Kimin eli kimin cebinde?
Başlığa bakıp argo bir şeylerden bahsedeceğimi zannetmeyin. Yıllardan beri süregelen bir sistemin deşifre edilmesi ve bilenlere çıkış yolları göstermeye gayret edilen bir çabadır sadece. Turizm sektörü içinde yer alan her kesim bu tabloyu önüne alıp iyice bakmalı, eğer yapabilirse kendini sorgulamalıdır. Enerjimizi yapılan bunca yanlışı eleştirerek didişmek yerine akılcı bir yaklaşımla ne yapılabilir diye sorgulamakta fayda var.
Önerim derhal tüm tesislerin imalatının durdurulması ve ivedi uygulanabilir yeni bir plan yapılmasıdır. Malum her şey “yeni” ya, turizm neden yeni olmasın? Ama bu kafayla değil, yüzyıl öncesi kafasıyla hiç değil. Turizm teknik norm olarak tam ve ciddi bir planlama gerektiren önemli bir uzmanlık alanıdır.
Gelin hep birlikte bir ufuk turu yapalım:
ÇED – Çevre Etki Değerleme kelimelerinin kısaltılmış olan ÇED son yıllarda adeta yatırımların önünü kesen bir keskin dişli bıçak veya yırtıcı hayvan olarak tanıtılmakta ve algı yaratılmaktadır. İlginçtir bu hapı sadece fikir sahibi olan ve bilgiyi yüce devletlilerden emir telakki eden yanlı kişiler anlamadan ama fanatik taraftar timsali savunmak gayreti içindedirler. Neden? Peki, planlama ÇED uygunluğu içinde yapılsa ne fark eder? Tek fark gelişimin işin tekniğine uygun olarak sürdürülebilir bir model ile gelişmesi ve kazanım olmasıdır. Bugün yaşanan ise tam bir kargaşadır çünkü bir yanlışlığı telafi etmek için farklı bir garabet icat edilerek yapı amorf hale getirilmektedir.
Hayvan varlığı – Burada dikkat çekmek istediğim, sadece gözle görünen değil ama göremediğimiz varlıklara da hürmet edip onların haklarına sahip çıkmaktır. Toprak içindeki bir solucan bilinen bir örnek olabilir. Toprağı korumaz ve beton yaparsanız solucan sizin toprağınızı havalandırmaz, hava almayınca ölü haline gelir ve yaşam alanınız daralır. Acaba bunun ne kadar farkındayız? Diğer bir garabet ise sokak hayvanları ile ilgilidir. Derhal hayvan satışları durdurulmalı, hayvanlar üreme kontrolüne alınmalı ve barınaklar iyileştirilmelidir.
Botanik bilgisi – Bu konuda ne kadar hoyrat bir yapıya sahip olduğumuzu hiç düşündünüz mü? Bilgisizlik diz boyu ama o fikir bilgiçliği yok mu, insan gülmeli mi ağlamalı mı? Parklar zaten binalar arasına sıkışmış ufacık alanlar ve asla doğa ve insan sağlığına hizmet etmiyor. Nerede büyük şehirlerde her semtte büyük ağaçlık alanlar? Oralar daha önemli beton yapılara dönüştürülecek ki insanlar sürekli ev alsın, ev satsın. Parkların zeminleri plastik malzeme ve eğer üzerinde yürür veya koşarsanız statik elektrik sizi çarpar. Hele parktaki sözde spor aletlerini kullanıp rüzgârı da yediniz mi sağlığınızın nasıl kaybolduğunu düşünür durursunuz.
Peki, bunu sağlıklı olarak imal etmek zor mu? Evet, çok zor, çünkü işin içine uzmanlık girecek ve dikkat edin, birileri uzmanlardan görüş alacak! Yok, böyle bir şey asla olamaz. O yerel yöneticinin boncukları dökülür ve bilgisiz olarak adı çıkar. Burada her alanı beton yaparak üzerine saksı içinde bitki ve ağaç yetiştirmek gayretindeki kafaların ne kadar kıt görüşleri olduğunu da vurgulamak isterim. Ağaçları kes, binaları yap, katlara ve teraslara ağaçlar ek ve yeşile hizmet ediyorum de. Ne kadar büyük bir ikiyüzlülük, ne riyakârlık ama!
