Erdem Çayırlı kimdir?

Erdem Çayırlı kimdir?

Turizm Güncel’in turizm kamuoyuna armağanı Turizmden Portreler’in yeni konuğu İstanbul’un başarılı turizmcilerinden Erdem Çayırlı. Erdem Çayırlı, Makedon muhaciri olarak başlayıp borsaya ve otelciliğe uzanan yaşam hikayesini Turizmden Portreler’e anlattı.

Erdem Çayırlı kimdir?
Erdem Çayırlı kimdir?
Erdem Çayırlı kimdir?
Erdem Çayırlı kimdir?
Turizmden Portreler - Turizm Güncel

8 Nisan 1950 yılında Makedonya’nın Üsküp kentinde dünyaya gelen Erdem Çayırlı, henüz daha 5 yaşındayken ailesiyle birlikte muhacir olarak Türkiye’ye taşınmak zorunda kaldı. Makedonya’daki yaşam koşullarının düzgün olmaması ve eğitim dilinin Makedonca olması nedeniyle babasının tüm malını mülkünü geride bırakarak İstanbul’a geldiğini anlatan Çayırlı, “Babam terziydi ve Üsküp’te hanı vardı. Dedem öldükten sonra babam bir yandan hanı işletmeye devam etti. Fakat Türkçe yerine Makedoncanın zorunlu hale gelmesiyle bütün evini, hanını her şeyi bırakıyor. Dönmek için pasaport verilmiyordu. Ancak her şeyini bırakırsan sana pasaport veriliyordu.” diyor.

Erdem Çayırlı ve Kardeşi

Üsküp'ten İstanbul - Davutpaşa'ya...

Ancak Çayırlı’nın anne tarafı çok farklı bir sülaledir. Kozan’dan Üsküp’e müftü olarak tayin olmuş, Müftülük zamanı bitince de orada kalmışlar. Çayırlı, anneanne tarafı ile ilgili olarak şunları söylüyor:

“Üsküp’e 7 kilometre uzaklıkta Haraçina köyü var, oranın yüzde 90’ı anneanneme aitti. Tabi annem Türkiye’ye gelince anneannem ve iki teyzem o köyü devlete bırakarak buraya geliyor. Çünkü anneannemin iki kardeşi Türkiye’deydi. Birisi Kozan birisi de Ankara’daydı. Babam böyle acil bir karar verince onlar da bütün mal varlığını verdi. 1955 yılının Ekim aylarında hep beraber Aksaray-Davutpaşa’ya geldik. Burada bir ev aldık getirebildiklerimizle. 3 aile oturuyorduk bu evde. Eldeki para buna yetiyordu.”

Parçacıda işe başlıyor

Baba Ethem bey, anne Servet hanım, Erdem Bey ve küçük kardeş Kerim Bey, İstanbul’da yepyeni bir yaşama başlıyor. Baba Ethem Çayırlı aynı mesleğe, terziliğe devam ediyor. Pertevniyal Valide Sultan Lisesini bitiren Erdem Çayırlı, bir an önce iş hayatına atılmak ister ve babası da onu araba parçası satan bir dükkana katip olarak işe verir ve Çayırlı bu işletmede genel müdürlüğe kadar yükselir.

Erdem Çayırlı

"O zaman Makedonya yok, Yugıslavya var, Tito var"

“Buraya geldiğimiz dönemlerde çocuktum o yüzden pek bir şey hatırlamıyorum. Bizim aile Türkiye’den Makedonya’ya göç ettikleri için hep Türkçe konuşuyordu. Makedonca bilmiyoruz, Arnavutça bilmiyoruz. Babam orada yaşadığı için mecburen Makedonca biliyor. Çünkü Makedonca okumuş okulunu. O dönem Makedonya yok, Yugoslavya var, Tito var. Orada askerlik yaptığı için babam öğrenmiş ama bize öğretmediler.” diyen Erdem Çayırlı, Balkanlarda bulunan tüm dernekleri tek çatı altında toplayan Rumeli Balkan Türkler Dernekleri Federasyonunun yönetim kurulu üyesi olduğunu da ekliyor. Çayırlı, “Oradan bize bakanlar, milletvekilleri geliyor. Onlar bana Makedonca veya Arnavutça bir şey söylediklerinde anlamıyorum. ‘Türkçe biliyorsan Türkçe konuş Makedonca bilmiyorum’ diyorum.” diyor...

