Turizm Güncel’in sektör kamuoyuna armağanı Turizmden Porteler’in yeni konuğu 60 yıldan fazla turizm sektöründe hizmet veren United Travel Services’in sahibi Nurdan Üstman. Üstman, Ankara’dan İstanbul’a TÜRSAB’tan SKAL’a Swiss Air’den United Travel Services’a uzanan yaşam hikayesini Turizm Güncel’e anlattı.
Turizmden Portreler – Turizm Güncel
1939 yılında Ankara-Cebeci’de doğan Nurdan Üstman 4 kardeşin ortancalarından. Annesi Lütfiye Mercimekoğlu Erdim ve babası Ali Rıza Erdim devlet memuru. Babası, Cumhurbaşkanı Özel Kalemi olarak görev yapmış.
Çocukluğu 2. Dünya Savaşı’na denk gelen Üstman, karneyle ekmek satılan bir dönemde kısıtlı imkanlarla dolu olan bir dönemde geçirmiş çocukluğunu.
İlkokuldan üniversite eğitimine kadar bütün öğrencilik dönemi Ankara’da geçen Üstman, ilkokul eğitimini Cebeci’deki mahalle ilkokulunda tamamlıyor. Ortaokulda ve lise döneminde ise Ankara Koleji’nin İngilizce müfredata geçtiğini haber alan annesi, Üstman’ın ablasını yetiştiremese de, Üstman ve diğer kardeşlerini Ankara Koleji’ne kaydettirmiş. Üstman’ın yabancı dili kullanma rahatlığı annesinin yabancı dil konusundaki vizyonu sayesinde gelişmiş. Okul problemi olmayan bir devirde ve memlekette yetişen Üstman, üniversitede ise çalışmak ve okumak arasında kararsızlık yaşamış fakat Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmiş. Üstman meslek hayatına da üniversite yıllarında başlamış.
Memur bir ailede büyüyen Nurdan Üstman’ın kardeşlerinin ikisi eğitimci, biri de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda devlet memuru olarak görev yapmış. Nurdan Üstman’ın dedesi Ahmet İffet Mercimekoğlu hem OsmanlıDevleti’nde Meclis- Mebusan’ın IV. döneminde Ertuğrul Mebusluğu hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemlerinde Bilecik Belediye Başkanlığı gibi çok sayıda görev üstlenmiş. Dedesinden gururla bahseden Üstman “Dedemin ailesi Rumeli göçmeni olarak gelmiş ama milletvekili olmuş. Hem Osmanlı’nın son dönemlerinde hem de Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Bilecik Milletvekilliği yapmış. Dedem Osmanlı Meclisindeyken işgal sırasında İngilizler gelip meclisi basmışlar. Dedem de annem ve anneannemi alarak Ankara’ya kaçmış. Yoksa topladıkları bütün meclis üyelerini şimdi For Seasons olan ama o dönem hapishane olarak kullanılan yere koymuşlar ya da Malta’ya yollamışlar. Büyükbabam kaçmış. Bellerine taktıkları kesede paralarını taşırlarmış. Bankada durmazmış paralar. O kesedeki tüm paraları kullanarak dedemin İstanbul’dan Ankara’ya kaçtığını anlatırlar bize. Ankara’ya kaçarak Atatürk’e katılmış ve 1. ve 2. dönemde Bilecik Milletvekili olmuş.” diyor. Üstman annesi ve babasının da dedesi vesilesiyle Meclis’te tanıştığını anlatıyor.
Üstman büyüdüğü dönemin kendisini nasıl etkilediğine ilişkin “Ankara’nın, 2. Dünya Savaşı ekonomisinin ve büyük aile içinde yetişmenin kişiliğime çok olumlu bir şekilde yansıttığımı düşünüyorum. Kıymet bilen, sevgiyi saygıyı, güveni kıymetli tutan ve ahlak kaideleri ile beraber onları yaşarken mutluluğu öğrenmeye çalışan bir yapım var. Atatürk’ün Nutuk’unu dikte almış bir babanın çocuğu olarak çok memleket aşkı ve memleket kıymeti bilerek büyüdüm. Memleket bağlılığı Allah’ın emri gibi bir durumdu bizim ailede. Bu memleketi her halükarda aşkla korumam lazım geldiğini biliyorum” diyor. Bu durum Üstman’ı meslek hayatında da çok yönlendiren bir duygu olmuş.
Üniversite dönemine iş hayatına atılan ve aslında ailenin özel sektörde çalışan ilk üyesi olan Üstman, “Kardeşlerimin hiçbiri özel sektöre geçmedi. Onlar devletin sağlamlığını tercih ettiler. Ben biraz daha cesurmuşum. Memur bir ailede büyüyüp ticarete atılmak benim için değişikti.” diyor.
