Serdar Sağlamtunç / FCSI

TURİSTİK TESİSLERDE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

Turizm Türkiye’ de 1960 yıllarında kendini göstermeye başlamış, yapılan tesisler ve işin bir meslek olarak ele alınması zaman içinde ilerlemeler sağlayarak bugünlere gelinmiştir
 
 
Turizm Türkiye’ de 1960 yıllarında kendini göstermeye başlamış, yapılan tesisler ve işin bir meslek olarak ele alınması zaman içinde ilerlemeler sağlayarak bugünlere gelinmiştir. Çıkış noktası iyi irdelendiğinde genel anlamda bir planlama ve sektöre uygun gelişme projelerinin eksik kaldığı görülmektedir. Bunlar en temel gösterge olarak yetişmiş eleman ve kaynaklar olarak öne çıkmaktadır. Evrensel örneklere bakılırsa bizdeki ilerlemenin yapısal sorunlarından ders çıkartarak kendini yenileyen ve iyileştiren sistemlerle karşılaşılmaktadır. Konuyu sadece tesis olarak ele almamak ancak bir sistematik şeklinde tüm içeriği gözden geçirmek fayda sağlayacak özelliklere sahiptir. Burada konu edilmek istenen sorunun bir parçası olarak turizm sarmalının içyapıları ve katmanlarına dikkat çekmektir. Son zamanlarda yapılan tesisler genelde belli tecrübelerin içeriğinde gerçekleşse de güncel akımları takip etmekte sorunların ortaya çıkması normal olarak kabul edilmektedir. Hâlbuki bunun yerine daha esnek yapılar planlamak ve uygulamak olası değil mi?  
 
İlk önceleri sadece kum ve deniz pazarlaması olarak devreye sokulan sektör bir yerden sonra ancak yabancı etkisiyle, hiç de olgunlaşmadan patlama yapmıştır. Ne yazık ki bu erken gelişme ters yönde etki yapmıştır. Bugün yaşanan sorunlar ve sektörün karşı karşıya kaldığı zorluklar bu erken doğum nedenidir. Peki, normal ve zamanında bir gelişme olamaz mıydı? Kesinlikle olurdu ve bugün tartışılan konular yerine belki de daha farklı ve ileri götürücü bazı çalışmalar gündemi meşgul ederdi. Her olayı kendi koşullarında ve zamanın şartlarında değerlendirme olanağı vardır. Bunu yapabildiğimiz oranda sorunlara doğru çözüm yaklaşımları bulunabilir. 
 
Tesislerin planlaması ile başlayan inşaat faaliyetleri sadece tesis yapmak işini geliştirmiş ancak diğer yan sektörleri ve iş gruplarını göz ardı etmiştir. Öyle bir durumla karşı karşıya kalınmıştır ki, tesisler yapılmış ancak işletecek kişiler sanki yoldan çevrilerek toplanmaya çalışılmıştır. Demek ki öncelikle planlama yapılmadığı için tesisi kimin yöneteceği bile sorunun büyük bir parçası olmuştur. Bundan bir adım sonra mesleki anlamda yetkinliği kabul edilmemiş bazı çalışanlar ışınlanmış gibi çok kısa sürede en üst pozisyonlara gelmişler ve bunların verdikleri kararlarla yeni tesisler şekillenmiş ve sektör çığ gibi büyüyerek koşarken eline almaya çalıştığı geniş ve ağır sorunlarla yalpalamaya başlamıştır.    
 
PLAN MI PROJE Mİ?
 
Belki de tanımlamaları açarak bazı kavramların yerine oturmasını sağlamak gerekiyor. Örneğin plan denince bir işin veya eserin gerçekleşmesi için uyulması tasarlanan düzen akla gelmeli. Dolayısıyla plan daha büyük ölçekte yapıları içine alan ve bütünün nasıl olması gerektiği hakkında fikir veren bir mühendislik çalışmasıdır. Bu çalışmalar yerleşim alanlarının düzenlenmesi, şehir planlarına uyumluluk, ileriye dönük 20 ve 50 yıllık planlamalar, sektör ve yardımcı mesleklerin gelişiminin belirlenmesi, gıda üretimi ve atık sistemleri ilişkilerinin düzenlenmesi, ilave edilebilir yapılar ile hedefe yakınlaşma öngörüleridir. Dolayısıyla turizm alanına dönüşecek her mahal için bu sistematik kurularak işletilebilir, ara birimler artırılabilir. 
 
