Siz bilgiyi nereden alıyorsunuz?

Bilgi dünyanın en değerli hazinesidir. Doğum ile başlayan hayat macerasında neler biriktirdiğiniz ve nereden öğrendiğiniz, yaşamınızı nasıl kurguladığınız, hayatın her dönemini nasıl yaşadığınız ve bütün bunlar bilgi birikiminiz ile ilgilidir.

Bilgi’nin ne ifade ettiği,  zaman zaman ‘zekâ’ ve ‘akıl’ ile karıştırılmaktadır. “Zeki isen bilgilisin, yüksek puan aldıysan akıllısın, üniversiteyi bitirdiysen bilgilisin”, gibi algılanmaktadır.  Bu kavramlar o kadar karıştı ki, artık birçok kişi neyin, neden söylendiğini bile bilmiyor. Biraz kendilerine iyi gelen, onların egolarını hoş tutan kavrama tutunuyorlar. Bu durum kötü bir şey mi? Kötü ve iyi nedir? “Bugüne kadar böyle gidiyor, bir problem yaşamadık!” denildiği an, problem olunca o güne kadar iyi olan şeyin artık kötü olduğu yargısı başlıyor. İşte bu yüzden olayın başından başlayarak yanlışlığın nerede  olduğuna bakalım.
Bilgi aktarımı ilk olarak ailede başlıyor. Doğduğunuz andan itibaren her şeyi öğrenmek ihtiyacını hissediyoruz; yürümeyi, konuşmayı, yemek yemeyi, bilgiyi alıp kullanmayı. Ama en önemlisi öğrenmeyi öğrenmelidir bebek. Eğer öğrenmeye yönelik değil de kopyalamaya yönelik yapı oluşur ise, bu ileri yaşlarda da devam ediyor. Öğrenen bebekler, hayatları boyunca başarılı oluyorlar.

Yapılan araştırmalarda mutlu ailelerin bebekleri, hayatlarında da başarılı ve mutlu oluyorlar. Aile’de sorun nerede başlıyor? Basit bir yanıt belki ama, “kimin neyi, ne kadar bildiğinde.” Eskiden herkes birbirine bir şeyler öğretmek için uğraşırdı. Babadan, anneden, büyükbaba ve anneden, teyze, ama kısacası yakın aile çevresinden gelen ilk bilgiler, bence de en önemli bilgilerdi. Aile bireylerinin doğruları da yanlışları da çocuğun kabullendiği gerçekler oluyordu. Peki ya bu rollere sahip kişiler yeterli ve doğru bilgiye sahip değillerse, işte o zaman yanlış bilgi aktarımı bir kuşaktan diğerine geçmeye başlamış demektir. Şimdilerde, çocuk bir şey sorduğunda, büyüklerinden aldığı cevap “internete bak!” oluyor. Çocuk, okula başladığında ise olayların şekli şemali değişiyor. Bu kez çocuğa dışarıdan da bilgiler gelmeye başlıyor. Çocuğun sorgulamaları artıyor, hatta “yok onlar yanlış biliyor!” diyerek, kafaları karıştıran yargılar ortaya çıkmaya başlıyor. Genç beyinin aklı artık iyice karışmış bir durumdadır ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez hale gelir. İşte en tehlikeli dönem dedikleri bu evrede kimileri arkadaşlarının bilgilerine güveniyor, kimileri ailelerinin, kimileri okuldan aldığının, kimileri de teknolojinin sağladığı nimetlerden (televizyon, internet, sosyal medya) öğreniyor. Ama çoğunluk öğrenmek için öğrenmeyi, araştırmayı, okumayı tercih etmiyor. Gençler arasında kitap okuyanlara rastlamaksa neredeyse imkânsız! Facebook ve Twitter kısa mesajlarının haricinde okunan hiç bir şey kalmıyor hayatlarında. Gazete okumak bile gittikçe garipsenen bir durum haline geldi.

YAZDIKLARIMI KİM OKUYACAK?

Benim yazdıklarımı kim mi okuyacak? Haklısınız, bu çerçevede biraz zorlanacağım esas okuması gereken kesime ulaşmakta ama umudumu kaybetmedim. Öğrenmenin önemini herkes bir gün bir nedenle anlayacak ve internette bir neden ile karşısına çıkacak bu yazı. “Ailelerin git internete bak!” talimatına güveniyorum. Aradığın ne ise eninde sonunda karşına çıkar. Yeter ki ilk adım olan arama işlevini başlatmak, sorgulamak, merak etmek. Belki aile ve büyüklerin etkisiyle gençler değişmekte zorlanacak ama illaki birileri değişecek ve bilginin önemini anlayacak ve çevresindekilere anlatacak. Eski bir deyişe göre (kaynağı konusunda çok tartışma var, o yüzden anonim diyelim):

Öğrenci Hazır Olduğunda Öğretmen Ortaya Çıkar.
(When the student is ready, the teacher will appear).