“Okulu sevmeyen yaramaz bir öğrenciydim”

Davutpaşa’da yaşamanın Erdem beye kattığı en temel iki şey yaramazlık ve okulu sevmeme olmuş. Çünkü Davutpaşa’da herkes bir şey alıp satmaktadır ve Erdem Çayırlı’nın da gözü ticarettedir;

“Hep bir iş yapma peşindeydik. Çünkü Davutpaşa’daki insanlar hep bir şey satma peşindeydi. Bunun için ben babama dedim ki, ‘okumayacağım, beni liseden al’. Babam buna çok kızdı. Yani okumak için getirdiği evladı diyor ki okumak istemiyorum. Babamın çalıştığı dükkanın sahibi Fatih’teki Bozkurt Yedek Parça İmalat Fabrikasının sahibiydi. Beni görüyor ve babama ‘Bana bu çocuğu ver’ diyor. Babam da ‘Bak seni oraya gönderiyorum bir daha da çıkmak yok oradan. Çıkarsan eve gelme’ dedi. Bu benim kafama dank yaptı. 1966’da buraya katip olarak başladım ve genel müdür olana kadar çalıştım.”

Askerdeyken yedek parça imalat işine girdi

Yıl 1970’e geldiğinde müdür olarak çalıştığı Bozkurt Yedek Parça İmalat Fabrikasından askere gitmek üzere ayrılan Erdem Çayırlı, eniştesi donanma komutanı olduğu için eğitimini 1. Deniz Piyadede yaptıktan sonra Gölcük Deniz Hastanesine gönderilmiş. Çayırlı, burada askerken, bir yandan da uzun yıllar devam ettirecekleri oto yedek parça imalat işini başlatır:

“Birdenbire karar verdik ve 1970 senesinde ben askerdeyken Sirkeci Konağının olduğu yerde Gülhan İş Hanında ilk dükkanımızı açtık. Ben askerde olduğum için dükkanı kardeşim işletti. 90 parça oto parça imalatımız vardı. Bunları yaparken akü kıtlığı ortaya çıktı Türkiye’de. Akü malzemelerine giriştik. Kısa süre sonra Türkiye’nin akü malzemesi konusunda sayılı tedarikçilerinden biri haline geldik. Akü malzemesinde iki önemli unsur var. Fransa’dan getirilen seperatör ve bir de çok önemli olan kurşun. Çünkü akü plakaları kurşundan oluyor. Sonra o kurşun bilye oluyor, o bilyeleri çekip çamur yapıp öyle plaka yapıyorduk. Biz o kurşunları getirmeye başladık. İlk olarak 10 tonla başladık. Sonra 300 ton 500 ton derken piyasada hakim kurşun getiren sınıfa girdik. Onun yanında çinkoya da başladık. Bu işin kralı Nino Koyan vardı. Onunla bizim aramızdaki ilişkiden dolayı o da bizi çok seviyordu. Çinko imalatında ayda bin ton getiren konuma ulaştık. Assen gibi çinko levha üreten fabrikalara külçe olarak satıyorduk.”

“Beğendim, evlendim”

Erdem Çayırlı, eşi Rukiye hanım ile yollarının kesişmesini ise şöyle anlatıyor:

“1973 senedinde evlendim. Eşim de Davutpaşa’da oturuyordu. Aynı zamanda o da Rumeli göçmeni, Bosna Hersek’ten ilk olarak Edirne’ye gelmişler. Semtte tanıştık. Beğendim, evlendim. O zaman herkesin önünden geçtiği kahvehaneler vardı. Arabalarımız vardı... Aksaray’da Samatya Sosyal Sigorta Hastanesi yolu var. O yol dümdüz bir yol. Aksaray’dan ilk giriş olan yer Davutpaşa. Benim de hayatımın büyük bir kısmı burada geçti. 18 yıl burada yaşadım. Oradaki bütün eş dostla ilişkilerimiz iyiydi. 1973 yılında bir oğlum, 1978 yılında da bir kızım oldu.”

“Muhacirlerin kaybetme lüksü yok”

Türkiye’ye gelen göçmenlerin başarılı olduklarını, iyi konumlara geldiklerini görüyoruz. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Rahatlık insana fazla bir şey yaptırmıyor. Başarılı olmuş insanların tamamına bakın. Zengin çocuğu çok az. Köyden gelip okumuş çocuklar hep... Heyecan duyulacak safhada olan insan başarıyı yakalıyor. Heyecanı içinde yoksa olmuyor. Nedir o heyecan? ‘Ben bir mertebeye ulaşayım, buradaki imkan da benim hayatımı rahatlatsın’. Türkiye’de yaşayan insanlara göre bizim daha fazla heyecanımız vardı. Kaybetme lüksümüz yoktu. Kaybetme lüksün yoksa ne yapman lazım? Ya gasp yapman lazım ya da çalışman lazım. Bir yerde çalışırsa insan beyninin çözemediği şey yok. Çevremizdeki insanların hepsinin yaptığı aynı. Demirören Holding şu köşedeydi. Aydın Doğan da Orka Royal otelinin biraz ilerisindeki Esentepe Hanında plastikçiydi. Murat, Renault alıp onları satıyordu. Niye yapıyordu? Dürüst olmaya mecbur. Kaybetme şansı yok. Dürüst olan birine de herkes kredi veriyor, bize de verdikleri gibi. Çünkü herkes malını pazarlayabileceği, anlaşmadan sonra sorun yaratmayacak, sorun olduğu zaman da dürüstlükle çözebileceği insanla çalışmak istiyor. Biz de burada çalışan insanlarda bunları arıyoruz. Her zaman problem olacak ama bu problemi dürüstlükle çözebilecek birini arıyoruz. Muhacirlerin kaybetme lüksü yok. Hep bir var olma mücadelesi verdiler. Buraya geldikten sonra Makedonya’dan bir yığın iş yapma teklifi geldi. Ama hepsini reddettim. Çevremdekiler ‘Niye yapmıyorsun? Birçok ülkeyle çalıştın’ dedi. Babamın bütün malını mülkünü bıraktığı yere gidip orada bir kazanç peşinde mi koşacağım? Bu yüzden benim oraya karşı negatif bir tutumum var. Yani devlete karşı negatif bir tutumum var.”

Erdem Çayırlı borsa işine giriyor

1990 yılına gelindiğinde Erdem Çayırlı ikinci iş kolu olarak borsaya giriyor. İstinye’de açılan İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında aracı kurum lisansı alıp Dünya Menkul Değerler ismiyle olarak işlem yapmaya başlayan Çayırlı, “Alım-satım emirlerini borsaya ileten firma oluyorsun. O esnada alan insan parasını sana yatırmak mecburiyetinde. Parasını vermezse sen borsaya karşı mesulsün. Taksim Gümüşsuyu’nda kendimize ait olan bir binada bu işe başladık. Çok riskleri vardı... Sonra borsa şirketini Sirkeci’deki hanın (şimdiki Double Tree By Hilton) en üst katına taşıdık. Ama o zaman han kapanmıştı, çünkü binayı otele dönüştürmeye karar vermiştik” diyerek otelciliğe adım atma sürecini de anlatmaya başlıyor...

“Burayı neden otel yapmıyorsun?"

Otelciliğe giriş serüveninizi anlatır mısınız?

“Burası 135 tane oto yedek parça dükkanının bulunduğu Çayırlı İş Hanı idi. 1999 yılında burayı 4 yıldızlı, 123 odalı ve iskanlı olarak Prince Otel ismiyle açtık.

Dönemin Turizm Bakan Yardımcısı Tuncay Bozbeyoğlu çok yakın bir arkadaşımdı. Hafta sonu buraya gelir, oturur konuşurduk. O zamanlar Taksim’deki otellerin teşvikleri ile ilgileniyordu. Bunların içinde Bircan Eresin ve Dursun Özbek’in otelleri de vardı. O zaman Talimhane bölgesinde herkesin bir kat fazlası (kaçak katı TG) vardı. Bakanın arkadaşı olan Bozbeyoğlu orayı turizm bölgesine dönüştürerek bu katları yasallaştırdı da otelleri öyle kurtardılar.

Tuncay Bozbeyoğlu bana bir gün, ‘Burayı neden otel yapmıyorsun?’ dedi. Ben ona ‘bilmiyorum ki otel işini’ dedim. Bize otel fikrini aşıladıktan sonra handaki yedek parçacıları 4-5 ayda tahliye ettik. Diğer oteller gibi bizim otelin oda planlamasını da yine Tuncay yaptı. Fakat 4 ay sonra Tuncay vefat etti. Tuncay vefat edince biz ortada kaldık.”

“Projeyi Dursun Özbek’e götürdüm”

Tuncay bey vefat edince işi yarı yolda kalan Erdem Çayırlı, destek için dönemin en tecrübeli otelcilerinden Dursun Özbek’in yanına gidiyor. Dursun Özbek de o dönem Taksim Plaza’yı (Şimdiki Point Otel) inşa etmektedir. Çayırlı, otelin inşa sürecini şu sözlerle anlatıyor:

“Projeyi Dursun’a götürdüm. Onu da otel işine Bircan Eresin teşvik etmişti. O zaman Dursun’un Nippon Oteli Taksim’in en iyi otellerinden biriydi. Dursun baktı projeye. ‘Bu olmaz. Eğer Nippon veya Taksim Plaza gibi otel istiyorsan sana birebir yaparım. Buradaki taşeronları da sana yönlendiririm.’ dedi. Biz projeyi alıp geri geldik. O dönem 3-4 milyon dolar tutuyordu. İki ay düşündük taşındık ve Dursun’un dediği gibi yapmaya karar verdik. O zaman burada 146 oda yapmıştık. Dursun Özbek oda sayısını 123’e indirdi. Yaptırdığımız bazı yerler vardı onları yıktırıp yeniden yaptırdı. Onun dediğine göre kırdık yeniden yaptık. 5 kat kırdık o dönem. Sonra onun söylediği her şeyin doğru olduğunu öğrendik. Burada Prince Otel olarak 1999 yılında açtık.”

“Çevredeki otel kalitesi düşüktü”

Oteli açtıklarında çevredeki otel kalitesinin son derece düşük olduğuna dikkat çeken Çayırlı, kaliteli otellerin daha çok Talimhane’de civarında toplandığını anlatıyor. Talimhane’deki otellerin standardında bir otel açan Erdem Çayırlı, aynı zamanda bölgedeki otellerde standartların yükselmesini de sağlamış:

“Burayı açtığımız zaman çevrede otel kalitesi çok düşüktü. Kalite Taksim’deydi. Dursun’un bana yaptığını ben de bu çevreye yaptım. Taşeronlarımızı buradaki firmalara yönlendirdim. Bu insanlar Dursun Bey ile çalışan, işini bilen, doğru insanlardı. Bu çevreye de onunla ilgili gerekli yönlendirmeyi verdik. Aynı zamanda Otis asansörlerini ilk defa bur çevreye biz getirdik. Biz o zaman Otis alamayız dedik ama bize indirim yaptılar. Bize de Taksim fiyatının yarısına verdi ki buradaki işletmelere örnek olsun. Diğer oteller bunu görünce bütün çevreye mal sattı. Dolayısıyla da kalite arttı. Kimsede duvar kağıdı yoktu, bizde vardı. O zaman duvar kağıdını Dursun kullanıyordu. Oda kalitesi çok arttı ve yeni yapılan şeyler üst standart oldu. Böyle olunca da buraya olan talep artı. Taksim’de o dönem oda fiyatları 80-90 dolarken Sirkeci’de 15-25 dolar arasındaydı. Bugün iş tersine döndü ve o dönüş süreci de böyle başladı, kalite hep arttı. Bu metrekarede sadece bir Beyazıt’taki President Otel vardı bir de burası. 123 oda, 840 metrekare otel o zaman yoktu.

“Ödeme terbiyesi önemli”

Bilmediğiniz bir sektöre yatırım yaptınız. Peki zorlandınız mı?

İlk kuruluşumuzdan beri ödemelerimizi hep günü gününe yapıyoruz. O zaman da ödeme terbiyesi hep aynı şekilde devam etti. Ödeme terbiyesi olan bir firma hem satıcıların hem çalışma hayatındaki insanların tercihi oluyor. Biz kuruluşumuzdan beri bunu bir ön çizgi yaptık. Bunun sayesinde arada yanlış insanlar olsa da genelde iyi insanlarla buraya kadar geldik.

“Sirkeci’de kim varsa hepsiyle çalışıyorduk”

O dönem başka hangi turizmcilerle görüşüyordunuz?

O zaman Sirkeci’de kim varsa hepsiyle çalışıyorduk. Faruk beyle de (Boyacı) çalıştık. O zamanlar Gülhane İş Merkezi satılıktı. Ama biz burada otel yapmayı düşünmediğiniz için teklifi Faruk’a götürdük. O günün önde gelen bütün acenteleriyle çalışıyorduk. Sattığımız fiyat sattığımız fiyattır. Fiyat çıksa da inse de satılan fiyat neyse onu uyguluyorduk. Şimdiye kadar hiçbir acente ile sorunumuz olmadı.

İstanbul Havayolları vardı o dönem. İstanbul Havayollarının İstanbul temsilcisi Sacit Bağ da arkadaşımızdı. Otellere iş veren en büyük firmalardan birisiydi. Sacit Bağ’ın Davutpaşa’ya ilgisi olduğu için bizim onunla özel bir ilişkimiz oldu. O getirdiği en iyi fiyatlı müşterileri bize veriyordu. O günki en yüksek fiyat 24 dolardı. Bize bunu uyguluyordu. Bir de biz havaalanıyla kontrat yaptık. Rötarlı misafirleri havayolları bize veriyordu. Arkamızdaki bu güçler bizim doluluğumuzu büyük ölçüde karşılıyordu. Hangisinin fiyatı daha iyiyse onu tercih ediyorduk. Zaten bu işler de böyle yürüyor.

23 senelik otelcilik yaşamınızda sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?

O zaman Araplar gelmeye başlamıştı. Yanlarında taharet muslukları getirmeleri bizi şaşırtmıştı. Hâlbuki ki bizim tüm klozetlerimizde zaten var bunlar. Ancak onların adetlerine uygun değilmiş. Klozetteki taharet musluğunu sökerek kendi hortumunu bağlıyorlardı. Bir de duş almak için duş kabinini değil, banyonun tamamını kullanıyorlardı ve bazen halılara kadar su gidiyordu.

“Otelciliğe girsek de esas gelirimiz borsadan geliyordu”

Erdem Çayırlı otelcilik işine girse de, esas geliri hala borsadan elde etmektedir. Çayırlı, “Borsanın cirosu 10 liraysa, otelin cirosu 3-4 lira falandı. Bu nedenle daha çok borsaya yoğunlaşıyorduk. Başından beri borsada çalıştığımız ve burada da belli bir çizgimiz olmasından dolayı oraya devam ettik. Zaten bir de yaşadığınız çevre ve şartlar sizi şekillendiriyor. Türkiye’ye geldiğimizdeki kafa yapımız ve psikolojimiz burada iş yapış şeklimizi de belirledi. Mesela, imkanlarımız elverdiği halde asla kredili muameleye girmedik. Borsanın kredisi normal kredinin faizinden 1,5 kat daha fazlaydı. Bankadan kredi alan insanlar eksisini, artısını düşünerek alır. Ancak borsada kredi kullananlar hep kazanacağım diye alır, eksiyi düşünmez. Biz de bu krediden kazanan bir şirket olmak istemedik. Dedim ya, insanın yetişme şekli ve yaşadığı ortam diye... Biz hep çocuklara yapıldığı ‘aman bu cıs’ diyerek büyütüldük.” diyor.