Proje denince, yapılması planlanan tesislerin uygulanabilirlik çalışması, mimari olarak niteliklerinin belirlenmesi, mali hesaplamalar, mimari çizimler, inşai hesaplar ve çizimler, mekanik ve elektrik çizimleri, diğer disiplinlerin çizimleri ve projeye uyarlanması, keşif ve metraj cetvelleri hazırlanması, kamu kuruluşları ve yerel yönetimlerden alınacak onayların bütününü algılamak gerekir. 
 
Bu kavramların farklı yorumlanması veya uygulamaya alınması sorunların başlangıcı olarak ortaya çıkmaktadır. Öyle ki, projenin gerekli safhalarının dikkate alınmaması veya proje içinde plandan söz edilmesi gibi kavram kargaşası projeleri verimsiz hale getirmektedir. Turizm genel olarak ele alındığında bir şehrin veya yerleşim alanının yıllara yayılmış olarak nasıl gelişeceği konusunda mutlaka bilgi verecek bir alt bilgi yapısına sahip olmalıdır. Eğer bu özellik eksik kalırsa, doğal alanların turizm adına yok edilmesi gibi çok ciddi bir sorunla karşı karşıya kalınmaktadır. İşte Türkiye’ de yaşanan çarpıklık bu noktada kendini göstermektedir.        
 
NASIL BİR PLAN?
 
Turizm alanlarının planlanması kent ve yerel yönetimlerin ileriye dönük projelerinin bakanlık ve bu konuda görev yapan diğer STÖ (sivil toplum örgütü) çalışmalarının ortak paydaları ile elde edilmelidir. Belki de en çarpıcı nokta, planların yapılma aşamasında mümkün ise üç aşamalı çalışmaların yapılabilmesidir. Bunlar, yakın, orta ve uzak erimli çalışmalar olmalıdır. Yakın erim 1-5 yıl, orta 5-20 yıl ve uzak erim 20-50 yıl zaman dilimlerini kapsamalıdır. Güncel yaşam içinde bu süreler elde edilemez veya masal gibi gelebilir ancak çok basit ancak detaylı çalışmalar ile hedefe varılır. Küçük bir hatırlatma yapmak gerekirse, 50 yıl bile bir ülkenin tarihi göz önüne alınırsa küçük bir zamandır. Ancak yapılacak ileriye dönük çalışmalarda olabildiğince bilimsel ve mühendislik kavramlarının işin içine katılması gerekli ve şarttır. 
 
Burada vurgulanmak istenen, politik veya ticari kaygılarla şehirler veya yerleşkelerin torbadan çıkartılan tavşan misali yaptım oldu alışkanlığına son verilmesidir. Öncelikle turizm alanlarının tabiat zenginliğinin yoğun olduğu yerlere değil, ancak tesisle birlikte tabiatı gelişecek yerlerde seçilmesidir. Bugün hemen her ülke bunu böyle yapmaktadır. 200 yıllık çam ormanlarını keserek golf sahası yapan bir anlayış turizmde iddialı ülkelerin hiçbirinde denememiştir. Çünkü tabiatı tahrip etmek o kadar kolaydır ki fakat çevreye uyumlu tabiat şaheserleri yapmak bilgi, beceri ve zaman ister. Unutulmaması gereken bir nokta ise, tabiatın turizm yanında ülke için de gerekli olduğudur. Yoksa sadece turizm tesisi yapalım, turistten para kazanacağız, gerekirse ağaç dikeriz mantığı ne yazık ki herhangi bir bilimsel dayanaktan yoksundur.
 
