Turizm Fuarları ertesi
Yine peşpeşe önce ITB Berlin Turizm Fuarı, hemen akabinde Moskova, Ukrayna Fuarı derken tüm turizmciler, son bir kaç haftadır yoğun bir fuar seyahat koşturmacası içindeler.
Kuşkusuz turizm arz ve talep nabzının tutulabildiği bu tür fuarlara katılım, herşeyden once vizyon geliştirebilme anlamında faydalı ama tek başına yeterli mi?
Acaba stant açıp, tanıtım, broşür, CD ve dokumanlarını dağıtmak gittikçe zorlaşan uluslararası turizm pastasından pay alabilme anlamında ne kadar bizlere katkı sağlayabilir?
Enternasyonal kriterlerde temsilcisi olduğumuz şirket bünyelerinde personel kişisel ve mesleki gelişimini ve bu gelişimin sürekliliğini sağlamadan, ülkemizi ziyarete turizm amaçlı gelen misafirlerimize ceplerine odaklanılmış müşteri gözüyle değil, evimize gelen misafir sıcaklığıyla öncelikli olarak misafir gözüyle bakmayı once kendimiz, sonra da işletmelerimizde çalışan tüm çalışanlarımıza olmazsa olmaz önem arz eden temel prensip olarak benimsetmeden, misafir memnuniyeti için önce işletmelerimizde çalışan insanlarimizin, insanca ve adil bir çalışma ortamında once kendilerinin mutlu olarak çalışabilecekleri çağdaş ortamların sağlanması gerektiği gerçeğini önemsemeden ve uzun vadeli sürdürülebilir turizm için çevreye duyarlılığın, insan ve hayvan haklarina, doğaya olan saygının önemi yaşatılmadan turizmde uzun vadede pay alabilmek ne kadar mümkündür acaba?
İşte bu dönem yaşamakta olduğumuz uluslararası turizm fuarları yoğunluğu sürecinde benim aklıma önce bu sorular geldi. Bazen bazı şeylere odaklanırken, çok önem arzeden, hemen yanıbaşımızdaki birçok şeyi göz ardı ederek, önemsiz saydıgımız ama aslında küçük eforlarla bir cok sorunu daha baslamadan ekarte edebilme imkanını gereken ihtimamı göstermeyerek pas geçtiğimizi düşündüm bu süreçte.
Her zaman bir dünya kültür başkenti olabilecek olan ülkemizin kültür ve tarih incisi İstanbul, 2010 senesinde Avrupa Kültür Başkenti olma onurunu yaşarken; ve böyle bir senede Istanbul’un tarihsel geçmisteki önemi ve gelecek kültürlere bırakabileceği evrensel bir kültür mirası olma gerçeğini bu yoğun turizm fuarları çerçevesinde çok iyi bir turizm pazarlama şansı olarak degerlendirme imkanımız varken, malesef bazı dar görüşlü kişiler tarafından ‘neden İstanbul ön plana çıkartılıyor da Antalya geri planda kalıyor tarzı yorumlarla İstanbul gibi uluslararası bir marka değeriyle tüm ülkemiz adına birçok avantajlar elde edebilme imkanları mevcutken bu dar görüşlerle zaman kaybederek Istanbul markasından daha çok faydalanabilme şansı heba ediliyor, anlayamıyorum.
Bir ülke marka değeriyle ön plana çıkarılabilir, sadece yerel bölge ve şehir tanıtımlarıyla değil.
Mısır örneğine bakacak olursak genelde Hurgada, Sharm El Sheikh, Makadi gibi turizm destinasyonlarının değil, tarihsel Mısır kültürünün ve tarihsel Mısır kültür mirasının gelecek nesillere aktarılması ve bu eşsiz kültürün izlerinin Mısır’da halen yaşanabilirliği ile ilgili çok çarpıcı ve akıllarda kalıcı bir tanıtım çalışması yapıldığını ve bu sayede Mısır’ın uluslararası turizm endüstrisinden almış olduğu payın da istikrarlı bir şekilde gittikçe arttığını gözlemleyebiliriz.
Gözüken o ki 2010 senesi özellikle Almanya, İngiltere ve Belçika gibi pazarlarda ülkemiz adına daha olumlu ve iyimser sayılabilecek bir turizm senesi olacak ama önemli olan tabi ki ülkemizin sahip oldugu evrensel değerleri markalaştırarak, sadece ülkemizin bir sahil, deniz, güneş tatil destinasyonu olarak algılanması yerine özellikle tarihini, kültürünü ve çok zengin gastronomi çeşitliliğini ön plana çıkartarak aynı zamanda insan haklarına, doğaya ve demokrasiye saygili bireylerin yer aldığı bir ülke olduğumuz imajını gittikçe geliştirerek uzun zamanda sadece kişi sayısını artıran bir turizm destinasyonu değil, aynı zamanda döviz gelirlerini de artıran bir ülke olabilme şansını yakalayabiliriz ümidindeyim
Bu bağlamda ben İstanbul’un sadece tek başına bir Londra, bir Paris, Madrid, bir New York gibi senede 40 milyon turist ağırlayabilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünüyor ve bu hedefler dogrultusunda önümüzdeki 10 sene içerisinde master planını ve alt yapı, çevre düzenlemelerini tamamlamış, uluslararası kültür, müzik organizasyonlarıyla eşsiz Türk ve Osmanlı mutfağının da buna entegre daha da ortaya çıkartılmasıyla İstanbul’un önümüzdeki 10 senede ülkemizin şu anda toplamından çok daha fazla turist sayısı ve turizm gelirini tek başına çekebilecek bir potansiyelde Türk turizminin gelecekteki lokomotifi olacağına ve bundan ülkemizin Antalya, Ege, Karadeniz, İç Anadolu, Güney ve Doğu Anadolu gibi birçok yörenin de artan katkıyla pay alabileceğine inanıyorum.
Saygılarımla
Melih Yetiş
Bu Makale 01.04.2010 - 10:51:17 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
sn. yetiş. istanbul bu haliyle nasıl kültür başkenti olabilirki ? biliyorsunuz daha önceleri gelen turistler kılıç-kalkan ekibi ile karşılanıyordu ve gelen yabancılar ne olduğunu anlamıyorlardı. ne düzeldi ki organizasyon bozukluğundan herşeyi berbat ediyorlar. sevgiler