Merhum Ara Güler, “Oradaydım” belgeselinde Afrodisias Antik Kenti ile tanışmasını şu sözlerle anlatıyor:
“Devir 1958… Biz basında çalışıyorduk. Benim de görevim nerede açılış varsa oraya gidiyorum Aydın’la Nazilli arasında Kemer Barajı açılıyormuş. Yine Adnan Menderes açıyormuş. Belediyeden bir araba verdiler. Şoför dedi “Ben bir kestirme yol biliyorum, oradan gidelim.” Kestirme yolu tuttu. Tabi biz yolu kaybettik. Sonra gittik köyü bulduk. Baktım bir ışık var. Bir kahve… Kahveye girdik, kahvede masa yok. Sütun başlıklarını koymuşlar masa yapmışlar, üstünde domino oynuyorlar, pişpirik oynuyorlar. Tarihin içinde tarihi kullanarak oyun oynayan bir millet. Çok hoşuma gitti.
Tarih ve bugün içi içe yaşamaktadır. Böyle acayip bir yer hayatımda görmedim. Harabe dediğin harabedir. Ama bu öyle değil, bu bambaşka. Bu, tarih içinde yaşayan bir şehir…
Baktımki taşların içinden suratlar bana bakıyor. Hemen aklıma röportajın adı geldi; Aphrodisias çığlığı… O taşlar bana bakıyor ve “Beni buradan kurtar!”diye çığlık atıyor.”
Evet, Afrodisias Ören Yeri’ nde dolaşırken her bir taşın, her bir sütunun üzerinde yer alan figürlerin bu sefer çığlıklarından eser yok. Yıllar önce terk edilmişliğin verdiği “çığlık” sayesinde Ara Güler’in deklanşörüyle tarihin derinliklerinden nasıl yeniden dünya sahnesinde yerini aldıysa Afrodisias, bu defa büyük Üstad’ın ardından “hüzün dokuyorlar adeta…
Afrodisias Antik Kenti Aydın’ın Karacasu ilçesi Geyre köyünde bulunuyor. Afrodisias, aşkın ve güzelliğin tanrıçası Afrodit’in şehri diye biliniyor. Roma Çağı’nda Afrodit Tapınağı ile ünlenmiş oldukça gelişmiş bir şehir. Yerleşimi Geç Neolitik Çağ’a kadar uzanıyor. Roma egemenliği döneminde kent, kutsal yöre olarak önem kazanmış ve Aphrodisias ismini almıştır. Burada ilk kazı çalışmaları, 1904 yılında Fransız Gaudin tarafından yapılmıştır. 1960’lı yılların başından itibaren de kazı çalışmaları Prof.Dr. Kenan Erim tarafından ölüm tarihi olan 1990 yılına kadar yürütülmüş ve ismi Afrodisias kazıları ile özdeşleşmiştir. Ömrünün yarısını bu kazılara adayan Kenan Erim’in mezarı antik kentte, özellikle restorasyonunda büyük emeğinin olduğu Tetrapylon’u (anıtsal kapı) gören bir konumdadır ve inanıyorum ki hak ettiği yerde huzur içinde yatmaktadır.
Antik kent oldukça geniş bir alana yayılmış olduğundan, değil birkaç saatte dolaşmak, neredeyse bir gününüzü ayırmanız gereken zengin bir koleksiyona sahip. Bu kadar geniş bir alanı ayrıntılarıyla gezilebilir kılmak için yürüyüş yolları veyönlendirme tabelaları bir hayli kolaylık sağlıyor.
Antik Kentin en dikkat çekici yerlerinin başında; Afrodit Tapınağı, Tetrapylon denilen Afrodisias Tapınağı’nın kutsal alanına girişi sağlayan anıtsal kapı, yaklaşık 7000 kişilik oturma kapasitesine sahip ve iki bölümden oluşan antik tiyatro ve tiyatronun doğusundaki sütünlu meydan Tetrastoon geliyor. Bunların yanı sıra şehrin meydanlarında İon düzenindeki revakları süsleyen tanrı, kahraman, sade vatandaş, köle, asker ve atlet gibi tiplemeleri temsil eden maske ve griland frizleri, dönemin çok sevilen mimari bezemeleri olarak oldukça ilgi çekici eserler arasında yer alıyor.
Roma İmparatorluğu’nun Yunanca konuşulan bölgelerinde, Roma İmparatorlarına tanrı olarak tapıldığından, bu amaçla imparatorlara ait kutsal alan olarak yapılmış Sebasteion yapıtı, ortasında süs havuzu, dört tarafında İon düzeninde mermer portikolarla çevrili ve kamusal alan olarak kullanılan Güney Agora, M.S. 2. yüzyılda yapılmış halka açık en büyük yıkanma tesisi Hadrian Hamamı ve kuzey Agoranın kuzey kenarına yaptırılan yeni Bouleuterion (Meclis Binası)’u dolaşırken zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissedebilirsiniz kendinizi.
Dünyanın en önemli antik yapılarından birisi olarak gösterilen, ören yerinin en iyi korunmuş görkemli yapıtlarından birisi de kentin kuzeyinde yer alan stadyum. 262 m uzunluğu ve 30.000 izleyici kapasiteyle büyüleyici bir atmosphere sahip. Elips plan şeklinde yapılışı, tüm seyircilerin etkinlikleri rahat izleyebildiklerinin göstergesi…
Bu tarih fışkıran topraklarda dolaşırken adım attığım her yerde yüzlerce denilebilecek sayıda üzerinde süslemeler ve kabartmalarla dolu sütunlar, kaya parçalarına rastlıyorum. Bir gün ait oldukları yerlere konulmayı bekliyorlar adeta. Ören Yeri öylesine zengin ve geniş ki, kim bilir belki de on yıllarca sürecek kazılar sonucunda daha gün yüzüne çıkacak nice eserler olacak. Zira bu kadar eserin kapalı alanlara sığdırılması imkânsız. Bu nedenledir ki nadir sayılabilecek derecede görülen eserlerin bir kısmı da müzede sergileniyor.
Afrodisias Müzesi, kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin sergilendiği ve Müze ile ören yerinin iç içe olduğu ender müzelerden biri. Müzede ören yerinde kazılarda çıkan Roma, Bizans ve Erken İslami devir eserleri sergileniyor.
Müze, heykeltraşlık eserleri yönünden önemli bir arkeoloji müzesi. Baba Dağı yamaçlarından çıkartılan beyaz, mavi-gri mermerlerden Afrodisias’lı heykeltıraşların yaptığı eserler, müzede oluşturulan farklı salonlarda sergileniyor.Müzenin dışında, iç bahçesinde ve avlusunda da kentte çıkan bir birinden güzel kabartmalara sahip lahitler görenleri şaşırtacak nitelikte.
Afrodisias Müze Müdürlüğü hizmet binasına ek olarak Geyre Vakfi tarafından yaptırılan ve Sebasteion eserlerinin sergilendiği Sevgi Gönül Salonu’nda; dörtnala koşar vaziyette yapılmış at heykeli dahil 86 parça nadide heykeltıraşlık eserleri, ilgi çekici mitolojik hikayeleriyle sanatseverlerin mutlaka görmeleri gerekenler arasında yer alıyor.
2004 yılında uzmanlardan oluşan jüri tarafından “En İyi On Antik Kent” listesinde yer alan Afrodisias Ören Yeri, UNESCO’nun 2017 yılında Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.
Ara Güler’in, Yapı Kredi Bankası yayınlarından çıkan ve antik kentle ilgili fotoğraflarının yer aldığı kitabındaki hatıratının son satırları şöyle biter; “ Bugün Hipodroma gider ve güneş batarken orada bulunursanız, bu taşların üzerine bir garip akşam güneşinin düştüğünü görürsünüz. Işık giderek sararır, koyulaşır; geçmişe düşen bu ışık sizi düşündürür, belki de geçmişten size haber verir.”
Evet Üstat, bugün bu toprakların her bir karesinde sizin hatıralarınızın izlerini aradım, Bir garip akşam güneşi düşer mi diye bekledim durdum. Bugün bu topraklar bir garip akşam güneşini beklemenin hazzını değil, sizin gidişinizden hüzünü yaşamaktaydılar adeta… Ayrılmadan önce son bir kez durdum ve uçsuz bucaksız antik kente şöyle bir baktım, Havada hafif bir rüzgar eserken, rüzgarla birlikte gelen bir ses dolaşıp duruyordu kalıntılar arasında. Bu ses, 60 yıl öncesinin “çığlığı” değil, bu defa gidişinizin ardından “hıçkırıklarıydı”
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri