Koronavirüs salgını nedeniyle daha da belirgin hale gelen ekonomik zorluklar ülkemizin özellikle turizm gelirine olan bağımlılığını gözler önüne serdi.
Hele ki son zamanlarda gündeme oturan ama çabukça değiştirilerek unutulan konularından birisi de, ‘Enjoy, I am vaccinated’ (tadını çıkar, ben aşılandım) yazılı sarı maskeleriyle yabancı konukları ağırlayan turizm çalışanlarının gösterildiği reklam filmiydi. Tabii vermesi istenen imaj ve beraberindeki mesaj sadece Türkiye’de değil tüm dünyada eleştirildi.
Bugüne kadar ülke turizmini kısa vadeli ve sadece devasa oteller bazında gören bir anlayışla birbiri ardına dizilen konaklama tesisleri sayesinde ‘betonlaşmış’ sahiller ortaya çıktı. Yine kısa dönemli düşünen bir zihniyetle hazırlanan reklamda, turizm sadece oteller ve sektör bazında görülerek doğadan ve insanlardan soyutlanmış konaklama tesisleri sunuldu. Oysa ki, dünyaca ünlü konukseverliğimizi ve doğal güzelliklerimizi sarı maskelerin arkasına saklayan hizmet sektörümüz yerine, denizin mavisiyle ormanın yeşilinin dantel gibi örüldüğü sahil şeridinin kucakladığı ve gülümseyen insanlarımızla sergileyebilmeliyiz.
Ama öyle görünüyor ki biz tam tersini yapmayı seçiyoruz. Ormanlarımızın yakılıp yok edilmesine bir de insan hatalarından kaynaklanan denizlerin kirliliği eklendi. Marmara Denizi’de beliren ‘musilaj’ (deniz salyası) sorunu buzdağının sadece görünen tepesi. Acil olarak yeni bir ‘Türkiye doğasını koruma sistemi’ geliştirerek alternatif teknolojilerle çözüm üretemediğimiz sürece sadece ormanlarımız değil, turizmin can damarları denizlerimiz ve masmavi derinliklerinde yasayan binlerce canlı da tehlike altında. Bugün Marmara denizi nefes alamaz duruma getirilirken, yarın Karadeniz, Boğazlarımız, Ege ve Akdeniz’e sirayet ederek birbirine bağlı denizlerimizi oksijensiz bırakma hastalığına Covid-19’la mücadele gibi aşı üreterek mi çözüm bulacağız?
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, her köşesi bir cennet olan ülkemiz birçok gelişmiş ülkenin geri dönüşüm için ayrıştırdığı ve Çin’in bile artık satın almadığı çöplere de ev sahipliği yapmaya başladı. İngilizler ‘kendi ülkeni temiz tut' diyerek övünürken, dünyayı kirleterek ikiyüzlü politikalarından utanmıyor olabilir ama biz neden bu ikiyüzlülüğe alet oluyoruz? Cennet gibi Türkiye’mizin Avrupa’nın çöplüğü yapılması yüreğimizi acıtmıyor mu? Toprağı çöple dolu, denizi kirli bir ülkeyi hangi turist ziyaret etmek ister?
Marmara Denizi’nde yaşanan ‘musilaj’ sorunun önemli nedenlerinin yanlış atık yöntemleri ve deniz suyunun ısınması olduğunu öğrendik. Denizin kirlenmesi bölgedeki otel rezervasyonlarını da doğal olarak etkiledi. Daha öncesinde, Dünya Turizm Örgütü ve Birleşmiş Milletler’in yayınladığı raporlarda da küresel ısınma ve ‘mevsimselliğin değişmesi’ sonucu yakın gelecekte artan sıcaklık ve kuralığın turizm sektörünü yakından etkileyeceği öngörülüyor. Akdeniz ve Ege kıyıları da bu mevsimsel değişimlerden en fazla etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor.
Eğer uzun dönemde etkili turizm hizmetleri vermek istiyorsak, öncelikle yemyeşil ormanlarımız ve berrak masmavi denizlerimizin ekosistemlerini korumak gerekmez mi? En kısa sürede toplumsal farkındalık kazanmalı ve ülke çapında zihinsel güncellemeler gerçekleştirmeliyiz. Üstelik bunu yabancı turistler için değil, kendimiz, ülkemiz, doğal zenginliklerimiz ve gelecek kuşakların yaşam kalitesini arttırmak için acilen planlayıp, uygulamalıyız.