Üniversite döneminde Swissair’de çalışmaya başlayan Üstman ilk çalışma deneyimini şöyle anlatıyor:
“Tesadüf eseri oluyor. Koca Ankara’da Swissair’de (İsviçre Hava Yolları) çalışmaya başladım. Ne bilenimiz var, ne daha önce hava yolunda çalışanımız. 1959 yılında çok sevdiğim bir arkadaşım bana bir tavsiyede bulundu. Gittim, görüştüm ve aldılar beni hemen işe. Çok sevdim o işi. Hemen beni İsviçre’ye yolladılar. Orada bir eğitim gördüm. Patronum Şahap Salepçioğlu çok iyi bir insandı. Ondan çok şey öğrendim. Annesi İngilizdi, ofiste hep İngilizce konuşurdu bizimle. O zaman daktilolarla yazılar yazılırdı. Bir de teleksimiz vardı. Şahap Bey de İngilizce bir provizyon yazısı yazacak. ‘Arkamda dur da beni izle’ derdi. Ben onu izleyerek öğrenmişimdir. Harika bir tavır, metin sadeliği vardı. Ben de bu yüzden çok önem veririm yazıya. İlk eğitimimi veren ustamdır. Bu işteki insan memnun etmenin keyfini, bunun alt yapısında bulunan çalışmayı, raporlamayı Swissair’in disiplinlerini Şahap Salepçioğlu öğretmiştir. Hiç unutmadım.”
Nurdan Üstman, işini çok sevse de okumak istemiş ve bu yüzden de çalıştığı işten 9 ay sonra istifa ederek eğitimine devam etmiş. İnsanın çok severek yaptığı işte başarılı olduğunu söyleyen Üstman, kendisinden akademisyen olmasını isteyenin çok olduğunu söylüyor. Üniversitede birçok eğitmenin yurt dışında hem iş hem eğitim için kendisine altyapı sunduğunu kaydeden Üstman ancak o dönem aşık olduğunu ifade ediyor.
25 yıl evli kaldığını söyleyen Üstman, “Tunç, o dönem Avusturya’da okuduğu için evlenip onun yanına gitmek istedim. Gençlik… Eğitimci olma fırsatını bırakarak evlenip Avusturya’ya gittim. Halbuki varmış benim içimde o eğitimcilik, bilememişim. 1 sene yaşadık orada. Ankara Koleji’ndeyken ikinci dilim Almancaydı. Köylü gibi öğrenmişim meğer, orada geliştirdim Almancamı. Orada işimiz bitince İstanbul’a, ondan sonra tekrar Ankara’ya döndük.” diyor.
Ankara’ya gelince Pan American Airways’te çalışmaya başlayan Üstman o yıllara ilişkin, “Uzun yıllar, çok severek çalıştım burada. Kurslara gittik, New York’a sık sık eğitime yolladılar. Benim formasyonumun içinde o emeği aynen beraber çalıştığım ekip arkadaşlarıma öğretmeye çalıştım. Çünkü bana keyifle başarıyla işimi yapmayı öğretmişler.” ifadelerini kullanıyor.
70’li yılların ortalarında İstanbul’a gelen Nurdan Üstman, burada Middle East Airlines’ta çalışmaya başlıyor. Daha önce müşteri yönetimi, fiyat analizi, teknik gibi alanlarda çalışan Üstman, burada yönetim denen canavarla tanıştığını söylüyor. Middle East Airlines’ta müdür yardımcılığı görevinin üstlendiğinde sorumluluğunun çok değiştiğini söyleyen Üstman, “Hukuki konular, mali konular, devletle olan ilişkiler gibi faaliyetleri öğrendim. Kendi başına kalınca insan çözüm üretiyor. Ben de kendi başıma çözüm üretmeye başlayınca danışanın önemini öğrendim. İngilizce bilmeyen bir hukuk müşavirimiz vardı. Bunun bütün Türkçe hukuki yazılarını İngilizceye çevirerek hukukun ciddiyetini ve önemini öğrenmeye çalıştım. Bana ‘Virgülün bile önemi var, ben bir virgül koymuşsam tercümende buna da dikkat et. Ben bir virgül koymuşsam sen de onu atlayıp devam etme’ derdi. Ben böyle böyle hukukun önemini, danışmanının önemini, ekip ruhunun önemini öğrendim. Ekip olmadan bireysel başarı çok uzun süreli olamaz. Hizmet üreten bir konu olan turizmde mutlaka ekibin başarısı müşteri memnuniyetinden önce gelir. Ekip memnun olmazsa müşteri olmaz. Ekibe olan saygıyı, sevgiyi, sahiplenme duygusunu yaşadım öğrendim. Çok da mutlu çalıştım bu kadar yıldır. En önemli ürünümüz memleketimiz. Ekip desteği olmadan bu işi yapmayın diyorum. Bir mesleği çok çok seveceksin, iki bu ülkeyi çok seveceksin, üç biraz sabırlı olacaksın, dört zengin olmayacaksın. Zengin olunca bu işi yapma. Bu işi yapmak için ticaretin ötesinde bir aşk duyacaksın. Ticaret mutlaka hepimizin saygıyla korumamız gereken bir faaliyet. Ama ürünümüz memleketimiz. Memleket aşkı olmadan memleketin imajını, prestijini sunmadan bu işi yapmamak lazım.” diyor.
Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de problemler olduğunu belirten Nurdan Üstman, rehberlere ülkenin problemlerini turistlere anlatmamaları gerektiğini dikte ettiğini söylüyor. Üstman’a göre turistlere ülkenin güzel tarafları ve olağanüstü misafirperverliği gösterilmeli.
“Ama ben ticareti arka, müşteri memnuniyeti ve memleketin sunumu ön planda tuttum. Benim için para kazanmak ekibin memnuniyetinden sonra gelir. İmaj bakımından ülkede o kadar oynak zamanlar yaşadık ki bu yüzden ön görüyle korumak lazım şirketi. Zaman zaman çalışanların sayısını azalttık, zaman zaman yurt dışında tanıtım faaliyetlerimizi artırdık. Bu ilkenin tanıtımı için harcadığım parayı tutsaydım herhalde Türkiye’nin en varlıklı kadınlarından biri olurdum. Varlıklı bir kadın değilim belki ama çok dost ve keyif biriktirmişim. Bunlar tercihlerim olmuş. Bugün hala sosyal medya kullanmıyorum. Çünkü sosyal medya beni rahatsız ediyor, benim enerjimi alıyor, tutkumu alıyor ve beni aşağıya çekiyor. Tabi hayatın hakikatlerini unutmuyorum. Gazeteleri çok dikkatli okurum, haberleri takip ederim. “
İstanbul’a 45- 50 sene önce geldiğini söyleyen Nurdan Üstman, kötülük, yalancılık ve dolandırıcılıkla burada tanıştığını ifade ediyor. Üstman, Ankara’da böyle bir yaşantı olmadığı için çok şanslı bir çocukluk ve aile hayatı yaşadığını söylüyor.
Türkiye’nin ilk kadın turizmcilerden biri olan Üstman, “Turizme ilk başladığında yaşadığı zorluklara” ilişkin sorumuza şu yanıtı veriyor:
“Çok ülke gezdim. Benim ülkem kadar kadını koruyan, kollayan, saygı duyan halk yapısı az gördüm. Yeter ki bunun kıymetini bilelim ve koruyalım. Şimdi bu Türkiye’nin yapısı. Bir kere bile saygısızlık görmedim, duymadım. Yapayalnız, gece yarıları arabalarla şehir şehir gezerdik. Bizi köylerde misafir etmişlerdir, sevgi, saygı ve korumayla. Hiç saygısızlık görmedim, bir rahatsızlık da hissetmedim bir kadın olarak. Bu bir pinpon topu gibidir. Doğru servis atarsan sana doğru bir şekilde gelir. Biraz da kendimize bakmamız lazım, insan ilişkilerimize ve gelen reaksiyonlara. Bugünki durumda ben çok sıkıntı duyuyorum, kadınlara gösterilen şiddeti nefretle kınıyorum. Mesela bazen geç çıkıyorsak ofisten kimsenin yalnız gitmesini istemiyorum. Onun koruma tedbirlerini almaya çalışıyoruz. Bu gelişme doğal mı yoksa kaçınılmaz mı bilmiyorum.
Ofisimde bir dua var. ‘Elimden gelenleri yapabileyim, elimden gelmeyenler için Allah’ım sabır ver yapabileyim’ manasında. Kadın olarak bir sıkıntı hiç hissetmedim. Ama kadına güven konusunda bir sıkıntı var. Mesela kadın doktoru pek tercih etmiyor insanlar. Ama gördüm ki bazı ortamlarda sert tavırlar almam gerekiyor sözümün saygıyla karşılanması için. Mesela çok varlıklı olan insanlar hizmet erbabı bize saygı göstermediler zaman zaman. Bu saygının içinde güven de var. Birini yurt dışına gönderirken çok varlıklı olsa da olmasa da o güveni hak edecek kadar titiz davrandık daima. Bunu bir kadın olarak güvenceye almak bu hizmeti sunduğumuz kişilerde bende tavır değişikliği yapmıştır. Biz de gençtik her zaman bu yaşta yapmadım bu işleri. Şimdi hayatım çok kolay. Bizim ülkemizin kültüründe hem yaşlıya saygı hem koruma hem de yaşlıya bir güven var. Daha önceki senelerde tavır çok önemliydi. Mesafeli tavırlar gerekti. “
Nurdan Üstman kızı Didem Üstman Ark ile 30 sene önce UTS-United Travel Services’ı kuruyor. Fakat Didem Hanım 2016 yılında vefat ediyor.