“O zamanki en önemli sosyalleşme yerleri yazlıklardı”

İş yaşamınızın dışında neler yapardınız?

O zamanlarda en önemli sosyalleşme aracı yazlıklardı. Silivri’den sonra Kınalıköprü bir yer var. Orada bir yazlık almıştık ve hafta sonları oraya gidiyorduk. Kardeşimle hafta sonları sürekli oraya giderdik ve komşularla çoluk-çocuk vakit geçirirdik. Yaptığımız iş gereği gece bir yere gidemiyorduk çünkü sabahları çok iş oluyordu; ithalat, borsa, otel... Borsadaysanız gece piyasalarını takip etmek zorundasınız. Bu nedenle borsaya bulaşanların hiçbirinde sosyal hayat olmuyor.

Peki ne zamana kadar borsa işinde faaliyet gösterdiniz?

2015 yılında çıktık borsadan. 25 yıl sürdürdük. Benim oğlum Tolga’nın borsada genel müdürlük lisansı vardı. Genel müdür lisansı olan bir insan, her bankanın hazinesinde çalışabilmek hakkı vardır. Bir de tabi orada hazine bonosu alma-satma yetkisi vardı. Oralarda tüm bu işlemler sertifikalı kişiler tarafından yapılırdı. Borsada da brokerlik sertifikası vardı. O zaman Bakırköy faaliyete başladığı için oğlum Tolga borsayı devam ettiremeyeceğini söyledi. Bu binanın en üst iki katı (Double Tree By Hilton Sirkeci) Dünya Menkul Değerler’di. Biz de SPK’dan feshimizi istedik. Satmadık, kapattık. Bizi 2,5-3 ayda tasfiye ettiler. Çünkü her şeyimiz düm düzdü.

Çocuklarınızı turizme yönlendirdiniz mi?

Büyük oğlum Tolga burada duruyor. Ben de arada bir gidip geliyorum ama şimdi zor tabi. Gençler bu kadar zor işi yapmak istemiyorlar.

Erdem Çayırlı Bakırköy’de Hilton açıyor

Neden ikinci oteli açma gereği duydunuz?

Şu anda para piyasalarındaki kazanç otelcilikte yok. Mesela bugün 100 birime aldığınız bir otel yerine hazine bonusu alsanız (ki bizim ihtisas alanımız) daha fazla kazanırsınız. Her zaman parayla para kazanmak daha karlı olmuştur. Otel açmamız kazanma değil, yapmak isteme olayı. Dedik ki bir marka otel yapalım. Bu Sirkeci’nin giriş-çıkışı çok zordu, bugün de çok zor. Burada iş yapanlara Allah sabır versin. Sultanahmet’tekilere de... Buralar çok sıkışık olduğu için misafirin giriş-çıkışı çok zor.

Dedi ki biraz daha rahat bir yer bulalım ve 5 yıldızlı yapalım. Bakırköy’de Doğa Şehircilik’ten 11 dönüm arsa aldık. ‘Sitenin inşaatını yaparken senin otelin kaba inşaatını da yapalım, sana daha ucuza gelir’ dediler. Orası toplamda 62 dönüm bir yerdi ve eskiden Sümerbank’a aitti. Ben de teklifi doğru buldum. Kaba inşaatı teslim aldıktan sonra tüm incesini biz yaptık.

Tuğrul Beyin dürüstlüğü ve güven vermesi bizim için önemliydi

Hilton ile kontratı yaptık o zaman. Kontratı yaptıktan sonra. Hilton’un marka müdürü Tuğrul beyin dürüstlüğü ve verdiği güven çok önemliydi bizim için. Hilton kontratını Sirkeci’deki otelde yaptık. Tuğrul bana, ‘Burayı da bana (Hilton’a) ver’ dedi. Normalde burası da gayet iyi çalışan bir oteldi.

“Bakırköy Hilton’un başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi”

Bakırköy’deki proje o zaman çok tartışıldı, çok eleştirildi. Neden bu kadar gündeme geldi?