Şehir planlaması – Bu da ne, diye sorduğunuzu duyuyorum. Öyle ya, planlamaya ne gerek var? Ulu yöneticiler ‘gez göz arpacık şıpın işi’ sizden benden daha iyi bilir ve kendi isteklerine göre kararlar ile yerleşim yerlerini içinden çıkılmaz yumaklar haline getirirler.
Örneğin Ankara şehir olarak Eskişehir aksında gelişirken yol kenarına bütün resmi binaların yapılması, sitelerin ve AVM’lerin el alması neyi gösteriyor? Hiç düşündünüz mü, bu resmi binalar neden daha iç yerlere yapılmaz? Çünkü gelişmemiş toplumlarda yönetici yaptığı işi bina ile gösterir. Herkesin kullandığı yol ne kadar kalabalık ve trafik ne kadar sıkışık olursa halk etraftaki binalara bakar ve bilinçaltı yönlendirmesiyle taş bina ile kalkındığını zanneder. Trafik akıcı olsa kim o binaları görecek? İşte size duran trafik ile beyin yıkama yöntemi. İnanmayan açıp biraz toplum mühendisliği kitaplarını karıştırsın.
Kültürel miras koruması – Bu konu özellikle ilgi alnı dışına çıkartılmak isteniyor. Amaç eski ile bağların kesilmesi ve dayatmalar ile beyinlerin yıkanmasıdır. Kültür yok, tarih yok o halde istediğin her türlü yalanı gerçek olarak yutturmak çok kolay. Hâlbuki Anadolu kültür birikimi 60,000 yıl, sadece İstanbul 8,000 yılın üzerinde birikimlere sahip. Ama tarihin üzerini örtmek ve betonlaştırmak işin en kolayıdır. Ankara ise Hitit ve Asur uygarlığının kalıntılarının üzerini betonla kapatmakla meşguldür. Antalya eski Roma uygarlığını yerle bir edip yerine tel ve kâğıttan sütunlar yaparak turistlere açık hava kahkaha merkezleri sunmaktadır. Turizm açısından her il ve ilçe o kadar büyük değerlere sahiptir ki, sadece buralarda açık kazı alanları yapılsa insanlar toprak üzerinde yatıp para ödemeye razıdır. Ama nerede o uzak görüşlülük?
Yerleşim alanlarının gelişiminin planlanması – Bu da ne? Öyle ya bize ne kadar uzak değil mi? Örneğin şehirlerin içinden geçmek farzdır. Zorla o şehrin trafiğine girip tıkanıklık yapmak zorundasınız. Peki, isteyen ana yoldan ayrılıp şehir içine girse, istemeyen yoluna devam etse nasıl olur? İyi olur da yöneticiler sanki bir iş yapmış gibi nasıl hava atacaklar?
Kültürel değişim – Oldukça geri kaldığımız bir konu ancak nedense turizmle ilgili hiçbir STÖ bu konuda çaba göstermemektedir. Gelen turiste karşı önyargı, dinsel karşı duruş bunun bir sonucudur. Kılık kıyafete karışmak, yiyecek içeceğe müdahale ama en önemlisi hoş görü olmadan turizm olamaz. Neden bu konular kaşınmakta ve bağnazlık artmaktadır diye sorulursa, çok garip ancak sanki üst akıl buradan damara girerek turizm gelirlerini sıfırlayıcı etkiye destek olmaktadır. Kim bu üst akıl?