UTS-United Travel Services nasıl kuruldu?
“Bir şirket kurduk ortaklık olarak. Orada 13 yıl çalıştım. Onların da çok başarılı bir şirket olmasını hala severek takip ediyorum. 30 yıl önce de kızımla birlikte kendi şirketimiz United Travel’ı kurduk. Kendi stilimizi oluşturduk. Şirketimizi kurarken ABD-New York’tan David isimli bir acente sahibi ‘Nurdan bir şirkette olsan da olmasan da ben seninle çalışacağım’ dedi. ‘Henüz bir şirketim yok’ deyince de ‘Bunun bir önemi yok’ demişti. Bana öyle kişisel olarak güvenmişti. Bunlar beni çok yüreklendirdi.
Yoksa benim içimde gidip eğitimci olmak vardı. Şile’de bizim SKAL sitemiz vardır. Oradaki lise müdürüyle de görüşmüş, orada İngilizce öğretmeni olmaya karar vermiştim. İşi bırakıp orada resmi olmasa da bila ücret Şile’deki lise öğrencilerine İngilizce öğretmeni olmaya karar vermiştim 30 sene önce ama ben tekrar seyahat acentesi sahibi olmayı göze aldım.
Türkiye’de hiçbir acente internetten iş almadan yaşamıyor. Biz almıyoruz. Biz sadece üyesi olduğumuz, onay alarak kontratla bağlı olduğumuz, kontrata da para ödediğimiz SKAL gibi networklerin, ABD’deki ve dünyadaki üye acentelerin misafirlerine hizmet veriyoruz. Bu bir tercih, bu bir kişisel tavır ve stil meselesi. Ben internetten iş almam. Ona hizmet vermeyi bilmiyorum, böyle yetişmedim ben çünkü. Ben kişiye özel ve butik çalışmayı öğrendim. Bunu da hala devam ettiriyorum. Böyle bir ortam da bu da çok zor.
Amerika'yla Latin Amerika'yla, Avustralya'yla Kanada'yla, biraz Avrupa'yla çalışıyoruz. Bu kültürlerde mutlaka yazılı irtibat kurmaya çalışıyorum. Bu yüzden internetten iş almıyorum. Biraz modası geçmiş bir tavır bu. Hemen telefonla konfirmasyon falan almak istiyorlar. Vermem ben, ne münasebet. Ondan sonra birbirimize gireriz olmaz. Bu yüzden yazılı disipline inanıyorum ve yazılı disiplinimize çok güveniyorum. Çok kesin bilgiler ve tavırlar içermesine dikkat ediyorum. Yazıya inanıyorum çok net bilgiler almadan da kimseye konfirmasyon vermem.
Mesela bir yemeği tatmadan o menüyü onaylamamalıyız. Bizzat o yemeği tadacağız, beğenmezsek onaylayıp misafirin önüne koydurtmayız. Bu yüzden bir sürü ödül alıyoruz. Yurt dışında temsilcisi olarak seyahat networkleri bizi el üstünde tutarlar. Şimdi üçüncü jenerasyon olarak tanıtım çalışmalarını torunum yapıyor. Ben yurt dışına pek gitmiyorum artık ama buraya geleni memnuniyetle ağırlıyorum.” diyor.
United Travel’ı kurduğunuzda turizm anlayışı nasıldı?
Turgut Özal'lı yıllarda Türkiye’nin imajı dünyada yükselen bir yıldızdı. Onu öylece sundular tüm dünyaya. O zaman Türkiye’de otel ve oda sayımız komik derecede azdı. Anadolu’da bırakın otel odasının kalitesini yönetim kadroları sadece sahipler, aileler tarafından idare edilen bir durumdu. Fazla ciddiye alınmıyordu. Ama Özal ile birlikte çok hızlı bir şekilde başladı otel yapımı. Devlet altyapıyı yaptı özellikle Antalya sahillerinde. Öyle bir hazırladı ki ‘Lütfen buraya yapın, biz size kredi de verelim, siz de kazanın’ diye buradaki başarıyı ve ticareti neredeyse yatırımcıların kucağına koydu. Özal ile birlikte biz de yaşadık bunları. Kolay değildi bir işi başlatmak. Özellikle bir telefon bir de şimdi internet kolaylıklarından dolayı bir acente kolay kuruluyor zannedilmemeli. Bunun altyapısını oturtmak, yurt dışındaki imajını oturtmak, yurt içindeki mali kontrolleri, idari kontrolleri oturtmak kolay bir şey değil.