Oranın başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi. Onların (inşaatı yapanların) üzerine çok gidildi ve onların da çok bildiği bir iş değildi. Bir gazeteci 16/9 ile ilgili Çamlıca Tepesine çıkıp bir tele-objektif ile bir fotoğraf çekiyor ve çektiği fotoğrafı 16/9 kuleleri Sultanahmet Caminin arkasındaymış gibi gösteriyor. Halbu ki Zeytinburnu’ndaki 16/9 kuleleri ile Sultanahmet’in ne alakası var?

Bizim Bakırköy’deki projemiz hazırdı, bitmişti. 2012’den sonra biz otelin kaba inşaatını devralacaktık. Ama tabi Tayyip bey bunu duyunca, 16/9 kuleleri için de yıkım emrini verdi.

“Sahil bandındaki tüm projeler iptal oldu”

Kuleler traşlanacak dendi ama traşlanmadı?

Neden traşlanmadığını hepimiz biliyoruz. Çünkü haksız bir muameleydi. Kimse buradaki yıkım işine girmedi. Bana bir ceza verebilirsiniz ama bu çevre cezanın yanlış olduğunu bilirse, cezanın uygulanması için çalışmaz...

16/9 kuleleri ile ilgili tartışmanın ardından, bizimkinin de dahil olduğu, sahil bandındaki tüm projeler iptal oldu. Bunların tekrar 70 metreye indirilmesi falan 14 ay sürdü. Sonrasında kazınca, cadde tarafında değil ama arka tarafında 1453’ten kalma Hristiyan toplu mezarları çıktı. Tekrar Yüksek Anıtlar Kurulu bölgeye el koydu ve proje yeniden iptal edildi. Mezarların bulunduğu bölgedeki binayı öne aldılar. Tabi bu kolay olmuyor, 1,5 sene de o sürdü. Mezarların olduğu yeri de tarihi eserlere hibe ettiler ve inşaat ancak ondan sonra başladı....

“Otelcilikte Dursun Özbek’i takip ediyorduk”

Prince Oteli Hilton’a dönüştürmek zor oldu mu?

Biz aslında burayı yenilemiştik. Biz otelcilikte Dursun Beyi (Dursun Özbek) takip ediyorduk. O Point oteli değiştirince biz de aynı şekilde burayı değiştirdik. Sonra Hilton bizde 11 tane eksik buldu. Aslında biz bunları yaparken, otelimizin Hilton’u talimatlarına uygun olmadığını gördük. Bu nedenle Hilton’a uyumsuz olan ne varsa hepsini değiştirdik. Biz 6 ayda oteli dönüştürmek istiyorduk ama bu eksiklerden dolayı 18 ay sürdü, 18 ay kapalı kaldı otel.

“Burada herkes doluluğa oynuyor”

Oteli Hilton’a dönüştürdüğünüzde doluluğunuz arttı mı?

Aslında eskiyle aynı. Çünkü Sultanahmet bölgesi Meksika dalgası gibi çalışır. Burada her otel doluluğa çalışıyor. Burada 10-20-30-40... oda herkes burada doluluğa oynuyor. Dolduruyor ama o kötü fiyatı yandaki komşusuna veriyor, sistem böyle. Burada örneğin doluluk oranı yüzde 70 ise, yandaki komşunda 50 değildir. Onda da sana yakın bir doluluk vardır. Biz yüzde 90 isek herkes yüzde 90’dır.

Dolulukla ilgili pek fazla bir şey olmadı ama marka standartlarına uyduğumuz için farklı müşteriler gelmeye başladı. Eskiden hava yolu, acente, havalimanı bizi dolduruyordu. Bize pek kapı müşterisi gelmezdi. İşte fiyat biraz arttı, münferit rezervasyon arttı. Şu anda bizde acente yok gibi. Hilton’un sisteminden rezervasyon alıyoruz. Eskiden hatırı olan birkaç acentelerden bazıları geliyor. Ayrıca zaten otobüsler de giremiyor buralara.

“Arsasının metrekaresi bile 15 bin dolar...”

Bakırköy’deki Hilton kaç odalı?

