Almanya, bu kez aktif gezginleri davet ediyor
Almanya, aktif tatilcileri “İsviçre Saksonyası” olarak bilinen bölgeye davet ediyor.
Almanya Milli Turizm Kurulu’nun (GNTB) 13-15 Ekim 2011 tarihinde, Dresden’in şirin kasabası Bad Schandau’da gerçekleştirilen Merkezi Avrupa Çalıştayı’nda basın mensupları ve seyahat acentelerine aktif gezginlere yönelik turlar hakkında bilgiler verildi.
Çalıştaya aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 ülkeden 100’ü aşkın turizmci ve basın mensubu katıldı. Söz konusu etkinlikte bir sunum yapan GNTB ve aynı zamanda Avrupa Turizm Komisyonu (ETC) Başkanı Petra Hedorfer, Almanya’nın kuzey batısında yer alan Saksonya’nın 700 kilometre karelik bir alanda aktif tatili tercih edenlere sonsuz seçenekler sunduğunu belirterek şu bilgileri verdi:
“Buranın tablo gibi dağları, milli parkları, yüksek yaylaları, Elbe Gölü’nün iki kıyısındaki vadileri, kale ve ormanları ziyaretçilerde unutulmaz anlar bırakıyor. 18’nci ve 19’ncu yüzyıla ait sanat eserleri ile yaşamdan izleri de barındıran Saksonya bölgesi, birçok sanatçıya ilham veren bir doğaya sahip. Çeşitli filmlerde plato alarak da kullanılan bölgedeki Elbe kumtaşı dağlarının eteğinde bulunan 112 kilometrelik “Sanatçılar Yolu” (Malerweg) ressamlara ilham vermeye devam ediyor.”
Saksonya bölgesinde 1.100 yerde, 17 bin tırmanma rotası bulunduğunu anımsatan Hedorfer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bölgede 100 yıl önce başlayan çıplak ayakla dağ tırmanışı geleneği halen yaşıyor. Günümüzde ‘serbest tırmanma’ olarak adlandırılan bu sportif etkinlikte, yükseklikleri 80 ile 230 metre arasında değişen zirveler tırmanılıyor. Doğayla baş başa sportif etkinlikler yapıp, romantik, keyif dolu bir tatil yapmak isteyenleri tüm gezginlerle, evlenmek için farklı bir mekân arayanları Saksonya bölgesine davet ediyoruz.”
Geziden notlar…
Katıldığımız basın toplantısında aldığımız bilgilerden sonra, ertesi gün bölgeyi tanıtma turuna Köninstein Kalesi’nden başladık. Kalenin tepesine, kayalara oyulan devasa asansörle çıktık. ‘Kral burnu kıvrımı’ anlamına gelen ünlü Festung Königstein kalesi, günümüzde feodal Avrupa'nın en görkemli kalelerinden biri olarak biliniyor. Bohemya kralının savunma amaçlı olarak 750 yıl önce inşa ettirdiği kale, bir dönem kışla, hastane, hapishane ve okul olarak da hizmet vermiş. Kalede madencilerin azmini kanıtlayan, yıllar önce inşa ettikleri su kuyusu görülmeye değer. Madenciler bazalt kayaları oyup, 176 metre derine inerek oradan kalede yaşayanların su ihtiyacını giderecek bir kuyu yapmış. Kuyu, günümüzde dünyanın en derin kuyusu olarak biliniyor.
Kalenin görülmeye değer diğer bir yeri ise 1725-1819 yılları arasında hizmet veren, 283.600 litrelik kapasitesiyle dünyanın en büyük şarap fıçısı olarak kabul edilen ‘Königsteiner Weinfaas’ bölümü. Dev fıçıyı müzik eşliğinden gezerken, bize özel hazırlanan sürpriz, ilgimizi şaşkınlığı dönüştürdü. Rehberimiz, elindeki modern çağa ait uzaktan kumandaya basınca, dev fıçıdan üzerinde bardak ve şarap şişeleri bulunan bir masa yavaş yavaş dışarıya çıkmaya başladı. Rehberimiz bardaklarımıza şarap doldururken, dilersek özel bardakları anı olarak alıp götürebileceğimizi söyledi.