Bir hayat sitili olarak algılanırsa bu gecesi gündüzü, bayramı, tatili olamayan bir çalışma biçimi içerisine girdim ben. Şimdi torunum çok iyi bir eğitim gördü. O eğitimden dolayı da kendine uygun bir faaliyet olmasını istiyor. Allahtan torunum Çınar marketing faaliyetlerinde çok sevilen bir insan. Çok iyi dil ve tavır öğrendi. Kolay olmadığını biliyorum ama hangisi kolay? Ben bilmiyorum. Alın teriyle yapılan hiçbir iş kolay değil, kolay olmasını da beklemiyorum. Hala kan ter içinde kaldığımız günler yaşıyoruz. Çok para kazanacağınızı düşüyorsanız başka türlü yatırımlar lazım, otel gibi. Hizmet sektörünü çok severek devam ettiren çok sayıda meslektaşım var. Bizim paylaştığımız güzel dostluklar içinde de hala koruduğumuz bir ahlaki sorumluluğumuz var. Birbirimiz kötülemeyiz yurt dışında, birbirimizin personelini ve müşterisini çalmayız. Güzel huylarımızı devam ettiriyoruz. Ben sadece kendi dünyamdakilerle iyi ilişkilerdeyim. Öyle herkesi tanımıyorum ama bizi tanıyanlar da bizi seviyorlar.
Bu iş, öyle hemen atılalım denecek bir iş değil. Bir yaşam tarzı olarak bunu kabullenilmesi lazım. Mesela kızımla birlikte United Travel’ı kurduğumuzda uzun zamanlar sabahladığımız oldu. İkilemde kaldığımız zamanlar oldu. Uzak Doğu’ya açılalım mı gibi. Deneyip vazgeçtiğimiz ya da hiç denemeden vazgeçtiğimiz oldu. Ama en iyi bildiğimiz pazar Amerika olduğu için o pazarda çok rahat ettik, pek hoş karşılandık, el üstünde tutulduk. Çok övgüyle bahsederler bizden, severek çalışıyoruz. Sevildiğimizi de bildiğimiz için de rahat ediyoruz.”
TÜRSAB’ta başkan başdanışmanlığı gibi çeşitli görevlerde bulunan, ardından TURSAV’ın başkan vekilliğini yapan Üstman, “TÜRSAB 1618 sayılı kanunla kurulan bir yapı. O kanun bizi çok koruyucu ve yol gösterici bir kanun. Bu kanunun yapılanmasında da çok emeğimiz olmuştur. Ben TÜRSAB’ta 18 yıl tüm komitelerde çalıştım, TURSAV vakfının da başkan vekilliğini yaptım. Türkiye daha 100 yaşında ama hala dinamik olmaya, düzelmeye, iyileştirmeye ihtiyacı var ama Atatürk ilkelerinden vazgeçmeden, siyasete bulaşmadan ülkenin bütünlüğünü koruyarak turizm yapmamızı TÜRSAB’a borçlu olduğumuzu biliyorum. 4 senedir oradaki çalışmalarıma ara verdim. Ama ne zaman çağırsalar gidiyorum. O olmadan kuralsız yaşamayı çok tehlikeli buluyorum. Kurallar altında yaşamlı hukuka saygılı olmalıyız diye düşmüyorum. Diğer konularda da girişimler yaparken kişisel dostluklar kurarak o dostlukları hak edecek dürüstlükle böylece ilişkiler devam etti. O, onu getirdi, o onu getirdi.” diyor.
Üstman 60 yılı aşkın kariyeri boyunca çok sayıda ödül de alıyor. Kendisine en unutulmaz ödülün hangisi olduğunu sorduğumuzda şu cevabı veriyor:
“Bütün ödüllerin hepsi beni çok mutlu etmiştir. Dilimin tutulduğu ödüller vardır mesela. Dünyanın en iyi seyahat acentesi seçmiştir Virtuoso bizi. O zaman pipo içen bir hanımdım ben. Aşağı yukarı 15 sene oldu bırakalı. Gala yemeği yiyoruz, 2 binden fazla kişiyiz. Virtuoso’nun hala da sahibi olan Matthew Uphurch, ’Bu yılın ödülünü pipo içen bir kadın aldı’ deyince bir anda herkes ‘Nurdan’ diye çağırmaya başladı. Kalbim duracak zannettim. Böyle yerimden kalkıp o sahneye yürüdüm mü uçtum mu bilmiyorum. Kalbim kulaklarımda çapıyordu, koca alanda başka pipo içen de yoktu. Uphurch ‘Bir şey söylemek ister misin?’ dedi bana, ben de hemen yanağından öptüm onu ve ‘Konuşamam’ dedim. Sözüm yoktu, çıkmıyordu. Bunların hepsi çok unutulmaz anılar.
Dünyada en iyi müşteri memnuniyeti sağlayan ülke seçildik. Bu da benim için çok önemli bir başarıdır. Kapadokya’da balonu başlattık mesela. Buddy Bombard’ı oraya götürdüğümde ne balon vardı ne bir şey. Ben ona Kapadokya’yı tanıtırken ‘Burada balon uçuralım’ dedi. 2 sene üst üste İsviçre’den kendisi getirdi balonlarını. Sonra balon kaptanlarından biri Kapadokya’daki ilgiyi gördü. Kendisi bir daha geri götürmedi balonları, kendi şirketini kurdu. İlk balon şirketini kurdu orada. Şimdi onlarca balon şirketi var o bölgede. Ne mutlu orada böyle bir faaliyet başlattık.
Nurdan Üstman, Serap Akyüz ve Sevinç Turizm'in sahibi Sevinç hanım SKAL’ın ilk kadın üyeleri. Üstman’a üyelik süreci hakkında yaşadıkları zorlukları sorduğumuzda şunları anlatıyor:
“İlk kadınlardan biriyiz. Çok mutlu oldum ben. 70’lerin ortalarında genceciktik. O zamanlarda almıyorlardı kadınları. Hülya Aslantaş çok iftihar ettiğim bir meslektaşım. Dönemim SKAL başkanı bu işi kadınlara da açmaya karar verince biz üç kadın olarak kabul edildik. Şimdiki Ceylan Otel, o dönem Sheraton’dı. Orada öğle yemekleri yeniyordu ayda bir kere. Ben giderdim masaya, boş sandalyeler var otururdum. Beyler suratını diker bakarlardı bana. Almazlardı beni masaya. Ben yine vazgeçmezdim başka masaya giderdim. Böyle böyle kabul ettiler bizi. Sonradan anlatmışlardır. Bize dediler ki ‘Sizin yanınızda bel altı hikaye anlatamıyoruz. O yüzden masamızda istemezdik sizi’ Erkek sohbeti yapmak için biz 4 kadını istemiyorlardı bizi masada. Yavaş yavaş biz de gülmeye başladık onların hikayelerine. Birbirimizi sevdik.
Biz burada SKAL’a üye olduğumuzda Amerika’daki SKAL kulübüne daha kadın almıyorlardı. Yani bu kadar ileride bir durumdaydık biz İstanbul’da. Daha sonraki yıllarda Hülya Aslantaş başkanı oldu SKAL’ın. Ne kadar mutlu olmuştum, gözyaşları ile dinlemiştim o haberi. Daha sonra İstanbul iki kere dünyanın en iyi kulübü seçildi. Bir süre sonra kulüp ikiye bölündü ben onu hiç tasvip etmedim ama karışmam yapamadığım şeylere.
Mesela ben yönetime hiç girmek istemedim çünkü verecek vaktim hiç olmadı. Çok zaman ayırmak lazımdı. İş hayatım beni o kadar angaje etti ki SKAL’a vakit ayıramayacağımdan korktum. Öyle bir töre vardır SKAL’da, en alttan başlanır öyle öyle basamakları tırmanır ve bir gün yönetim kuruluna girersiniz. Bu yüzden daima başkan olacağını bildiğimizi kişileri yönetim kuruluna yazmak isteriz. SKAL çok başarılı eğitim ve seminerler de yapmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığımızı etkilemek ve bilgilendirmek için toplantılar yapmıştır. Çünkü Bakanlığımızla mutlaka uyumlu ve birlikte çalışmamız gerektiğini biliyorum. Birbirimizi kırarak üzerek olamaz. beraberlikten güç doğar anlayışıyla hareket edilmesi gerektiğini düşünmüşümdür.
Çalışma hayatınızda unutamadığınız anılar var mı?
60 yıldan bahsediyoruz, nice olaylar var. Bana Anadolu keyfi yaşatan insanlar var. Anadolu’yu sevmeden, Anadolu ile bütünleşmeden turizm yapmamak lazım. O zaman daha internet yok, faks bile yok daha. Posta ile haberleşiyoruz. Amerika’dan da üniversite mezunlarını Anadolu’ya götürüyoruz. O zamanlar uçaklar yok otobüslerle giderdik. Otobüsler de yoktu aslında minibüslerle daha çok. Allahtan 5-6 ay önce yapıyoruz rezervasyonlarımızı. O dönemde, zannediyorum ki Kars’tı, yarım pansiyon bir grubu ağırlıyoruz. Bir telefon geldi. ‘Nurdan hanım sen bunlara yarım porsiyon yazmışsın ben yarım porsiyon değil, tam porsiyon vereyim ayıp olur. Senden de yarım porsiyon parası alayım’ diyor. Pansiyonla porsiyonu karıştırmıştı. Ben de bozmadım hiç, kabul etmedim. Böyle böyle tatlı Anadolu anılarımız vardır.
Bir gün yine bir telefon geldi. Grubun başında rehber ve Amerikalı acente görevlisi de var. Rehber, ‘Nurdan Hanım sizinle acenteci konuşacak, buradan pek memnun değil gibi’ dedi. Orada da 80’li yıllarda Kürt sorunu başlamıştı. O yüzden biz hem buradan rehber gönderiyorduk, hem de oradan Kürtçe bilen yerli bir çocuk tutardık. Amerikalı kadın aldı telefonu, ‘Nurdan, burada tuhaf bir şeyler oluyor. Biz burada iki sene önce de kalmıştık, böyle değildi. Herkes iç çamaşırıyla dolanıyor burada, ne olmuş burada?’ dedi. Ben hemen geri rehberi istedim. Rehber’de ‘Nurdan galiba burası kötü ev olmuş’ dedi. Başka da otel yok. Eyvah eyvah. Başka bir şehirden girdiler oraya, o gece kalacaklar, sabah geri gidecekler. Başka şehre de gidemezler. Acente yetkilisini geri istedim bu sefer telefona. ‘Sen, gruba, burada bir tiyatro gösterisine hazırlandıklarını söyle. İstanbul’dan bir grup gelmiş, yarın akşamki bir komedi gösterisine hazırlanıyorlar de ve hemen yatır. Sabahleyin de daha erkenden çıkın otelden’ dedim. Öyle böyle güldük. Tiyatro grubu diye kötü otelde de kaldık. Yok ki başka otel. O küçük yerde yegane kalınacak yerdi. Böyle şeyler de başımıza geldi.
İş hayatınızda yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz?
Askeri idarenin geldiği zamanlar zordu bizim için. Çünkü gelenler alışkın değildi havalimanında süngülü askerlerin olmasına. Korkarlardı. Benim en çok istemediğim şey buydu. Korkmasınlar biz onları mutlu etmek için çalışıyoruz. Her birine kişisel mektup yazar, ‘evinize hoş geldiniz’ deriz. Çünkü kültür olarak Yunanistan’dan bir doğuya geçince, Müslüman ve değişik bir kültüre sahip olduğunu biliyorlardı buranın. Bazıları çok sofistike insanlardır, bu kültürü bilirler, bazısını da korkutur bu değişik kültür. Korkmadan evlerinde hissettirmek için ellerinden tutarız misafirlerin. Rehberler vardır, otele emanet ederiz. Hep başlarında biz varızdır. Ama Türkiye yabancı bir ülke olarak Midnight Express’in olağanüstü kötü etkisini gördü imaj olarak. Sonra bazen siyasi olarak abartırlar, işlerine geliyorsa burayı kötüleyip dururlar. Hiç aldırmıyorum ben. Geçiyor, tekrar dost oluyoruz.
Yaptığım şeylere dönüp geri bakınca, harcanan enerjiyi ve emeği inanılmaz buluyorum, kişisel bir misyon edinmişim gibi. Allah bana bu görevi vermiş gibi bir hissim var. Bu kadar emek verince parasal geri dönüş beklemeyin. Ancak kendi kendinize bundan doyum alıyorsanız ödülünüz budur. Çok emek var, dayanılmayacak bir tempo var. Nasıl yaptım acaba diye düşünüyorum. Roma’daki toplantıdan hemen sonra Tokyo’ya geçip başka bir toplantıya katılıyordum. Deli olmak lazım. Olacak iş değil. Bir de o zaman internet yok, teknoloji bu kadar gelişmiş değil bu yüzden broşürleri de hep elde taşıyoruz.
Turizme başladığınız dönemle şimdiki turizmi kıyaslamanızı istesek? Neler değişti o günlerden bugünlere?
Değişim konusunda ben hep pozitif görüşte olmaya çalışan birisiyim. Tuvaletlerin olmadığı bir Anadolu ortamından bol otelli bir ortama geçtik. Ben 7 Kiliseler için davet ettiğimiz bir grubu gezdirirken hanımefendinin birinin tuvalet ihtiyacı oldu. Çayırlık gibi bir yerdeyiz. Rehberimiz de 7 Kiliseler ile ilgili değerleri anlatıyor. Bir cami gördüm. Koştum, gittim imamı bulayım diye. Caminin mutlaka bir tuvaleti vardır diye düşündüm. İmamı değil ama görevli başka birini buldum. ‘Dışarı çık, bahçeden dön orada var bir tane’ dedi. Fırladım, gittim baktım. Tuvalette ıspanakları yıkamışlar. Yerler ıspanak dolu. Orada ne alakası var kardeşim. Ayağımla ittirdim, temizlemeye çalıştım. O Amerikalı kadını oraya soktum bir şekilde ama yüreğime indi. Şimdi öyle değil. Bol miktarda otelimiz, dinlenme tesisimiz var. Bundan kurtulduk.