Turizm eskiden beri deniz ve güneş açısından zengin yerlerde uygulanır düşüncesi 12 ay turizm önermesi ile boşa çıkmıştır. Dolayısıyla Türkiye tüm yetkili kurum ve organları ile bugünden itibaren gelecek yılların planlarını yapmak durumundadır. Yine ilginç bir özelliğimizi burada devre dışı bırakmak zorundayız. Bu özellik enflasyonist davranma şartlanmasıdır. Çok basit olarak herhangi bir konuda yapılan bir işin kısa sürede para getirdiği görüldüğünde derhal benzer ve kopyalar ortaya çıkar ve iş toptan bozuluncaya kadar sistem çok hızlı çalışır. Bir sürü yatırımcı peydahlanıp o işi yapmak için para yatırır. Ancak yine göz ardı edilen konu, bu çalışmaların sanki inşaat sektörünü hızlandırıyormuş gibi görünmesine rağmen esasında kısır bir döngü ve şirket kapanmalarının da enflasyonu olduğudur.
Doğru olan turizm konusunda çalışmak isteyen, yatırım yapacak kişi veya firmaların sektörü iyice tanımaları ve çalışma şartlarından da haberdar olmalarıdır. Bu yapılmadığı zaman, 5* tesislerde daha düşük profilli müşteriler ile sadece günü geçirip, tesisin açık kalmasını başarı olarak göstermek gibi bir kısır döngüye girilir. Son 15-20 yıldır yaşanan ne yazık ki budur. Garip ama gerçektir.
 
NASIL BİR PROJE?
 
Bir tesisin projelendirmesi için önce tesisin uygulanabilirlik çalışması yapılması tavsiye edilir. Aslında pek çok yatırımcı tarafından sadece kâğıt üzerinde net olmayan bilgilerle yapılan ve sonunda tesisin geleceğini gösteren bir olgu olarak bakanlığa verilmesi gereken bir çalışma gibi gösterilmekte olan bu çalışma ne yazık ki tesisin kaderini belirlemektedir. Öyle ki buradan çıkan verilere göre oda sayısı, salon sayısı, büyüklük, yıldız sayısı gibi başlangıçta kafa yorulmayan ancak sonra formalite olarak bir kenara atılan çalışmanın ciddi olarak ele alınması önemlidir.
 
Bugün pek çok tesis sadece doluluk oranının yüksek belirtilmesi ile daha fazla kaynak harcamakta ve eğer kredi kullanıyorsa ödeme planını buna göre yapacağı için ilk yıllardan başlayarak ödeme güçlüğü içine girmektedir. Bunun psikolojik etkisi ne yazık ki henüz sektörde ele alınmamaktadır. Ancak tesis ve yatırımcının barışık olması ve gerektiğinde esnek yapı şeklinde genişlemesi söz konusu olan bu olgu eksik kaldığında işletme mantığı ile uyuşmayacak tedbirlerin alınması söz konusudur. Bu ise tesisin bir şekilde ölüm fermanıdır. Buradan çıkarılması gereken sonuç, tesisin gerekli olan bazı yapı taşlarını proje safhasından itibaren dikkatli olarak örmesi gerektiğinin ve bunun bir mühendislik çalışması yani bilimsel yanının olması gerekliliğidir. 
 
Bazı ünlü sözler ne yazık ki işlevsizdir. Bana göre, bunun en belirgini ise, “istim arkadan gelsin” lafıdır. Belki de ticari ve inşaat sektörlerinde başarısızlığımızın nedeni bu görüştür. Çünkü proje olmadan işlerin yapılması, olmayınca yıkılıp tekrar yapılması çok sıkça rastladığımız olaylardır. Hatta kendi tesislerini inşa ederken bile bazı ünlü inşaat firmaları sıkça hata yapmaktan geri kalmamaktadır. Bunun tek nedeni projesiz çalışma alışkanlığının artık bir salgın hastalık olarak yerleşmesidir.  
 