Nefes alamadığımız zaman neler olduğunu Covid-19 virüsü tüm insanlığa çok acı deneyimlerle öğretmeye devam ediyor. Nefes almak yaşamdır. Dünyanın ciğerleri görevini yerine getiren ormanlar ve yeşil alanlar sadece biz insanların değil, denizlerin ve içinde yasayan canlıların da temiz hava ve oksijen kaynağıdır. Ekosistemlerin bir bütünlük içinde birbirine nasıl bağlı ve uyumlu çalıştığını Marmara Denizi bize hatırlatarak yardım etmiyor mu? Biz de doğaya, ormanına ve denizine nasıl yardım edebiliriz? Bu uyumun korunması sadece turizmin geleceği için değil gelecek kuşakların da temiz nefes alması için gerekli değil mi?
İşte bu nedenlerle Ayten Alpman'ın kırk yıldır kalbimizde yankılanan sözlerle ‘havasına suyuna bir başkadır benim memleketim’ dediğimiz Türkiye’de doğamızı, yeşil alanları ve denizimizi korumak adına ne yapabiliriz diye yeteri kadar düşünüyor muyuz? Belki de şarkı dizeleri gibi ‘ormanını azalan ve denizi kirlenen bir Türkiye’de turizmin geleceği olur mu?’ sorusunu defalarca tekrarlamalıyız. Hep beraber çözüm yaratmak için birikimlerimizi ortaya koyup, kalıcı çözüm taleplerimizden vazgeçmemeliyiz. Bunu yıllardır yapan, yapmaya çalışan sayısız bireyler, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, kurumlar var ve konuyla ilgili fazlasıyla bilgi sahibidirler. Onların uyarılarına ve önerilerine artık daha fazla kulak vermek gerekmez mi?
Ben yanı başımda çıkan bir yangın sonrası Türkiye’den uzak kaldığım dönemdeki çevresel değişikliklerin ve uzun dönemli tehlikenin daha bir farkına vardım. Turkuaz mavisine doyamadığım Akdeniz’e ulaşmak için sık sık yürüyüş yaptığım bir yeşillik alan ve ormanlık arazinin yabani doğası beni öylesine büyüledi ki her attığım adımda cennet gibi bir ülkemiz olduğunu ve neden böyle bir kadere terk edildiğini düşündür oldum.
İşte bu yazı da sadece Antalya bölgesi için değil, eminim sizin de yanı başınızda bulunan benzer kadere sahip doğal güzellikleri, ormanları ve denizleri korumak amacıyla el-ele vererek farklı bir açıdan bakmak dileğiyle... ve doğadan her gün daha fazla koparılarak sanal dünyada yaşamı normalleştiren gelecek kuşaklarda bir nebze farkındalık yaratmak umuduyla yazıldı...
Dr. Ayla Göl kimdir?
Birleşik Krallık’taki London School of Economics (LSE) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora derecesine sahip olan Dr Ayla Göl, Yüksek Öğretim Akademisi’nde Kıdemli araştırmacı olarak görev yapıyor. Daha önce öğretim görevlisi olarak LSE ve Aberystwyth üniversitelerininin Uluslararası Politika Bölümü'nde yardımcı doçent ve doçent olarak çalışan Göl, ayrıca Çin Renmin Üniversitesi'nde Misafir Profesör, Cambridge Üniversitesi'nde İslam Araştırmaları Merkezi'nde Misafir Öğretim Görevlisi ve Avustralya Ulusal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde ilk John Vincent Misafir Araştırmacısı olarak bulundu. Dr Göl’ün Turkey Facing East: Islam, Modernity and Foreign Policy kitabi Manchester Üniversitesi tarafından yayınlanmıştır. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden lisans ve yüksek lisans yapan Göl'ün ayrıca Türk dış politikası, milliyetçilik ve Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Avrasya’nın uluslararası siyaseti üzerine çok sayıda makale, kitap bölümü ve internet yazıları vardır.
Yayına hazırlayan: Efsa Pural
TurizmGüncel’in Telegram kanalı yayında. Günün öne çıkan turizm haberleri için: https://t.co/KNoOKYG8OD pic.twitter.com/UUvgvILSA1
— TurizmGüncel (@turizmguncel) January 26, 2021
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri