Altı kaval üstü şeşhane...
Uzun zamandır Çanakkale'nin Ezine İlçesi'ne bağlı tatil beldesi Geyikli’yi görmeyi eşim ve ben çok istiyorduk. Ata Demirel’in en son çevirdiği Eyvah Eyvah filmiyle adını neredeyse tüm Türkiye’ye duyuran zeytinciliği ile ünlü bu beldemize gitmek geçen hafta kısmet oldu.
Arabayla İstanbul’dan çıkıp Tekirdağ güzergahından Çanakkale Boğazı'nı geçerek ulaştığımız Geyikli’den sonra üzümü, şarabı, bağ evleri, kalesi, pırıl pırıl denizi ve ince kumlu plajları ile ünlü Bozcaada’daki konaklamamızın ardından Ezine, Akçay, Dikili, Aliağa, Foça, Menemen, Manisa, İzmir, Aydın, Çine, Söke, Yatağan ve Muğla üzerinden Marmaris Selimiye beldesinde seyahatimize son noktayı koyduk.
Geyikli ve Bozcaada hariç bu güzergahı en son 3 sene önce tekrarladığımdan şimdilerde nelerin değiştiğini görmek bu yörelerin turizmini yakından koklamak, hem biraz olsun tatil yapmak hem de sizlerle paylaşacak bilgiler toplamak adına iyi bir seyahat olduğunu düşünüyorum.
Doğruyu söylemek gerekirse yola çıkarken hiçbir rezervasyon yapmadan gittik. Amacımız neresi hoşumuza giderse orada konaklamaktı. İyi de yapmışız. Biraz nerde trak orda bırak oldu. Yıllardır 5 yıldızlı oteller ve tatil köylerinin kalabalık ve çok sesliliğinden nasibini yeterince almış birisi olarak, belde, kasaba ve köylerin doğallığını, sade güzelliğini, en önemlisi sessizliğini çok özlediğimi bir kez daha hissettim. Arada bunları yapmayı herkese tavsiye ederim.
Ancak ben bu yazımda gittiğim gördüğüm bu yerleri tanıtmaktan anlatmaktan çok buralara giderken tatilcilerin neler yaşadıklarını, oralarda nelerle karşılaştıklarını anlatmak istiyorum. Bunu hem bir turizmci hem de sade bir vatandaş gözüyle anlatacak, gördüğüm eksiklikleri, ihmalleri, vurdumduymazlıkları, 'Yok artık bu da olur mu?' dediğimiz bildik şeyleri bir kez daha gözler önüne sereceğim. Bazı konuları yetkililerin dikkatine sunacağım. Belki dikkate alan olur çözüm üretilirse bir dahaki ziyaretimiz daha eziyetsiz ve sorunsuz olur.
KARAYOLLARI NE DURUMDA?
Şimdi lafı daha fazla eveleyip gevelemeden ilgili kurum ve kuruluşlara bu seyahatimizde gördüğümüz olumlu ve olumsuzlukları bir bir yazalım bakalım.
Öncelikle Karayolları ile başlayalım söze. Hepimizin üzerinde mutabık kaldığı 'Ülkemizde en iyi çalışan kurum Karayolları'dır' sözünü burada tekrar edeceğim. Gerçekten de tüm tek şeritli yolları duble yollara çevirmek için büyük çaba sarf ediliyor.Yollar şantiye gibi. Ancak nedendir bilinmez koskoca yolu yapan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Şantiyelere bakıyorsunuz üç beş kişi çalışıyor. Bu benim çok dikkatimi çekti. Bu tempo ile gidilirse 10 sene sonra bile bu yolların yapımı bitmez. Yerli turist de yabancı turist de bu çileyi böyle uzun yıllar çekmez. Oysa yollar kalkınma ve turizm için çok çok önemlidir.Havadan yapılan turizm sadece kalkış ve varış noktalarına fayda sağlarken kara yolu, demiryolu ve deniz yolu ile yapılan turizm geçtiği her yere, uğradığı her limana katkı sağlıyor.
Konuya bu yönden bakacak olursak zaman bizim için çok çok önemli. Bir an önce bu yol işini tamamlamalıyız. Türkiye neredeyse 80 yıldır yol yapıyor ama nedense ömür bitiyor yollar bir türlü bitmiyor. Ben bu güzergahı onlarca kez gittim geldim. Değişiklik yok mu? Güzellikler yok mu? Tabi ki var. Özellikle İzmir - Muğla arasındaki yol süper olmuş. Ancak Tekirdağ yolu dahil Eceabat’tan karşıya geçip kıyı şeridinden İzmir’e gitmek tam bir çile. İzmir’i merkez olarak kabul etsek kuzeyi ile güneyi arasındaki fark siyahla beyaz arasındaki fark gibi. Atalarımız böyle şeyler için 'Altı kaval üstü şeşhane' derdi. İşte onun gibi bu yolların ve tatil beldelerinin durumu...
Bu inşaat halindeki yollarda trafik önlemleri de eksik. Ortalıkta polis yok gibi. Olanlar da yatmışlar sotaya radarla hız kontrolü yapıyorlar. Boşuna uğraşmasından sürücüler inanılmaz dayanışma içindeler bize en az 5 yerde ilerde radarın olduğunu ısrarla sellektör yaparak haber verdiler. Sizin anlayacağınız polisler doğru dürüst kimseyi avlayamıyorlar. Zaten hız yapmak da doğru birşey değil. Bu yollarda işaretlemeler de yeterli değil. Aniden yol bitiyor veya aniden birçok yerde yol inanılmaz daralıyor. Karşıdan gelen kamyon ve tırlara bazen teğet geçiyorsunuz. Dolayısıyla buralarda yavaşlayarak çok zaman kaybediyorsunuz. Seyahatinizin çok büyük bir kısmı bu güzergahta trafik sıkışıklığı içinde geçiyor. Turizmden yeteri kadar payını alamıyor bu yöreler. Oysa hepsi birer turizm cenneti olabilecek nitelikte yerler.
Ha söylemeden geçmeyeyim; bu yol sorunu geçmişten gelen sorun. Yoksa bu hükümetin yaptığı en iyi icraat bence yol ve inşaat işleri. Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek lazım. Güzel yollar ve tüneller yapmışlar tebrik ediyorum.
TATİL BELDELERİNDE TRAFİK SORUNU
Bir başka konu da kasabaların olduğu yerlerdeki trafik ışıkları. Bu konudan herkes çok şikayetçi. Kasabadan karşıdan karşıya geçecek bir kaç araç için tüm ana yoldaki araçlar uzun süre durmak zorunda bırakılıyor. Kırmızı ışıklar çok çabuk yanıyor. Maalesef bu kasabalarda ışıklar yöre halkına göre ayarlanmış. Öncelikli geçişler onlara tahsis edilmiş. Ayrıca yakın aralıklarla çok sayıda ışık konulmuş. Kimsenin neredeyse kilometrelerce olan kuyrukları önemsediği falan yok. Trafik polisi burada da hak getire. Belki onlar buraları yönetse en azından ışıklar böyle durumlarda devre dışı bırakılsa bu bir çözüm olabilir. Bu durumda olan kasabalar için işin uzmanı değilim ama alt veya üst geçitler yapılarak bu sorun sanki çözülürmüş gibi geliyor bana. Doğru veya yanlış en azından bu da fikir bence düşünün derim...
Gelelim Çanakkale Boğazı'nda, Marmara Denizi'nde ve Bozcaada’da çalışan eski arabalı vapurlara. Bu vapurlarımız çok çok eskimiş. Hiçbir görsel güzelliği yok. Adeta demir yığını. Müzeye koysan çok daha fazla turist çeker. Bakımsız ve boyasız paslı demirleri insanı ürkütüyor. Tuvaletler leş gibi. Bu vapurlar kaç yaşındalar bilemiyorum ama ben en az 40 yıldır onlara biniyorum. Herhalde metalin de bir ömrü vardır diye düşünüyorum.