Bir de otellerimiz o kadar bu işin keyfine vardılar ki biraz daha bonkör olmayı öğrendiler. Daha şık olmayı, daha görgülü olmayı öğrendiler. 45-50 derece sıcakta mayonezli salata koyup insanları zehirlememeyi öğrendiler. Biz de hepimiz beraber hem daha memnuniyet odaklı faaliyette bulunmayı hem de daha kaliteli bir hizmet sunmayı öğrendik. Yunanistan’a gidin, size gülümseyen var m? Oradaki insanlar neredeyse turisti sevmiyorlar bile. Bizimkiler bayılır yabancıya. Töremizde var işte bu. Bizim içimizde var ki gelen misafirin yardıma ihtiyacı var gibi hissederiz. ‘Allah yollamış, şuna bir yardım edelim’ deriz. Bu çok eskiden kalma misafirperverlikten geçer bize. Töresel misafirperverliğimiz hala ticaretimize yardım eden hünerimizdir. İnsanların sıcak bulduğu, unutmadığı bir tavır oluyor. O hiç değişmedi. O zaman da vardı, şimdi de var. O zaman bir kapıyı çalsan açar kapıyı. Korkmazdı, terör yoktu o zaman.
Şimdi ise turizmdeki ciddiyetimizi ve girişimlilerimizi çok başarılı buluyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığının TGA diye bir girişimi var. Kendilerini ziyaret ettim ve çok etkilendim. Çok müthiş bir kurum haline gelmişler. Biraz daha meslektaşımızın orada söz sahibi olmasını isterim, problemlerimiziz dile getirmek ve karşılıklı iletişim kurabilmek için.
Keşke şunu da yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?
Hocalık yapmak isterdim. Üniversitede hoca olmalıymışım ben. Turizmde marketingden bilet kesimine her şeyi yaptım, bu yüzden eğitimci de olmak isterdim.
Tekrar dünyaya gelecek olsanız yeniden turizm yapmak ister misiniz?
Hiç düşünmedim daha önce bunu. Ama bir tek bildiğim bir iş var, o da bu. Ev kadınlığını bile çok iyi bilmiyorum.
Gidip, görüp hayran kaldığınız, tekrar gitmek istiyorum dediğiniz bir yer var mı?
Floransa, kesinlikle Amerika değil. Avrupa’dan Londra. Ama milli duygular ağır basınca İngilizlerden çekinirim.
Hobileriniz neler?
Bridge. Kitap okumayı da çok severim. 30 koli kitabımı TÜRSAB’a verdim, kütüphane kursunlar diye. Fakat kurmadılar, şimdi başka bir kurum istiyor onlara vereceğim. Şimdi de gözlerim pek iyi görmediği için pek kitap okuyamıyorum. Bunun yerine çokça haber diniliyorum.
Özel hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz?
Daima. Ofisimden çıktığım an işi ofiste bırakmayı öğrendim. Bunun için özel hayatımda dostluklarım, bridge derslerime vakit ayırıyorum. Önceden çok daha fazla şey vardı. Mesela dostluklarımızı daha fazla takip edebilirdik. Ankara’daki arkadaşlarıma vakit ayırırdım. Burası bir Bizans şehri. Burada çok az sayıda meslek dostum var. Bu Bizans şehrinde çok dostluk olmadığını gördüm. Çok azdır burada gerçek dostluklar. Benim okul dostluklarım öyle değil, hala devam ediyor. Benden başka da dinozor kalmadı. Artık hiçbiri çalışmıyor, hepsi emekli. Ben de nasıl çalışmaya devam ediyorum? Yurt dışına hiç seyahat etmiyorum, yurt içine de zorunlu oldukça. Seyahatlerimi minimuma indirdim. Onlar beni yoruyor. Tabiata karşı gelmemek lazım. Bu bünyenin kaldırabildikleri var, kaldıramayacakları var.
Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
Boş zamanım kalmıyor. Hafta içi her gün işteyim. Hafta sonu da dostluklarıma vakit ayırıyorum.
Gitmeyip çok merak ettiğiniz bir yer var mı?
Hiç kalmadı. Her yeri gezdim ama eski Rus Cumhuriyetlerindeki Türk kültürünü çok merak ediyorum. 600 milyon kişi Türkçe konuşuyor doğumuzda. Onlarla bütünleşmek isterim. Türkçe konuşsam beni anlayacaklarını biliyorum. Ben de onları anlarım. Mesela baba tarafım Kırım’dan gelmiş. Osmanlı’nın ayak bastığı yerleri gezdim. Gezmek için değil kongreler için gittim ama o memleketleri de tanıma fırsatım oldu. Bir meslektaşımla birlikte Finlandiya-Helsinki’ye gitmiştik. Bir restorandaki garson kız benim ‘ekmek’ dediğimi anladı. ‘Biz Türkçe konuşuyorduk, nasıl anladı?’ dedim. Sonra araştırdım ki Ural-Altay dillerinde Finlandiya ve Macaristan dilleriyle akrabalıklarımız var. Bu akrabalıkları gençler bilmiyor, üstlerinde durmuyoruz. Bunu bir ders gibi değil de bir konuya sokup öğretebiliriz gençlerimize. Türki Cumhuriyetleri’ni de görmeyi çok isterim ama artık gidemem. Göze alamam o zahmeti.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri