çalışma gerektirmektedir. Teknolojik gelişmelere ve dünyadaki hizmet değişimlerine yanıt verecek yapılar planlarken unutulmaması gereken tek bir sihirli madde işletme olarak ortada durmaktadır. Eğer proje üzerinde çalışan mimarlar ve mühendisler sadece yapıya odaklanır ve işletme kısmını tamamlamazlarsa ortaya telafi edilmez sorunlar çıkmaktadır. Ancak bu nokta ne yazık ki tartışmalı gibi görünmektedir. Çünkü işletme fonksiyonları sektörde tam olarak ağırlığını bulmadığı için büyük bir düşünce kirliliği söz konusudur.
Projenin başında planlanması gereken tüm fonksiyonlar, bu işin bedeli projeye katılmadığı ve hizmet için ne teklif edilse pahalı olarak algılandığı için, gerektiği gibi irdelenmemekte ve tesis en önemli donanımından eksik inşa edilmeye başlanmaktadır. Bu noktada hizmetin bedeli ve değerinin kabul görmesi söz konusu olmadan bedava fikirlerle tesisler şekillenmektedir. Nasıl ve neden böyle bir yolda ısrar edilmekte olduğunu anlamak olanaksızdır. İşin trajikomik tarafı ise yatırımcının bu tavrını öğrenen yabancı zincirlerin bile kendi kıstaslarında farklılıklar yaparak işin kalite boyutunu atlamaya başlamalarıdır. Bu durum günü kurtarmak olarak en pahalı çözümdür. Çünkü anlaşma şartlarında sürekli bir yenileme faaliyeti ile işletme para harcamaya devam etmektedir. Yatırımcıların gözlerinin önünde gelişen bu durumu ne kadar daha görmezden gelecekleri merak konusudur.
Geçen hafta sözde kar faciası nedeniyle önceden kesinleştirmiş olduğum bir toplantı için uçak seferleri iptal edilince, uçak yerine ülkenin en ünlü olan ancak el değiştiren otobüs firması ile seyahat ettim. Hizmette farklılıklar görünce sorguladım ve bana söylenen çok çarpıcı bir cümleydi. Yeni firma hizmeti bu şekilde verecekti. Yani kalite düşürümü yapmışlar. Otobüs içi eğlence sisteminde film kısmına baktım ve yeni eklenen dini filmler dikkatimi çekti. İçerik ve mesajlar hakkında yorum yapmak olanaksız. Toplantı sonunda havaalanına giderek uçakla geri dönme şansımı denemek istedim. Her zaman bindiğim markanın servis otobüsleri boş ve kapıları kilitli, hemen arkasında markayı çağrıştıracak yeni bir firmanın otobüsleri hazır bekliyor. Başka seçenek olmadığı için otobüse bindim ve konuyla ilgili araştırma yaptım. Sonuçta bu işler turizmde iddialı hiçbir ülkede bu şekilde yapılmaz ve yapılmıyor da.
Kalite kaygısı olmadan ne turizm geliri artar, ne insanlar gelişir, ne yardımcı sektörler katkı sağlar, ne tanıtım olur ne de ilerleme. Sadece dön dolaş aynı noktaya geliriz ancak söylemler hep şatafatlı ve ileriye dönük sözlerden oluşur.
Bu Makale 27.02.2012 - 10:05:26 tarihinde eklendi.