Serdar Sağlamtunç / FCSI

İstanbul 2090

Trafik her zamanki alışılmış akıcılığı içinde yavaşça ilerlemekteydi. İnsanlar dört şeritli yolların yan kısımlarında kendileri için özel tasarım ve itina ile inşa edilmiş oto-otellere doğru yöneliyorlardı. Çünkü bir sonraki gün yapmayı planladıkları 10 km parkur için hazır olmaları gerekiyordu.
 
Bu güzel şehrin sokaklarında gezinmek ve tadını çıkartmak için bu kadar zahmet çekmek işten değildi hatta keyifli bir şekle dönüşebiliyordu. Şehirde yaşayanlar günlük normal akış içinde her gün kat ettikleri mesafeler ile her hafta sonu evlerine varıyor ve aile tekrar bir araya gelerek renkli eğlenceler tertip ediliyordu.  18 yaş altı çocuklar hafta içinde okullarda kalıyor, senede birkaç kez ziyarete gidilebilirse büyükler bundan büyük keyif alıyorlardı. Ne de olsa büyük ve devasa kent yaşamı şehir adı verilen diğer  donuk ve sakin yerleşim alanlarından çok farklıydı. Şehir çok kıymetli olduğu için üzerine üç şehir daha ilave edilmişti ki böylece doğu, batı, kuzey, güney adlandırmalarıyla dünya şampiyonu olmuştu. Bu birinciliği egale edecek başka bir babayiğit ortalarda görünmüyordu. Belki bin yıl sonra, kim bilir.
 
Otel projesi tam da bu yılbaşında büyük ödül kazanmıştı. Ünlü mimarlar beklenmedik şekilde bir araya gelerek el birliği ile tesisleri projelendirmişler ve ünlü uluslar arası inşaat firmaları taşeron usulü ile birçok firmanın katılımı sonucu yol kenarlarında yüzlerce binayı kondurmuşlardı. Binalar birbirine tıpa tıp benzese de marka olanların tarzları fark yaratmaktaydı. Devrim yaratacak bir teknikle yapılan bu binaların içine arabanızla girerek aracın aşağıya düşmesini engelleyecek kibar ve dayanıklı durdurucu beton blokların yanında durarak, size verilen katın yüksekliğine göre manzaranın keyfini çıkartabilirdiniz. Çoğu kez saygın ve değişik özelliklere sahip kredi kartınızla yaptığınız ödeme size 100 metreden kuşbakışı boğaz veya Galata manzarası sunabilirdi. Ayaklarınızın altındaki bir sıra sarı, bir sıra kırmızı ışıkların yola yansıyan ışıltıları geceye adeta bir gerdanlık gibi yakışırdı. Bu görüntü sadece geceleri değil çoğu gündüz vakti de oluşmaktaydı ancak bunun doğal bir tabiat olayı olduğuna halkın inancı büyüktü. Ama asıl neden daha sonra anlatılacaktır.
 
Yönetim bu yıl içinde en az 50 adet 9* oto-otel inşa edileceğini, bu şekilde dünyada en büyük turizm açılımını ve gelirini elde edeceğimizi, ekonomik dar boğaz yerine boğazın seyredilmesini tavsiye edeceklerini her yerde muştulamışlardı. Böylece trafik ile ilgili yabancı basında çıkan haberlerin yeni otel kavramı ile tarih olacağı, turizm alanında mevcut olan ama etkisi olmayan 115 adet STÖ tarafından değişik şekillerde vatandaşa anlatılarak yabancılara da çözümün basit çizgiler ve krokilerle anlatılması kampanyaları başlatılmıştı. Diğer yandan çalışmadığı için kapatılan 1020 adet AVM lerin de bu yeni otel türüne dönüşmesi için planların yapıldığı da duyulmaktaydı. Dört İstanbul’dan kalkan uçaklar birinden diğerine 30 dakika uçuş mesafesinde olmalarına rağmen iniş için en iyi zamanlama olarak dört saatte sıraya girmekte ve toplam 5 saatte bu kısa yolculuğu tamamlamaktaydı ve bu sırada gökyüzünde oluşturdukları izler ve bazen uçakların birbirine çok yakın geçmeleri adeta heyecanlı eğlence halini almıştı. Bunu izlemeye bu yıl gelecek turist sayısının 105 milyon olması işten bile değildi. Geçen yıl 99 milyon turist sadece bu görüntü için gelmişti. 
 
Şehir büyüyüp serpildikçe daha fazla keyif alınacak duruma geliyordu. Hele ticaret dünyaya parmak ısırtacak seviyedeydi. Bir sipariş verildiğinde teslim tarihi en iyi bir yıl sonrası olarak verilmekteydi. Bunun tek sakıncası malzeme stoklu çalışmak ve depolama alanlarını iyi hesaplamaktı. Ancak son yıllarda geliştirilen ödeme ve faturalama sistemiyle anında tahsilât yapılıyor, kaçak ve kayıp olmadan gelirler vergilendiriliyordu. Bu başarı şehrin dünya ticaret merkezi olmasını da sağlamıştı. Artık her yöndeki şehirlerde birer şube açan firmaların çalışan sayıları artmış ve istihdam oranı artarak çalışmayan kalmamıştı. Çoğu kez işten sıkılanlar birkaç bin işsiz ordusu yaratsa da birkaç ay sonra firmalar hemen yeni tekliflerle çalışanları firmalara doldurmaktaydılar. Her sektör o kadar hareketiydi ki, yeni otel tarzı firmaları harekete geçirmiş ve sabah işten çıkan bir mevki sahibi akşam farklı bir firmanın üst düzey çalışanı hale gelebiliyor ve onun oto-oteline giderek yeni aracını alıyor ve odasına çıkıyordu. Bazı durumlarda sosyal medya bu akışa ayak uyduramıyor ve olanları farklı şekilde biraz da eleştiri ile aktarıyordu. Ama aslında herkes mutluydu.   
 