Orası 56 bin 800 metrekare kapalı alana, 306 değişik konseptte odaya, 18 tane toplantı salonuna ve çevrenin en büyük balo salonuna sahip.

Ne kadara mal oldu oradaki yatırım?

Çok paraya mal oldu. Şimdi olsa gerçi maliyeti o zamankinin 3 katı olurdu. Düşünü ki, 11 dönüm arsanın metrekaresi bile 15 bin dolar... Gerisini söylemeyeyim.

“Otelcilik sabit gelirli işler kadar kazançlı değil”

Peki hiç ‘Keşke turizme hiç bulaşmasaydım, ithalat ve borsa ile devam etseydim” dediğiniz oluyor mu?

Kazanç bakımından evet öyle. Devlet tahvili, hazine bonosu gibi sabit gelirli işler her zaman daha karlıdır. Ama turizmin ve otelciliğin sosyal yanı çok daha iyi. Uzun zamandır işler kötüydü ama Rusya krizinden dolayı Türkiye (ve İstanbul) trafiğin döndüğü yer haline geldi. Yabancı iş adamları mesela Rusya’ya gidip risk almak yerine partneri ile İstanbul’da görüşüyor.

Tatil için nereleri tercih edersiniz ve en sevdiğiniz şehirler?

Yaz tatillerinde favorilerim Antalya-Kemer, Muğla-Marmaris ve Aydın-Kuşadası. Bundan evvel yurt dışına giderdik. Monte Carlo, Cenevre ve Cannes’te çok arkadaşım var, oralara giderdim. Gerçi pandemiden sonra gidemedik, kapandılar da zaten.

Şimdi ise Uzak Doğuyu merak ediyorum. Buranın bizim için çok uygun olduğunu düşünüyorum. Ama Kemer her zaman favorim. İtalya’ya da çok gittim. Ama baktığınızda deniz, kum, orman ve dağ görüntüsü veren başka bir yer yok.

Kitap okur musunuz, ne tip kitaplar okursunuz?

Daha finansal konularla ilgili kitaplar okurum. Şu anda da o alanla ilgili bir kitap var elimde.

Bir daha dünyaya gelseniz yine otelci olur muydunuz?

Otelcilik işine yine girerdim. Otelcilik işi lokasyona dayalı bir iş. İyi lokasyondaki bir otel insana zevk veriyor, sosyal oluyorsun. Bir de ikinci işimi de (borsa) yapmak isterdim. Çünkü onlar birbirini dengeliyor.



Bu Haber 08.07.2022 - 13:06:09 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • Kalite

    İstanbullu Turizmci 10.12.2024 - 11:11

    Çalışılmayacak firmaların başında geliyor. 2 otelin personel devir hızı şu an İstanbulda en yüksek sayıya sahiptir. Köle pazarı gibi bir işletme mantığı. Bir otelin Genel müdürü 2 yıldan az sürede değişiyorsa o otelde sıkıntı vardır. Ve bu otel hala genel müdür bulabiliyorsa bu insanların vah haline

  • 1998 prince hotel çalışanı

    nuri kaya 01.10.2023 - 02:19

    Prince hotele 1998 girdim 2000 de çıktım ama erdem beyden 2 senede çok şey öğrendim iş disiplini akıl ve dürüstlük çok teşekkür ederim hayatıma ışık olan ender insanlardan, 25 yıllık çalışma hayatımda kazanılan koca bir tecrübedir.

  • Ödeme terbiyesi önemli

    Tutkun Olkun 13.02.2023 - 11:06

    Tam 65 günün sonunda aldım ödememi sağolsunlar.

  • Tebrik

    Gülşen Yılmaz 09.07.2022 - 06:40

    Merhabalar. Çalışmalarınızı Tebrikler ediyorum. Girişimciler için örnek olan çalışmalarınızı Tebrikler ???? ediyorum . Bir zaman uygunluğunuza konu hakkında sizinle bir sohbet yapmak isterim. S.S Sembol Kadın Girişimi Üretim ve işletme Kooperatifi Kurucu Başkan ı Gülşen Yılmaz Sizi tanımak , önemli. İyi bayramlar. TLF no 05070777607

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.