Siz öğrenmeye hazır mısınız? Bilgi, her yerde, yeter ki bakabilelim, görebilelim ve öğrenebilelim. Otobüs durağında beklerken iki kelimelik sohbet bile bir öğretidir. Sınıflar ve hocalar bu kavramda çok büyük bir rol oynar ama hayatın kendisi öğrenmekten ibarettir. Hatalardan, yanlışlardan da öğrenmek ve uygulamak, bütün mesele buradadır. Bilmiyorum demek kolay, öğrenemiyorum demek zordur. Öğrenmek için alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Bu kolay mı, hayır kesinlikle değil! En zor şey alışkanlıklardan vazgeçebilmektir. Muhteşem bir çalışma prensibine sahip beyniniz her şeyin üstesinden gelebilecek bir yapıya sahiptir. (İleride beyin ve işlevi konularında çok yazı yazacağım.) Şimdilik sadece şu kuralı hatırlayalım: “KULLAN, YA DA UNUT”. Beyninizde kullanılmayan her bilgi unutulur. Öğrencilere bir konuyu iyice öğrenebilmeleri için “tekrar yapın, tekrar edin!” denilmesindeki ana temel neden budur. Eğer sürekli uygulama, pratik yaparsanız, beyninizde bulunan o bölgeyi de devamlı besler ve geliştirirsiniz. Bir süre sonra bakmışsınız ki; siz bu işi çok iyi yapıyorsunuz. Sonra bir nedenle bırakırsınız. Uzun yıllar yapmazsınız ve hatırlayamazsınız nasıl yaptığınızı. İşte bilgiler de böyle yok olur gider. Bir sonraki nesle anlatacak ne kalır o zaman. Bu dünyadan ayrılan herkesin, yanında parasız taşıyabileceği ve satın alınamayan tek değerli hazinesi ‘bilgi’dir. Siz ne kadar öğrenirseniz çevreniz de öğrenir. Bu öğrenme yöntemi de mutlaka büyükten küçüğe doğru olmaz! Sizden yaşça daha küçük kişilerden de öğrenebilirsiniz!. Doğadan, hayvanlardan, insanlardan kısaca hayatın her oluşumu size bir şey öğretir.

Edindiğimiz bilgileri tekrarlamazsak, yok olup gitmesinden söz ettik. O zaman ne yapacağız, yazacağız, okuyacağız ve bilginin sürekliliğini sağlayacağız. Bilgiyi doğru öğrenip, doğru öğreteceğiz. İşimize geldiği gibi, üstünde kendimize göre değişiklikler yaparak değil. Çünkü doğru birdir, değişmez. Manipülasyon ve spekülasyon üzerine kurulu bilgiler size sadece zarar verir. Günlük ilişkilerinizde dürüst, doğru ve açık olabiliyor musunuz?

Son yılların en güzel oluşumu olan, BLOG seyahat yazarlığı aynen böyle bir durum. Onun hakkında da ayrıca bir yazı yazacağım, ama konu gelmişken değinmek isterim. Seyahat severler, gezip dolaşıp bütün öğrendiklerini paylaşıyorlar. Artık bilgi orada, apaçık ortada, seyahate çıkacak kişiler bilmeden gidip sorunlar yaşamak zorunda değiller, yeter ki bu blogları okunsun. Oysa seyahate çıkmadan önce gidilecek yer hakkında bilgi edinmek sanki gereksizmiş gibi davranılıyor. “Oraya gidince öğreniriz” deniliyor. Sorunlar çıkınca ise, hep birileri çıkar suçlanacak. Gelin bir sonraki seyahatinize çıkmadan gideceğiniz yer ile ilgili yazılı birkaç blog okuyun, bilgi edinin, araştırın ve sonra siz de tecrübelerinizi paylaşın başkalarıyla, hatta yazın. İlle de bütün Dünya’ya duyurmak için yazmak zorunda değilsiniz, kendiniz için ya da çevreniz için yazın. Sadece dürüst olmayı unutmayın, siz kendinizin yapmadığı bir nedenle yaşadığınız sorunu başkası yapmış gibi göstermeyin, kötülemeyin.

Bilgiyi olduğu gibi aktarın. Yaşanan her olayın kimine göre olumlu, kimine göre olumsuzlukları olacaktır. Ama sonunda, herkesin öğrenmesi gereken bir nokta çıkacaktır o olaydan. Her şeye, ama her şeye bir öğrenme süreci olarak bakın.

Bugünden itibaren bu köşemden turizm, girişimcilik, eğitim ile ilgili bilgilerimi paylaşacağım. Ben de kendi öğrendiklerimi, okuduklarımı aktaracağım sizlere. Umarım derleyip toparladığım bu bilgiler işinize yarar, daha huzurlu, mutlu bir hayat yaşamanız için vesile olur.

Sevgili okuyucularım, Benim Dünya’ma Hoş Geldiniz!


Bu Makale 28.10.2015 - 08:28:36 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Fatma Yılmaz 06.04.2018 - 10:27

    Şimdiden bir takipçiniz var, başarılar dilerim

  • nurhak akbudak 20.10.2015 - 04:33

    Merhaba Sayın hocam,yazınızı büyük bir zevkle okudum,ilerki yazınızı da büyük bir heyecanla bekliyor olacağım,camiaya hoşgeldiniz.Saygılar..Nurhak

  • barış sağlık 19.10.2015 - 08:16

    Turizm medyasında kadın yazar olması iyidir. Akademisyen bir kadın yazar olması daha da iyidir. Hoş geldiniz.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.