Öncelikle Çanakkale Boğazı'na köprü veya köprülerin çok acil olarak yapılması lazım. Bu boğazı geçmek için eskiden bayramlarda insanlar kuyruklarda beklerdi. Şimdilerde hemen hemen hergün kuyruk yaşanıyormuş. Ben Çanakkale Boğazı'na köprü yapıldığında karayolu ile Balkanlar'dan ve Avrupa’dan çok turistin geleceğini ve yol güzergahındaki yörelerin ekonomik olarak çok kalkınacağına inanıyorum. Yani parasını çok kısa zamanda çıkarır, para da kazandırır.
Söz arabalı vapurdan açılmışken özellikle Geyikli - Odunluk İskelesi - Bozcaada arasında çalışan bu vapurlardan bir tanesini anlatmadan geçemeyeceğim. Sonradan yapılan pimapenli oturma bölümü gerçekten çok uydurma ve komik. Gemi sağa sola yattığında çatır çutur sesler çıkarıyor. Pimapenler kırıldı kırılacak sanki. Alay konusu oluyorlar. Turistler ve bizler çok güldük. Bir o kadar da şaşırdık. Laz olduğumdan bu durum bana önce gayet doğal geldi ama ben de gülmekten kendimi alamadım. Bırakalım artık bu ve buna benzer gemilerimiz emekliye ayrılsınlar. Ancak jilet yapılmasın bunlardan. Yıllardır insanlara verdikleri hizmetlerin anısına onları yaşatalım derim. Verelim yöre halkına restoran yapsın veya konaklamada kullanılsın turizme hizmet vermeye devam etsinler. Bazılarına bu saçma gelebilir ama en azından bu da bir fikir...
Şunu da unutmadan söyleyelim yeni alınan gemilerimiz hem lüks hem de daha süratli. Ancak onlarla seyahat insanlara çok pahalı geldiğinden eski arabalı vapurların önündeki kuyruklar her geçen gün daha da uzuyormuş. Dönüşte Yalova’dan gelelim dedik. Kuyruk ben diyeyim 2, siz değin 4 kilometre. Körfezi dönmek zorunda kaldık. Keşke vapur kuyruğuna girseydik. Gölcük ve İzmit’te TEM'e girilecek tüm yollar bakım nedeniyle kapanmış. Çektiğimiz sıkıntıyı anlatırsam yazı herhalde 10 sayfa falan olur. Hele o kırmızı ışık işkencesi anlatılacak gibi değildi.
TURİZMİN YÜZKARASI TUVELETLERİMİZ
Bir başka kangren vakamız; tuvaletlerimiz. Mola yerlerinde, restoranlarda ve benzin istasyonlarındaki tuvaletlerimizin birçoğu içler acısı durumda. Pislik içindeler ve iğrenç kokuyorlar. Paralı olanı da pis, parasız olanı da. Nedense yıllardır bu işe bir çözüm bulamadık. Bazı marka yerleri bu anlattıklarımın dışında tutuyorum. Ulusoy,Varan ve Metro gibi şirketlerin yaptığı mola yerlerindeki tuvaletler son derece temiz ve hijyenik. Onları kutluyorum. Ancak diğerleri için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bu konuda gerçekten cümle kurmakta zorlanıyorum. Yıl 2012 hala neler konuşuyoruz! Sadece bu tuvaletleri ilgili belediyelerin çok sık denetlemesi lazım geldiğini belirtiyorum. Ayrıca işletmelere 24 saat boyunca sadece bu işle ilgili görevli bulundurma mecburiyeti getirilmeli, standartlar belirlenmeli ve hijyene dikkat etmeyen işletmelere gerçekten ağır para cezaları verilmeli diyorum. Bu tuvaletler konusu gerçekten çok önemli. Hele turizm için çok çok önemli.
BELEDİYELER
Gelelim şimdi de belediyelerin hizmetlerine. Yıllardır turistik şehir, ilçe, belde ve yöre belediyeleri yol kazısı, tretuvar ve kaldırım çalışmalarını yaz aylarından başka zamanlarda yapmalıdır deniyor. Nedendir bilinmez; yaz ayında da aynı tas aynı hamam. Çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Sahil kasabaları köstebek yuvasına dönmüş. Buralarda gördüğüm manzara ya az kişi çalışıyor ya da yolu veya kaldırımı kazıp etrafını çevirip gitmişler. Bazı beldelerde saat gündüz 12’ye geldiği halde çöpler hala alınmamıştı. Halk bunu gördüğü halde ağzına kadar dolu olan çöp kutularının etrafına çöp poşetlerini atıp gitmiş. Hiç hoş görüntüler değil bunlar. Turizm topyekün kurumların, kuruluşların, belediyelerin en önemlisi orada yaşayan halkın katkısı ile önem ve anlam kazanır. Öbür türlü bunun adına baltalamak deniyor bunu bilesiniz.
Şunu da söylemek lazım. Belde belediyelerinin hizmet vermede mali olarak yeterli güçleri yoksa -ki yoktur, hükümet tarafından böyle yerlere ekstra paralar aktarılmalı. Hizmetlerin zamanında ve eksiksiz yapılması sağlanmalı. Yoksa böyle yerlere turist gelsin diye beklemek Ankara’ya deniz gelmesini beklemek gibi bir şey olur...
FATURA KESMEYEN TURİZMCİLER
Şimdi de gelelim özellikle küçük sahil kasabalarında, beldelerde, köylerde pansiyonculuk yapan, restoran işleten, hediyelik eşya satan kısacası turizm hareketliliğinden ekmek yiyen yöre halkına diyeceklerime. İlk olarak turistlere davranışlarla ilgili bir konudan bahsetmek istiyorum. Bildiğimiz gibi turizm işi salt hizmet etme işidir. Her işte olduğu gibi turizmde de insan ilişkileri ve iletişim ön plandadır. Hizmeti alan hizmeti verenin güler yüzlü olmasını, dürüst olmasını, saygılı olmasını, samimi olmasını, dost olmasını, sevecen olmasını, kısacası insan gibi insan olmasını bekler. Özellikle turizm işi yapıyorsanız işi severek yapmanız, hangi milletten olursa olsun herkese saygılı olmanız lazım. Sizin pansiyonlarınızda, motellerinizde, apartlarınızda veya evlerinizde kalanlar her ne kadar para ödüyor bile olsalar öncelikle sizlerin misafirlerinizdir. Onları yolunacak kaz gibi görmeye çalışmanız, ne koparırsam kardır gözüyle bakmanız kendi ayağınıza kurşun sıkmakla eşdeğerdir. Öncelikle bu bilinçle bu işi yapmalısınız. Biz Türkler dünyada misafirperverliğimizle ün yapmış bir milletiz. Bunu aklımızdan hiç çıkarmamalıyız. Turizme sadece ticaret olarak bakarsanız bu işte uzun yol alamazsınız, başarılı olamazsınız ve kaybolup gidersiniz.
Şimdi de gelelim önemli başka bir konuya. Bu anlatacaklarımı maliyecilerin değerlendirmesini bekliyorum.
Bu sahil beldelerinde pansiyonculuk yapan, hediyelik eşya satan ve restoran işleten yöre halkının bazılarının aldığı paranın belgesini verme konusundaki gönülsüzlüğü bu ülkenin vatandaşı olarak beni son derece rahatsız etti. Hele müşteri nakit ödeme yapmışsa faturanın adı bile geçmiyor. Bir çoğu 'Kredi kartı burada geçmiyor. Biz pos mos cihazından anlamayız, köylüyüz biz' ayaklarına yatarak bu işi yapmaya çalışıyorlar. Bu nedenle özellikle Marmaris’teki beldelerde, köylerde, pansiyonculuk yapan bazı aileler işletmelerinde kredi kartı makinesi bulundurmuyorlar. Bu hem benim başıma geldi hem de birçok tatilcinin bu konuda şikayetine şahit oldum. Araştırma yapmak için yöreyi şöyle bir dolaştığımda kredi kartı makinası kullanmayan bazı pansiyonlar olduğunu gördüm. 'Niye kullanmıyorsunuz?' diye sorduğumda o kadar pişkin cevaplar verdiler ki şaşırmamak elde değil.
