Melih Yetiş

Yaşam bir dolap beygirinden mi ibaret?

Günün birinde hepimizin hayallerinde barış, sevgi ve huzur dolu bir dünyada yaşadığımızı, kavga ve savaşlarda uzak barış dolu bir ortamda yasam sürdüğünü düşünün..

 

Ne kadar toz pembe ve ütopik bir hayal değil mi?  Biz yine de varsayalım ki böyle olsun. Peki o zaman tüm sorunlar çözümlenmis, insanlar gerçek yaşam hedeflerine ulaşmış ve mutlulugu yakalamış olacaklar mı acaba?

Gerçekten mutlu olmamıza yetecek mi bu maddesel yaşamdaki doyumluluk?

Düşünün gene her sabah erkenden kalkacak ve mecburiyetlerimizin peşinden koşmayacak mıyız yaşamda?

Mecburiyetlerimiz bizlere yön verip yaşama şekil vermeyecek mi, yapmak zorunda olduklarımız bizleri yönlendirmeyecek mi?

Sabah erkenden kalkıp koştura koştura ise gidip aksam oldugunda yorgun argın eve dönmeyecek miyiz?

Tüm ekonomik beklentilerimizin yerine geldiğini, dünyanın barış ortamında yaşam sürdüğü bir dünyada bu mecburiyetlerin peşinden koşmayacak mıyız yine de ?

Nerede kalacak hayallerimiz, hayallerimizin peşinden koşmayacak mıyız?

Varsa hayallerimizde okyanus kıyılarında istiridye yemek, ya da Yeni Zelanda’da çiftlik kurmak, hayvan yetiştirmek, Maldivler sahillerinde muhteşem kumsalda sevgiliyle yalın ayak yürümek, kristal denizlerde balık tutmak, geceleri ay ışığında şarap içmek, bisiklete veya bir motora atlayıp Nepal’e, Bolivya’ya gitmek dünyayı keşfetmek hayalleri artık yer almayacak mı yaşamımızda?

Bu hayallerin peşinde kosmayacak mıyız bir daha?

Günün birinde bir beste yapmak, bir film çekmek, yıldızlarla ilgili astronomik bir araştırma yapmak ve bir şiir yazmak da yer almayacak hayallerimizde.

Yaşamımızdaki mecburiyetler bitmeyecek, gene sabah erken kalkmalar, işe gitme, eve dönmeler, çalışmak  zorunda olma mecburiyetlerinin peşinden sürüklenip gideceğiz bir sel gibi.

Yaşamın ancak bu mecburiyetler olmadığında gerçek yaşam olduğu gerceğini her gecen günün günlük rutini icerisinde unutup gideceğiz.

İçimizde bulunan sonsuz enerji ve yaratıcılık derinliğini mecburiyetlere mahkum edeceğiz gün ve gün…

Her sabah ise gidip aksam eve dönmek eylem döngüsü içerisinde yaşamaktan söz edebilmemiz ne mümkün.

Ekonomi iyiye gitse, işsizlik kalmasa, maaşlarımız üç misli on misli artsa da yaşamaktan söz etmek ne mümkün.

Yaşamak daha farklı bir sey olmalı.  Bu mecburiyetler kısır döngüsü ile yaşamak değil var olmak değil “ölmemek“  tir devem edip giden aslında.

Yaşamak bu olmasa gerek.

Günün birinde hepimizin hayallerinde barış, sevgi ve huzur dolu bir dünyada yaşadığımızı, ekonomik zorlukların, enflasyonun, işsizliklerin olmadığı, herkesin madden ve manen mutlu ve huzurlu, kavga ve savaşlarda uzak barış dolu bir ortamda yasam sürdüğünü düşünün..

Arada gümrük çizgileri ile bölünen ülkelere,nöbet tutan askerlere bakmayin siz, Dünya aslında tek ve bir bütün.

Tüm dünya, bütün bu dünyada yaşayan tüm insanlara ait. Ama biz bize ait olan bu Dünyanın, bize armağan edilen kısıtlı zamandaki bu yaşamın, bu eşsiz hediyenin farkında değiliz.

Doğduğumuzdan biyolojik anlamda öldügümüz ana kadar olan bu yasam bize ait. Biz onu doğru bir sekilde kullanamasak da bize ait.

İstediğimiz zaman istedigimiz yere gidemedikten, istediğimiz zaman denize giremeyip, rüzgarlarla dans edemeyip, istediğimiz zaman dağlarda rengarenk ciçek ve renk cümbüslerinin arasinda doganin eşsiz kokusu arasinda kaybolmadıktan sonra yaşamaktan ne kadar söz edilebilir ki.

Bu olsa olsa dar bir dolap beygiri arasinda sıkışıp kalarak oldugumuz yerde dönmekten ve ölmemekten ibaret bir kayıp zaman silsilesiden baska bir şey olamaz asla.

Oysaki gerçekten yaşam diye bir sey olmalı bu dünyada, o bize uzak duran yaşamı ele geçirebilmek için bir nefes almak kadar vazgeçilmez  olmalı.  Gerçekten yaşamak ve hayallerimizin peşinden koşmak, mecburiyetler arasinda boğulmak degildir yaşamak.

 Tıpkı bir Portekiz Ata sözünün dediği gibi;

“İnsanlar yaşadıkça değil, yaşamadıkça yaşlanır ve ölürler..“


Saygılarımla

Bu Makale 07.03.2010 - 10:37:50 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • 23.02.2010 - 10:44

    Cok Kiymetli Melih Bey, Ben bu guzel yazinizin icerigini 44 yasimin ortalarina geldigim bu gunlerde anlamaya basladim. Oldukca gec. Basarili olmak cok calismayi gerektiriyor. Ancak mutluluk, mutlu bir aileye sahip olmak, mutlu bir yasam surmek, basari dahil her konuda aza kanaat etmekle, hobiler gelistirmek, spor yapmak kisaca kendine ve sevdiklerine vakit ayirmakla mumkun oluyor. Bu mutluluk basarilarida beraberinde getiriyor. Umarim guzel yazinizdan meslektaslarimiz faydalanir. Sevgi ve saygilarimla

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.