Ticarette tek kural malın değerini bilmek ve zararına satış yapmamaktır. Peki, bir malın esas değerini kim bilebilir? Serbest piyasa ekonomisi safsatası bir malın istendiği bedele satılabilmesi olarak tersten algılanınca her şey tepetaklak olmuştur. Gelişmiş ülkelerde %10 indirim ki satış kotasına göre elde edilebilir, firmayı şüpheli duruma getirmektedir. Bizde ise açıkça malların neredeyse % 70-80 varan indirimleri söz konusu. Burada ticari bir dengesizlik olduğu açık değil mi? İkincisi ise ticarette kazanç alırken yapılır. Bizde yine ters olarak satarken yapılıyor. Bu mekanizmayı hiçbir aklı başında ekonomi bilen kişi açıklayamaz.   
 
İnşaat konusunda ise ölçü uluslar arası ölçülebilirliktir. Çok basit olarak büyük ihalelere başvuru yapıldığında en büyük çaplı ve tanınmış Türk firmalarının çalıştırdığı mühendis ve teknik eleman sayısında bile yabancı firmalarla arasında çok büyük uçurumlar vardır. Dolayısıyla ihale söz konusu olduğunda o büyük firmalarla baş etmek olası değil. Ancak bizim kabullenerek yaptığımız taşeron olarak çalışmaktır. Bunun da artık bitmesi ve esas gücümüzü göstermemiz vakti gelmiştir. Burada kırılma noktası ise yetkin ve deneyimli mühendisler yanında danışman kullanma alışkanlığının ivedi başlatılmasıdır.  
 
DANIŞMAN İLE ÇALIŞMA!
 
Belki garip gelecek ancak bugün büyük çapta inşaat firmaları ve yatırımcılar turistik tesislerle ilgili danışmanlık hizmeti almazlar. Bunun nedeni ise çok basit bir egosantrik durumu ortaya koymaktadır. Firma kendi bünyesinde çalışan mühendislerin bu işi yapacağını kabul eder. Hele bazı yerine oturmamış fikirler ortaya atılırsa büyük toplantılar yapılır ve patron nasıl isterse proje o yöne gider. Buna ilave olarak bazı patronlar daha kıvraktır ve yanlarında “danışman” diye tanıştırdıkları bazı kişiler vardır. Öyle ki bu kişiler patronla birlikte yer içer ve ahkâm keserler. Buraya kadar güzel de keşke biraz da bilgi ve deneyim olsa. Nedense kimse, “bu akıl veren kişi bu planı herhangi bir şekilde bir projeye uygulamış ve sonuç almış mı?” diye sorgulamaz. Bazen de bu kişiler kendilerine göre aksaklığı giderecek bazı zekâ sınırlarını zorlayıcı fikir beyan etmekten de geri durmazlar. Çoğunlukla bu gibi önermelerin uygulama ile yakından uzaktan ilgili olmadığı gibi tehlikeli sonuçları bile ortaya çıkmaktadır. İşte belki de yatırımların ve turizmin başarısız olmasının önemli bir nedeni de budur. Bilgi ve deneyim yerine eş-dost-ahbap ilişkileri ile tesisler hem çok daha pahalı hem de işlevsiz yapılmaktadır.
 
Tüm dünyada kabul görmüş bir değerlendirmeye göre bir projede danışmanlık bedeli, tesisin büyüklük ve kapasitesi ile değişen oranlarda %3 ila %8 arasında değişir. Bu bedeli ödeyerek projenin %97 ila %92 arasındaki değeri korumak çok basit bir hesaptır. Tabi burada “danışman” tanımını, sadece kartvizitinde bu unvanın yazmadığı, yaptığı işler referans listesinde yazılı olan, mesleki kuruluşlara geçerli üyeliği bulunan, firma sahibi, projelerde “profesyonel sorumluluk sigortası” verebilecek ölçekte kişiler olarak tanımlamak gerekir. İşte bir projede “danışman” kullanarak elde edilecek avantajlar kısaca böyle tanımlanabilir.    
 

Bu Makale 30.05.2011 - 15:48:36 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Bravo 23.05.2011 - 11:29

    Turizm yatırımcıları benzeri olmayan girişimcilik ruhlarını, bilimsel veriler ve analizleri, teknik ve işgücü altpısını güçlendirmek için kullanmadıkları sürece geleceğe çok da emin bakamayacaklardır. Tanıtımın önemini artık söylemeye bile gerek yok kuşkusuz....

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.