Şimdi buradan ilgililere sesleniyorum. Sezon kapanmadan size bağlı başta beldeler ve köyler olmak üzere oradaki pansiyon hizmeti veren yerleri bir ziyaret edin. Bakın bakalım; fiş veya fatura verirken neden nazlanıyorlar? Sorun bakalım; neden kredi kartı makinası bulundurmuyorlar ya da neden pos cihazı olduğu halde müşteriye yok diyorlar? Ben çok zorlandım belge alırken. Bir de siz deneyin. Bunu hem göreviniz olduğu için yapın hem de İşini düzgün yapan, kredi kartı makinası kullanan ve fişini - faturasını düzgün olarak düzenleyen pansiyoncular için. Onların bir nebze bile olsun hakkını koruyun, haksız rekabeti engelleyin. Acele edin yoksa bazı işletme sahipleri bu fırsatçılarla haksız rekabetten dolayı turizm işinden ayrılacaklar. Ortalık bu yüzsüzlere kalmadan bu işi yapın.Benden söylemesi, gerisi size kalmış...
Son olarak sözüm bu ülkeyi yöneten hükümetlere. Turizm bu ülke için geçmişte çok önemliydi, şimdi de çok önemli, gelecek için de çok daha önemli olacaktır. Bunu asla aklınızdan çıkarmayarak bu ülkede turizm için yapacağınız şeyleri vakit kaybetmeden, oy hesabı yapmadan, güney, kuzey, doğu ve batı ayırımı hiç yapmadan hemen yapmanız lazım. Aksi halde, sadece İstanbul, Antalya, Bodrum veya Çeşme ile 50 milyar 100 milyar dolarlar hayal olarak kalır...
Bu Makale 16.09.2012 - 10:26:36 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Sevgili Necati, yazını okudum, gözlemlerim çok güzel ama yaşarken tüm bunları ülkemin güzelliklerini doyasıya yaşayamadımızı bir kez daha düşünmek gücüme gidiyor. Ben de Senin gibi her yıl rezervasyonsuz ama heyecen dolu seyahat ederim seçtiğim yörelere...Bakaraım ki değişen pek bir şey olmaz. Hele hele trafik sorunu, belediye sorunları tıpkı yazdığın gibi... Ancak haksızlık etmek istemiyorum hala çok yerde değişmeyen anadolu insanımızın konukseverliği, azalsa da hala var. Çok şey var yazılacak daha. Sen zaten çoğunu yazmışsın, ellerine sağlık...
-
Ellerinize sağlık Necati bey ,yollarımız çok kötü turisti yolunacak kaz gibi gören esnaf Turizm için olumsuz bir görüntü olarak yıllardır kanayan yaramızdır
-
kalemine sağlık necati. bu fiş davası her yerde hortladı bilhassa manavlar asla fiş vermiyorlar.malesef cahil halkımızda nolacak zaten atıyorum diyor.korkunç bir bilgisizlik ve adam senecilik hakim.
-
Ülkeyi yönetenler bu yörelere uçakla gittikleri için bu yollarda bizlerin neler çektiğini bilemez necati bey.Trafik ışıkları konusunu iyi yazmışsınız.pislik içindeki wc ler bu ülkenin utancıdır.fatura vermeme olayı sadece pansiyonlarda değil yol üzerinde hememn hemen her esnaf için geçerli.inşallah bu yazını okurlar düzeltirler.ama benim hiç ümidim yok.