Hizmet eğitimi – Eğitim birkaç sıradan komedyenin ağzına sakız olmuşsa zaten gidilecek yerde sona gelinmiştir. Eğitim şart sloganı dalga geçilmeyecek kadar önemlidir. Ama kim sizin dinleyici kitleniz kim onların dinleyici kitlesi? Fark işte buradadır. Güleriz acınacak halimize ve sanki kendimizle alay etmek ama bir adım atmamak marifetmiş gibi sürekli alaylı, belden aşağı tanımlarla halkı küçümseme işin farklı bir algı yönetimi konusudur. Bakalım ne zaman gerçek sanatçılar ortaya çıkacak ve halkı düşün alanına çekmek için çaba gösterecek? Basit espri yerine mizah galebe çalacak?
Alt yapı – Hiç önem verilmeyen bir konu olduğu ortadadır. İlginçtir, 2050 yılı öngörüleri suların yükseleceği, sellerin oluşacağı ve iklim farklılıklarını 2000 li yıllarda yayınlandı. Bugüne kadar buna uygun bir planlama duydunuz mu? Ben kaç kez yazdım ama kime? Bugün sele kapılıp ölen insan, hayvan kayıpları ve yıkılan binalar sorumsuzluk ve vurdumduymazlığın kapak resmidir.
Geri dönüşüm – Tüketim toplumu o kadar fazla geriye dönüşüp ekonomiye kazandırılacak kaynağı yok etmektedir ki, burada özellikle büyük şehirlerde tedbir alınmalıdır. Yapılar için sürekli toprak kazıp toprak nakletmek yerine yerinde dönüşüm araçlarını devreye alarak akılcı çözümler ortaya çıkartmak zamanı gelmiştir. Buradaki tüketim bir memleketin bütçesinin harap edilmesi anlamındadır.
Gıda üretimi – Doğal ve organik gıda tüketimi turizmin kurtuluşudur. Elimizde olan büyük doğal hazinenin farkında olarak derhal tavır almak gereklidir. TEMA vakfını bir kez dinlemek belki bir fayda sağlar ve neleri kaybettiğimizi anlarız. Toprak sadece akan kahverengi madde değildir, içindeki yaratıklar ve bakteriler bize tarımda kazanımları işaret eder. Neden sürekli olarak kayıp eden olalım?
Neden GDO ve E kodlu ürünlere gerek duyalım? Doğal gıda Türkiye’ye kazandıracaktır.
Atık yönetimi – Son on yıllarda yaptığımız projelerde atıkları ortadan kaldıran, bunun yerine faydalı toprak veya yakıt elde eden sistemleri önermekteyiz. Şimdiye kadar ilgi sıfır oranlarında kalmıştır. Hâlbuki turizmde ileri ülkelerde bu unsur artı değer katkısı olarak tercih nedenidir. İsteyene sistem kurgusu yapılır.
Temiz enerji – Enerji sanayi için çok gereklidir ve biz enerji açlığı çekmekteyiz. Ne büyük bir yalan. O halde haydi nükleere. Anadolu güneş ve rüzgâr bakımından o kadar gelişecek bir yapıya sahiptir ki, HES üzerinden suların satılması yavan bir proje olarak kalmaktadır. Tüm çalışma ve teknik birikim buraya aktarılsa zaten binlerce nükleer santral değerinde kaynak bize yaratan tarafından verilmiştir. Akıl eksikliği de giderilirse işte tertemiz bir turizm alanına sahip oluruz. Anlaşılması zor mu?
Su geri kazanımı – Kaynak suları HES lere kurban verilmeyecek kadar önemlidir. Gelecek yüzyılın en önemli ticari, ekonomik ve politik değeri sudur. Bu gerçek yabancı ülkeler tarafından o kadar iyi anlaşılmıştır ki, yabancı yatırımcılar suların bir kısmını satın almışlardır. İsteyen yapılan anlaşmalara açıp baksın. Dedik ya, bu ufuk açma çalışması, herkes kendi çabası ile katkıda bulunmalıdır. Tesislerde su geri kazanımı sistemleri süratle devreye alınmalıdır. Nasıl mı? Uygulanacak çok fazla teknik var.
Enerji tasarrufu – Çevreye büyük baskı yapan enerji üretimi dikkate alınarak tüketimde kazanımları öne çıkartmak önemlidir. Turistik tesislerde özellikle enerji yoğun kullanım gereken kazan daireleri, mutfak ve çamaşırhane bölümleri tasarrufa yönelik tedbirleri dikkate alarak projelendirilmesi oldukça kolaydır. Yapılması gereken tesis projelerinde uzman bilgi ve deneyiminin yani bağımsız danışmanlık hizmetinin daha fazla kullanılmasıdır.
Çalışanların hakları – Hiç dikkate alınmayan bir konudur. Neden derseniz, turizmde yerli bir markanın uluslararası ortamda söz sahibi olmamasıdır. Çalışan tesisin ruhunu müşteriye gösterir. Bazen binada oluşan teknik arızalar çalışanlar tarafından kolayca giderilebilir. O halde çalışanların nitelik ve niceliği kadar ona yaratılan olumlu şartların dikkate alınması elzemdir.
İşte durum bu kadar basit ve hemen düzeltilebilecek kıvamdadır.
Bu Makale 06.07.2015 - 10:02:15 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Yani Destinasyonu RESMEN Belirlenmiş bir trene, herkes gidilecek yeri unutarak ters yöne koşuyorsa, elbette ÜÇ Zaman içinde rasyonel düşünce ve idrakin oluşması ve Sadede gelinmesi beklenmez mi? Fakat SEKİZ Yıldır bu durum oluşmadığı için HAKLISINIZ ve Antalya yerelinden yola çıkarak ULUSAL Planda sürdürülen çabaları, şimdi GLOBAL Ortama taşımakta büyük yarar var. Zira Turizm çözülemeyen bilmeceleri, tüm Ülkeler için de Aynen geçerlidir..
-
Zafer Bey,
Ne yazık ki değişim önerdiğiniz gibi olmuyor. Tren yanlış yöne gidiyorsa onu durdurup inmek gerekir. Yere ayak basmak yanlışlıkları durdurur, ilerletmez. Yoksa bugün herkesin yapmakta olduğu gibi aynı trene ters yöne doğru koşar dururuz. Hangisini tercih edersiniz?
-
Zahmet ederek kaleme aldığınız 20 başlık ötesindeki ilave 30 başlıkla oluşan detaylar, turizmde ürün ve hizmetlerin geniş çerçevesini oluşturmaktadır. Zaten stratejik planlama yaklaşımı da, bu başlıkların özgün olarak işlenmesi ve çağdaş yönetim tedbirlerinin dinamik bir örgütlenme sürecinde gerçekleştirilmesidir. Sistemi durdurarak veya yıkarak düzeltme fantazisine ise hiç gerek yoktur. Sadece 8 yıldır çürümekte olan Ulusal 2023 Turizm Stratejimiz güncellenerek devreye sokulması ve Bölgesel Konseylerin faaliyete geçerek herkesin kapısının önünü süpürebilmesi, çarpık turizmin toparlanması ve düze çıkması için yeterli ve en tutarlı adımdır Serdar Bey ANCAK: Yıllardır giderek daha derin sorunlar içinde kıvranan turizm Paydaşlarımız, hala Resmi Gazetede kalan LOKMAN HEKİM Reçetesini idrak etmemiş ve aktif gündeme alamamış durumda değil midir? Bunun için de Bakanlığın sihirli değneğini filan beklemeden, her yöredeki yerel ortak akıl inisiyatifinin demokratik STK olarak bütünleşerek devreye sokulması gerekmez mi? Her türlü zemin ise, Stratejik yasal dayanak ve oluşturulacak Yerel işbirliği Sinerjisinde mevcut değil midir? Bu toparlanmada tek engel, İç ve Dış düşmanların zihniyet odaklı Başarıyla sürdürülen engellemeleri olabilir Ne Dersiniz..?