Böylece şehrin sorunlarının kotarılmasına oldukça büyük kaynak ayrıldığı ortadaydı. Ama sonuca bakılırsa bunun gayet makul olduğu anlaşılabilirdi. Bir dönem çıkan tartışmaların tersine şehirde binalar depreme karşı zayıf diye yıkılmış ve eskisinden daha yoğun binalar çok amaçlı olarak yeniden inşa edilmişti. Binaların iç mimari tarzları o kadar görkemliydi ki, sadece bir tane ev almak için gelenler sıkça birden fazla ev alıyorlardı. Ev yanında mutlaka çalışma ofisi de satın alınıyordu. Ofisler çalışmasa da sayı olarak ekonomik rakamları doğrultuyordu. Ödemeler yeni para birimi üzerinden yapılıyor ve piyasa düzgün yapılansın diye 250-300 ay taksit yapılmaktaydı. Zaten inşaat sektörü büyüdükçe küçük firma sayısı daha da artmaktaydı. Fırsatları değerlendirmek isteyen yabancı firmalar özelleştirmeden aldıkları firmalarda değişiklikler yaparak Pazar paylarını artırmaktaydı. Geçen günlerde bir ünlü CEO müşteri ile yaptığı pazarlık tatlı gelince kendi kullandığı aracı bile satmıştı. Ekonomi böyle parlayınca herkes payına düşen borçları gelecek yüzyıllarda ödemek üzere senet imzalıyordu.   
 
Oto-otellerin en büyük özelliği ise şehir tamamen beton haline geldiği için sebze ve meyve yetiştirmek için çeşitli farklı şekillerde saksı, küvet, cam tüp vb malzemeler kullanılmaktaydı. Otelin tarzına göre bu üretim usulleri bazen duvarda, bazen camlarda, bazen bina dışına sarkıtılmış şekilde olabiliyordu. Yine de beton alanların üstüne taşınarak oluşturulan toprak parçalarında sebzelerin daha iyi yetiştiği iddia edilmekteydi. Kesilerek beton haline getirilen alanlarda eski ağaçlardan çok daha fazla yeşillik elde edildiği iddia edilmekteydi. Gerçi insanların düşüneceği farklı konular olduğu için yeşilin tonuna bakan kişi sayısı marjinal sayıda tutulmaktaydı. Şehirler oluşturulurken denizlerin ve su kaynaklarına denk gelen alanlar biraz büyütülerek daha estetik ve modern toprak parçaları oluşturulmuştu. Hele bu suni topraklara uçaktan bakıldığında çok güzel geometrik şekiller göz okşuyordu. Tabi bazı körfez ve boğaz kısımları da modernleştirilmişti. Bazen buna karşı çıkanlara cilalı taş devri ile elektronik çağ arasındaki fark soruluyor ve durmadan inşaatlar devam ediyordu.
 
Parlamentodaki çevreci üyelerin baskısı ile artık binalar değişik ağaç türleri şeklinde boyanacaktı. Böylece ıhlamur, söğüt, kavak, iğde, karaçam, servi, meşe gibi çeşitli ormanlar yapılacaktı. İsteyen vatandaşlar bu binaların altında oturarak ağaçların kokusunu içlerine çekebileceklerdi. Ağaç altında uyumak istenci biraz garip karşılanmaktaydı. Çoğu apartman yönetimi buna kısmen izin veriyor veya böyle bir girişim kabul edilmiyordu. Tüm bunlara ilave olarak fosil yakıtlar kullananlara benzer isimler verilmekteydi. Yeni teknoloji yaklaşık 50 yıldan beri güneşten faydalanarak enerji gereksinimini temiz bir şekilde çözebilmişti. Her türlü temiz enerji üretilerek fabrikalar, evler, araçların tümü bedava ve temiz yöntemleri kullanıyorlardı. Nükleer artık sadece bilgi olarak kalmıştı ve bütün eski santraller bir şekilde ziyaretçilerin gezmek istedikleri tesisler olarak kabulleniyordu. Araçlar ise artık füzyon ve hava ile çalışmaktaydı ve çevreye zarar vermemekteydi. Ancak beton tozuması çevreye hâkimdi ve bazen sis gibi şehirlerin üzerine inmekteydi. 
   
Sonuçta otelcilik ve turizme getirilen bu yeni tarz hepimize hayırlı olacaktı. Yukarıda saymakla bitmez onca üstün tarafı olan böyle projelerden daha fazla yapılması faydalı olacaktır. İşte o zaman da turizm uçarak her türlü açığı, gereksinimi karşılayacak durumda gelerek herkesin benimseyeceği bir sektör olacaktır. Daha fazla yatırımcı daha büyük ve görkemli tesisler yapmalı ki gelen kurvaziyerler Ankara üzerinden devam eden rotalarına yeni limanlar ekleyebilsinler. 
 

Bu Makale 16.12.2013 - 11:01:18 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.