Öğlen saatlerinde yemek için kaledeki Festung Köninstein Restoran’a gittik. Burada ‘In den Kasematten’ temalı restoranından ortaçağ dönemi askerlerinin giysileri içinde bir görevli tarafından karşılandık. Karşılayan önce mekânın, Dünya Kale Restoranlar Birliği’ne üye olduğunu ve toplamda kapasitesi 40 kişiyi bulan her biri farklı örneğin; 1600, 1700, 1800 ve 1900 yıllarına göre tasarlanmış temalı bölümlerini anlattı. Sonra eline iki farklı müzik aletini alıp, o yıllara ait müziklerden küçük örnekler verdi. Kalede tarihi atmosfere sahip restoranın yanı sıra, birkaç müze ve bir de kilise bulunuyor. Kalenin en keyifli yanlarından biri de, denizden yüzlerce metre yükseklikte ziyaretçilere sunduğu seyrine doyulmaz Elbe Gölü manzarası…
Kanyon, köprü ve sanatçılar yolu
İkinci durağımız Bastei Köprüsü oldu. Burası, kanyonları, tırmanma kayaları ve ‘Sanatçılar Yolu’ ile dikkat çekiyor. 18. Yüzyılda burayı ziyaret eden ünlü ressamlardan Adrian Zingg ve Anton Graff etraflarını saran göz alıcı dünyayı tuvallerine yansıtmış. O dönemden bu yana ressamların gelip, istedikleri noktadan gördükleri manzaranın resmini yapabilecekleri bir yol olarak hizmet veriyor. Uzunluğu 112 kilometreyi bulan ‘Sanatçılar Yolu’, Çek Cumhuriyeti’nin sınırına kadar gidiyor.
Bastei Köprüsü ise seyir teraslarıyla muhteşem manzaralar sunuyor. Burası aynı zamanda dünyada ilk kez çıplak ayakla dağ, kaya tırmanışının başladığı bölge olarak kabul ediliyor. Her yıl buradaki kayalara çıplak ayakla tırmanmak için dünyanın dört bir yanında dağcılar geliyor. Bölgede yer alan Elbe kumtaşı dağlarının yamaç ve yürüyüş yolları, aynı zamanda engelli ziyaretçilerin de rahatlıkla gezebilecekleri bir şekilde tasarlanmış.
Bastei Köprüsü’nden ayrılıp yolumuzu Stolpen Kalesi’ne çeviriyoruz. Güçlü August’un metresi düşes Cosel'i gözlerden uzak tutmak için yaptırdığı bu kale, hüzünlü bir öyküye sahip. August’un metresi düşes Cosel, bu kalede işkence gibi kötü muamelere maruz kalmamış. Ama, ömrünün baharında girdiği bu kalede, öldüğü 49 yaşına kadar tam anlamıyla bir hapis hayatı sürmüş. Öyle ki, yaşamının tümünü kapsayan kale, metres Cosel’e mezar bile olmuş.
UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan Stolpen Kalesi, bazalt taşlardan inşa edilmiş. Madenciler hüner ve azimlerini burada da göstererek, yıllarca kazarak 84 metrelik bir kuyu açmayı başarmışlar. Bu arada yukarıda bazı bölümlerini anlattığımız, GNTB’nin önderliğinde yürütülen “Bohemya İsviçre Saksonyası” projesinin, Avrupa Birliği Avrupa Bölgesel Gelişim Fonu (ERDF) tarafından da desteklendiği belirtiliyor. Önümüzdeki yıl, proje kapsamında çeşitli festival ve sanatsal etkinliklerin de düzenleneceği kaydediliyor.
Bu Makale 21.10.2011 - 08:47:37 tarihinde eklendi.